Yılmaz Kaya AYLANÇ –
Bir yıl daha geçti. Acısıyla tatlısıyla. Kimi için verimli, güzel, şahane bir yıl olabilir. Kimisi için de mutsuz, verimsiz ve oldukça zor bir yıl olmuş olabilir.
Aynı şekilde devletler için de iyi veya kötü bir yıl geçmiş olabilir.
Her neyse ama geçti.
Şimdi tüm umutlarıyla, hayalleriyle, planlarıyla önümüze bakacağız. Tabii ki iyi ve güzel geçmesi için çabalar ve emekler harcanacak. Planlar yapılacak, gerçekleşmesi için de uzun ve yoğun uğraşlar verilecek.
Hani “gölge etme başka ihsan istemez” demiş ya bir ünlü düşünür. İşte siz, ne kadar çabalasanız ve emek verseniz de bazen sizin dışınızdaki nedenlerle işler iyi ya da kötü gidebilir.
Bunu biraz daha genelleyerek söylemek gerekirse, eğer bir toplumda genel anlamda bir refah ve iyilik hali yoksa, sadece sizin iyi ve mutlu olmanız zor.
Yılın bu son yazısında rakamlar ile sizlere bu yılın nasıl geçtiğini yazmayacağım. Zaten hepimiz, hepiniz yaşadınız. Büyük bir özveri ile tüm zorluklara karşın bugüne kendinizi ve ailenizi taşıdınız. Oysa bu zorlukların hiçbiri sizin yarattığınız zorluklar değildi.
Ancak birisi var ki o konuda kabahatin büyüğü sizin demeğe dilim varmasa da maalesef sizin dostum. Tabii bunu genel anlamda söylüyorum.
Düşünsenize çalıştınız, çabaladınız, büyük bir özveri gösterdiniz ancak geldiğiniz yer yoksulluk ile açlık arasında ekonomik bir yer. Çocuklar için ise bu ortamda mutluca yaşayacakları refah içinde kendi çocuklarını büyütecekleri bir yarın yok. Ve bunca çaba sonrası onlar için üzülen anne ve babalar ülkesi olduk.
Çok değil belki 4-5 yıl önce, yaşlanmış yurttaşlar çocuklarının desteğini almaya başlar ve onların maddi manevi desteklerine ihtiyaç duyarlardı. Bu desteğin de verilmesi mümkündü. Oysa şimdi yılların yorgunu anne babalar, çocuklarına nasıl destek olabilirim çabaları ve bunu gerçekleştirmenin endişe ve sıkıntılarını yaşar oldular. Oysa ayaklarını uzatıp torun sevecek ve kalan ömürlerini mutlu ve rahat geçirecekleri yılları yaşamaları gerekirdi.
Yine geliyoruz adalet kavramına. Bu adalet mi?
İnsan güzel bir şeyler yazmak için oturuyor ama gel gör ki güzel yazacak şeyleri bulmakta o kadar zorlanıyor ki.
İyi ki aile var, dostlar var ve arkadaşlar var. Onlar da olmasa sanırım her şey daha zor olacak.
Lakin bunca sıkıntıdan sonra insanların tepkilerinde de anormallikler var sanırım.
Hem itiraz ediyorlar, eleştiriyorlar ancak hadi gel protesto edelim dediğinizde kimseyi bulamıyorsunuz.
Meydanlar sessiz, itirazlar cılız.
Geçende asgari ücreti ve vergi adaletsizliğini protesto etmek için İzmir Konak yakınlarında toplanacaktık. Yaşadığımızdan ilçeden beş kişi, basın açıklaması yerinde ise sanırım 50 veya 60 kişi vardı. Hatta polisler daha çoktu. İnsan üzülüyor. Bunca sıkıntı, bunca üzüntü ve çaresizlik yaşanırken neden bu kadar duyarsız olunabiliyor diye sinirleniyorsun.
Bunu son zamanlarda çokça yaşamaktayız. Öyle ki eğer bir şeyler dağıtılıp verilmiyorsa (yemek, eşantiyon vs.) koca koca partilerin, sendikaların mitinglerinde bile bu cılızlığı görüyorsunuz.
Oysa 15-16 Haziran işçi hareketinde yüzbinler bir anda İstanbul’a doğru büyüyerek yürüyorlardı. Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Peki neden? Bunca haklı gerekçeye karşın neden yurttaş ilgisiz gibi duruyor ve katılım sağlamıyor.
Bu son Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerde de vardı.
Bu durumu ben şöyle değerlendiriyorum.
Sanırım yurttaş bu konuda liderlik yapan kişi ve kuruluşlara yeterince güvenmiyor. Yapıp etmelerindeki cesareti ve kararlılığı yeterli görmüyor diye düşünüyorum.
Bakkallar ve Bayiler Federasyon Başkanı Bendevi Palandöken TESK 17 yıl. Hizmet-İş ve Hak-İş Başkanı Mahmut Arslan birinde 22 yıl, diğerinde 13 yıl. Demiryol-İş ve Türk-İş Ergün Atalay birinde 16, diğerinde 9 yıl. Ziraat Odaları Birliği Şemsi Bayraktar 21 yıl. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu 23 yıl. BASİSEN Başkanı Metin Tiryakioğlu 40 yıl. Memur-Sen Başkanı Ali Yalçın 9 yıl. Bunlara siyasi parti başkan ve yönetimlerini de ve hatta milletvekillerini de ekleyebiliriz.
Oysa toplumsal tepki konusunda son örneklerden biri yakın zamanda Sırbistan’da Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic’e karşı öğrenciler ve çiftçi sendikaları bir miting düzenledi. Nedeni tren istasyon çatısının çökmesi sonucu 15 kişinin ölmesi ve bunun hesabının tam anlamıyla sorulmamış olmasıydı. Altta yatan neden ise yolsuzluklar ve kayırılan özel şirketlerdi. Ve halk adalet istiyordu. Sırbistan’ın gördüğü en büyük mitinglerden biri gerçekleşti ve halk sokaklarda “ellerinizde kan var” sloganlarıyla yürüdü.
Benim de aklıma son zamanlardaki yeni doğan ölümleri, katledilen Narin ve Çorlu tren kazası kararının onanması geldi hemen. Sonra baktım ki bir anda bu kadar kötü ve dramatik olaylar nasıl gelivermişti aklıma. Bunları yazarken daha pek çoğu gözümün önünden geçiyordu. Mustafa Kemal’in askerlerine soruşturma, İliç maden faciası gibi. Olmaları başka bir sorun, sonuçları ve adaletin gerçekleşmesi de başka sorun.
Aman Allahım ne kadar kötü bir ülke olduk biz de bunca kötülük hatırlayabileceğim kadar yakın ve çok.
Asgari ücretin dramatik rakamı geldi aklıma birden. Bu ücret ile 365 gün daha yaşayacak bu emekçiler. Düşünsenize işveren kısmı, yurt dışı finans dünyası bu ücretin çok abartılmamasını konuşuyorlar ve iki çocuklu bir aile bu ücretle yaşamaya çalışacak. Buna yaşamak denirse.
Diğer yandan ballı börek sofraların sahibi az yemenin sağlığa iyi geldiğini, diğeri dinen bakarak “Peygamberimiz de az yermiş” diye akıl veriyor pişkin pişkin.
Aynı Cumhuriyetin nimetlerinden yararlanıp “burası şeriat ülkesi” deyip alkolün verdiği cesaretle nara atan Eskişehirli vatandaş da cabası. Sanki “şeriat demokrasisi” var!
Yani nereden bakıp da sizlere güzel şeyler yazayım bilemedim.
Halkın büyük çoğunluğunun yaşadığı 2024 yılında 11 ayda bankalarımız tüketici kredilerinden 463 milyar faiz, kredi kartları faizinden 306 milyar, toplam ücret ve komisyon ödemelerinden de 577 milyar tahsilat yapmışlar.
Halkın bankaları olan Halkbank’ın reklam gideri 3.8 milyar, Ziraat Bankası ise 2.4 milyar harcamışlar. Tabii ki yandaş kuruluşlara.
Oysa yılbaşı yazısı yazacak, eğlenmeğe gidemeseler de evlerinde kuracakları mükellef sofra ile birkaç aile toplanıp yemekler yiyerek, belki tombala oynayarak farklı bir gece yaşayacaktı bu gece yurttaşlar.
Ama sanırım böyle bir hayali okuduklarında “sen bir hindi kaç para biliyor musun, ya karışık çerez, hani meyvesi, kestane mi,yok artık” değişlerini duyar gibiyim.
Hâlâ “demokrasi karın doyurmaz” diyenleri de duyar gibi oluyorum. Makam aracı modeli için sızlananlar aklıma gelince de tüylerim diken diken oluyor sevgili okurlarım.
Oysa laik demokrasi; emek verildiğinde o sofraya giden yol, çağdaş bir eğitim fırsatı sunan, adil bir vergi ve gelir dağılımı ikram eden anlayış, geleceğe umutla bakma şansı, herkese eşit adalet.
Benim yeni yıl dileğim de sanırım bunun gerçekleşmesi olacak.
Sağlıkla ve mutlu kalmanız dileği ile seneye görüşmek üzere. (31.12.2024)
1 Yorum
yüreğinize sağlık üstadım…Öyle haklısınız ki;ama insanlarımızı umutsuzluk esir almış…elleri,kolları bağlanmış,adeta akıl tutulması yaşıyorlar…Öyla adaletsiz uygulamalar,hak ihlalleri,keyfi uygulamalar yaşanıyor ki,en önemlisi de gelecek endişesi düşüncesi..v.s. tıpkı karabasan gibi çökmüş üzerlerine…isteseler de hareket edecek halleri kalmamış.Akıntıya kapılmış bir tahta parçası gibi bırakmış kendini…kalkıp silkelenebilecek gücü kendinde bulmaları mümkün mü hiç bilmiyorum…1991 işçi yürüyüşünü izledim dün gece…yüzbin insan…çocuk,kadın,yaşlı,genç…adeta tüm ülke tek yürek…gözlerim doldu…Bizi ancak böyle güçlü,böyle inançlı ve tek yürek hareketler umutlandırır…harekete geçirir…Herşeye rağmen umut dolu güzel günler görebilmek dileğiyle diyorum arkadaşım…sevgiler…sağlıklar..🙏