BAKTIKÇA / A. Kemal KAŞKAR –
Şu koskoca dünyaya, ülkemize, kentimize, sokağımıza, sağa-sola ilerlere, gerilere, her yerlere baktıkça neler görürüz? Neler neler görürüz en yakınımızdaki insanların yüzlerinde … Peki ya geleceğe dair gördüklerimiz?
Yaşayıp (ya da -çok sevdiğim bir deyişimizle- ‘yuvarlanıp’) gidiyoruz tamam da nereye?
Dört bir yanınız, üstünüz başınız kötü kötü fotoğraflar içindeyken, hiç zorladınız mı kendinizi geleceği görebilmeye?
Bakın bakalım orası ne kadar siz, ne kadar dünya?
Düşlerinizdeki geleceğin ne kadarı var oralarda?
‘Başka türlü bir gelecek fotoğrafı’ diyorum …
…
Toprağın Tuzu (The Salt Of The Earth) …
2014 Fransa-Brezilya ortak yapımı bir belgesel film. Brezilyalı Fotoğraf Sanatçısı (belki de ‘savaşçısı’ demeliyim) Sebastião Salgado’nun, eşi Lelia ile yaşamları boyunca birlikte yaptıkları çalışmalar ekseninde oluşturulmuş bir yaşam ve daha iyi bir ifadeyle ‘bir gelecek’ öyküsü …
Filmin iki yönetmeninden biri, Sebastião ile Lelia’nın oğulları Juliano Ribeiro Salgado, diğeri ise Wim Wenders … 10 Mayıs 2020 tarihine kadar izleyebilirsiniz, izleyin*.
…
Hiç uzatmayacağım. Sebastião Salgado’dan birkaç sözle noktalayacağım …
İlki: “Gördüklerim yüzünden, kaç kere makinemi yere bırakıp ağladım …”
İkincisi: “Bak yağmur yağıyor, ne güzel yağmur …”
Ve bir de şu:
“Bu topraklar hikayemizi anlatmayı sürdürecek. Ben öldüğümde, orman tekrar benim çocukluğumdaki gibi olacak … Döngü böylece tamamlanacak … İşte hayatımın hikayesi …”
…
Hani Nazım “Yaşadım diyebilmek için” diyor ya …
Bence ‘yaşadım diyebilmek: İnsanı, “Bak yağmur yağıyor … Ne güzel yağmur” demek kadar rahatlatan çok güzel bir ‘gelecek fotoğrafı görebilmek’tir …
Ve içinizden size ille de bir ‘çocuksu ağlamaklık’ eşlik ederek: “Güzel günler göreceğiz çocuklar” demek tam da bu olsa gerek …
(*https://saltonline.org/?gclid=EAIaIQobChMI8PW90feP6QIVS6WaCh3m5QV-EAAYASAAEgIHjPD_BwE)
“Sorun küresel, çözüm de küresel!”
Türkiye Çevre Platformu –
Türkiye Çevre Platformu, çevre kirliliği ve doğanın yıkımının önlenmesi için mücadelenin ulusal ve evrensel düzeyde yaygınlaşarak ve güçlenerek devam etmesi gerekliliğini, var oluşunun temel gerekçesi olarak öngörmüş ve kuruluşundan bu yana bu temelde mücadelesini artarak sürdürmektedir. İnsanla doğa arasındaki ilişkiyi bir bütünlük düzeyinde ele alarak Anadolu coğrafyasında çevre ve doğa ile barışık bir yaşam bilincinin geliştirilmesi, ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlenenlerin uyarılması ve yapılan yanlışlara karşı etkin bir mücadelenin sürdürülmesi için kesintisiz bir çaba içerisindedir.
Türkiye Çevre Platformu, karşı karşıya olduğumuz Korona COVİD-19 krizinin ‘sorun küresel, çözüm de küresel’ anlayışıyla ele alınıp yerkürenin hemen her metrekaresinde çözüme yönelik adımların yerel ölçekte, sorumlulukla ertelenmeden atılmasını bir zorunluluk olarak görmektedir.
Giderek artan yaşam kaybı yıkıcıdır ve topluluklar ile ekonomiler üzerindeki baskı, nedenleri ortadan kaldırıcı nitelikte ve geniş kapsamlı stratejileri gerektirecektir. Enerjiyi, toplumu, ekonomiyi ve çevreyi benzersiz, bütüncül bir sistemin parçaları olarak gören daha geniş bir perspektife ihtiyaç vardır.
Krizle mücadele kapsamında atılan adımlar, yapılan yatırımlar harcanan kamusal kaynaklar, mevcut sosyo-ekonomik yapılar için bir kurtarma operasyonundan fazlasını sağlamalıdır.
Şimdi, her zamankinden daha fazla, kamu politikaları ve yatırım kararları, politik kaygılardan uzak sürdürülebilir ve adil bir gelecek vizyonu ile uyumlu olmalıdır.
Salgınla mücadele kapsamında teşvik ve iyileştirme önlemleri, ekonomik kalkınmayı ve istihdam yaratmayı teşvik etmeli, sosyal eşitlik ve refahı desteklemeli ve dünyayı iklim açısından güvenli bir yola sokmalıdır.
Hükümet, bu zor anda bir dizi çözüm getirmek için yenilenebilir enerji bazlı bir enerji dönüşümüne başvurmalıdır.
Merkezi olmayan teknolojiler, dönüştürücü sosyal çıkarımlarla vatandaşların ve toplulukların enerji kararlarına daha fazla katılımını sağlar. Daha da önemlisi, enerji açısından fakir topluluklarda uzaktan sağlık bakımı için kanıtlanmış bir yaklaşım sunar ve kriz müdahale sürecine kilit bir unsur ekler.
Salgın hastalıkların olmaması, insanların ve diğer canlıların salgınlara yakalanmaması için kalıcı çözüm olarak kronik hastalıkların ana nedeni olan fosil yakıtların (kömür, doğalgaz ve petrol) atmosfer içinde yakılması durdurulmalı ve %100 Yenilenebilir Enerjiye geçilmelidir. Enerjide dönüşüm süreci, yenilenebilir teknolojileri, endüstrileri canlandırmaya ve yeni işler yaratmaya yardımcı olacak şekilde ve düzeyde hızlandırılmalıdır.
İnsan ve doğa için yaşamsal bir zaruret haline gelen karbon salımının durdurulması için ülke olarak yapılması gerekenler amasız-fakatsız derhal uygulanmalıdır.
Yaşanmakta olan koronavirüs krizi sürecinde, toplumu evde kalmaya yönlendiren tedbirleri fırsata dönüştürerek doğal değerlerin yağmalanması ve talanına devam etme çabalarını ve bunlara fırsat verenleri esefle ve şiddetle kınıyoruz.
Hava, yaşamı olanaklı ve sürdürülebilir kılan bir doğa ürünüdür.
Yaşamı olanaklı kılan su, doğanın sunduğundan başkaca bir biçimde hiçbir şekilde elde edilemeyecek bir üründür.
Bitkileri yaşama sunan ve tarım yapılabilen toprak on binlerce yıla tekabül eden bir sürecin ürünüdür.
Evrenin nefes almasını olanaklı kılan ve yağışları bir doğa olayı olarak evrene sunan ormanlar yüzlerce binlerce yılın ürünüdür. Fosil ormanları ise doğa tarihinin keşfedilmesine hizmet eden dünya mirası oluşumlardır. Fosillerin oluşumu milyon yılları alan bir süreç olup, bilimsel çalışmalar neticesinde yaşanmış jeolojik zamanlara ilişkin iklim ve bitki türleri hakkında bilgi sahibi olunmasını olanaklı kılar.
-Bu doğal değerler, hangi nedenle olursa olsun asla tüketilmemelidir. Doğanın sunduğu gibi, yaşamın sürdürülebilirliği temelinde kullanılarak varlıklarını doğal ortamlarında sürdürmelidirler.
-Ülkenin dört bir yanında krizin de durduramadığı orman alanlarının hunharca tahribine, hangi nedenle olursa olsun derhal son verilmelidir.
-Toprağı ve suyu kullanılamaz hale getiren siyanürle altın ve diğer maden aramaları derhal yasaklanmalıdır.
-Tarım alanlarının sanayi, yerleşim vb. nedenlerle yok edilmesine olanak verilmemelidir.
-Tarım sektörü teşvik edilmeli, çiftçiler desteklenmeli, yerli tohum odaklı tarım geliştirilmelidir.
-Akarsuların ve yeraltı sularının ticari amaçla tüketilmesine son verilmelidir.
-Göllerin ve denizlerin kirletilmesi ve hangi amaçla olursa olsun doldurulması engellenmelidir.
-Sınai üretim ciddi bir disiplin altına alınmalıdır. Eski, kirli teknolojilerle üretim durdurulmalıdır. Gelişmiş temiz teknolojilerle doğayı kirletmeyen nitelikte ve ölçekte üretim esas alınmalıdır.
-Havalandırma ve atık su sistemleri, bilimsel ve teknolojik gelişmişlik çerçevesinde virüslerin oluşması ve yaygınlaşmasına olanak bırakmayacak nitelikte çözümler geliştirilerek yenilenmelidir.
-Sağlık sistemimiz ‘Koruyucu hekimlik’ temelinde yeniden yapılandırılarak geliştirilip güçlendirilmelidir.
-Krizin yoğunlaşarak yayılmasını önlemek ve mücadele sürecini olabildiğince kısaltarak kayıpları azaltmak için bilimsel olarak öngörülen tedbirleri öngörüldüğü ölçekte ve zamanında uygulamaya, evde kalmaya, krizle mücadele eden sağlık emekçilerine ve yaşamı sürdürülebilir kılma çabası içerisinde yaşam riski altında hizmet üreten emekçilere destek olmaya devam edilmelidir.
Yaşanmakta olan küresel krizle birlikte ve sonrasında artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
Böylesi krizlerin tekrar yaşanmaması için;
-İnsanın, sahibi olduğunu zannettiği doğanın parçası olan canlıların sadece bir türevi olduğunu unutmadan, doğa ile barışık, farklıların bir aradalığı temelinde üretim odaklı, kaynakların kullanımında eşitlik, hak ve hukuk anlayışının egemen olduğu ekolojik, katılımcı demokratik bir yaşam biçiminin geliştirilerek yerel ve küresel ölçekte egemen olmasını sağlamak, bugünün insanlığının önünde ertelenemez zorunlu bir görev olarak durmaktadır.
O zaman, haydi hep beraber görev başına…
Ne mutlu tesadüf! BAKTIKÇA 1 Mayıs’a tesadüf eder de -nerede olursak olalım- ‘Yaşasın 1 Mayıs’ denmeden, 1 Mayıs İşçi Marşı söylenmeden durulur mu! …
1 Mayıs İşçi Marşı*
Söz ve Müzik / Sarper ÖZSAN –
Günlerin bugün getirdiği baskı zulüm ve kandır
Ancak bu böyle gitmez sömürü devam etmez
Yepyeni bir hayat gelir bizde ve her yerde
1 Mayıs 1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı
Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı
Yepyeni bir güneş doğar dağların doruklarından
Mutlu bir hayat filizlenir kavganın ufuklarından
Yurdumun mutlu günleri mutlak gelen gündedir
1 Mayıs 1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı
Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı
Vermeyin insana izin kanması ve susması için
Hakkını alması için kitleyi bilinçlendirin
Bizlerin ellerindedir gelen ışıklı günler
1 Mayıs 1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı
Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı
Ulusların gürleyen sesi yeri göğü sarsıyor
Halkların nasırlı yumruğu balyoz gibi patlıyor
Devrimin şanlı dalgası dünyamızı kaplıyor
Gün gelir gün gelir zorbalar kalmaz gider
Devrimin şanlı yolunda bir kağıt gibi erir gider
(* Bu marşın sözleri, Ankara Sanat Tiyatrosu’nun 1974 yılında sahnelediği, Gorki’nin aynı adlı romanından Bertolt Brecht’in sahneye uyarladığı “ANA” oyunu için Sarper Özsan tarafından yazılmış ve bestesi de Özsan tarafından yapılmıştır.)