BAKTIKÇA / A. Kemal KAŞKAR –
1 Mayıs 1979’u anımsattı bana sevgili memleketimin bu yılki 1 Mayıs coşkuları … Kırk yıl olmuş … O yıl iki 1 Mayıs mitingi yapılmıştı, 1906 yılında Anadolu’daki ilk 1 Mayıs mitinginin yapıldığı İzmir’de: Biri Cumhuriyet meydanında diğeri ise Karşıyaka’daydı … Biz ‘Ege Devrimci Gençlik’ olarak Karşıyaka’daydık. İşçilerle, öğretmenlerle, doktorlarla, mühendisler ve öğretim üyeleriyle birlikte … Gece uyku tutmadıydı bir türlü. Sabahı nasıl ettim bilemiyorum. Yatakta dönüp durmuş, kalkıp dolaşmış, dönüp yine yine yatmıştım ama gözümde bir damlacık uyku yoktu … O güne dek pek çok mitingde, toplantıda, genel kurulda konuşmalar yapmışlığım vardı ama bu çok başkaydı … 1 Mayıs’tı çünkü. İşçinin, emekçinin bayramıydı. Birlik, dayanışma ve mücadele günüydü. Herkes oradaydı … Konuşma için notlarım elimdeydi ama elim bir oradaydı bir değildi adeta … Öyle bir heyecan yoktur yaşamımda … Ya bir de heyecandan nefesim sesimi boğarsa!.. İlk birkaç cümleden sonrası su gibiydi, aktı gitti … Faşizme karşı ileri!.. Sloganlar, alkışlar … “Dalgaları karşılayan gemiler gibi …”
Ve konuşmanın sonunda sıra ‘Enternasyonal Marşı’nın söylenmesine gelmişti …
Yaşamımın en büyük gururudur o an:
Uyan artık uykudan uyan / Uyan esirler dünyası / Zulme karşı hıncımız volkan / Kavgamız ölüm-dirim kavgası,
Mazi ta kökünden silinsin / Biz başka alem isteriz / Bizi hiçe sayanlar bilsin / Bundan sonra her şey biziz.
Bu kavga en sonuncu kavgamızdır artık / Enternasyonal’le kurtulur insanlık!
Tanrı, patron, bey, ağa, sultan / Nasıl bizleri kurtarır / Bizleri kurtaracak olan / Kendi kollarımızdır,
Bu kavga en sonuncu kavgamızdır artık / Enternasyonal’le kurtulur insanlık.
Hem fabrikalar hem de toprak / Her şey emekçinin malı / Tufeyliye tanımayız hak / Her şey emeğin olmalı,
Cellatların döktüğü kan / Bir gün onları boğacak / Bu kan denizinin ufkundan / Kızıl bir güneş doğacak.
Bu kavga en sonuncu kavgamızdır artık / Enternasyonal’le kurtulur insanlık!
…
Mitingin ardından birkaç arkadaşla birlikte oralarda bir eve gitmiş, çay içip sohbet etmiş, mitingden mücadeleden gururla, mutlulukla konuşmuş konuşmuştuk … O evden ayrıldığımızda hava kararmıştı … Vapurla ayrılmıştık Karşıyaka’dan … Karanlıkları yara yara ilerleyen o körfez vapurunun gövdesiydik o an …
Bazı Özdeyişler *
Teoman EREL / 29.9.1986 / Milliyet’ten …
-Ne dersin Hoca, sonuçlar ne olacak? Kim memnun olacak, kimler hüsrana uğrayacak?
–Sabah ola hayrola. Kimine hay hay kimine vay vay. Bir kızı bin kişi ister de bir kişi alır. Kısmetinde ne varsa kaşığında o çıkar. Doğmadık çocuğa don biçilmez, denizdeki balığın pazarlığı olmaz. Kahpedir felek, kimine kavun yedirir kimine kelek. Göreceğiz bakalım el mi yaman bey mi yaman?
-Peki, seçim sonuçları partiler tarafından nasıl açıklanacak acaba?
–Kimse ayranım ekşi demez, kadı anlatışa göre fetva verir, tavlada yenilen doymaz.
-Seçimlerde hayli partizanlık yapıldı. Bunu nasıl değerlendiriyorsun?
–Rüşvet kapıdan girince insaf bacadan çıkar. Baskın basanındır. Akıllı köprü arayana dek deli suyu geçer. Parayı veren düdüğü çalar.
-Bu seçim iktidar değiştirmeyeceğine göre başbakanın durumu ne olur? Tutumu ne olur? Sonuçlardan etkilenir mi?
–Mühür kimdeyse Süleyman odur. Adam kendini beğenmezse ölür. Herkes aklını pazara çıkarmış ama yine kendini beğenmiş. Namaza meyli olmayanın kulağı ezanda olmaz.
-Yani Hoca, sonuçlar ne olursa olsun Özal, IMF reçetesine dayalı politikasını değiştirmeyecek mi? Söylendiği gibi zamlar kapıda mı?
–Zammı an taşı eline al oğul. Gavurun ekmeğini yiyen gavurun kılıcını çalar.
-Olur mu be Hoca Efendi? Seçim kampanyasında verilen onca vaat ne olacak?
–Devletli yanını kaşısa yoksul para vereceğini sanır. Geçmişe mazi yenmişe kuzu denir. Yoktan yonga çıkmaz. Bal bal demekle ağız tatlanmaz.
-Ama Hoca, belki enflasyonu bir an evvel durdurup yoksulu rahatlatırlar?
–Ah oğlum ah, göle su gelinceye kadar kurbağanın gözü patlar. Isırgan ile taharet olmaz. Lakırdı ile peynir gemisi yürümez.
-Peki Hoca, bu başbakana da kendimizi emanet ettik. Seçime kadar iktidarda kalacak. Bu durumda ne olacak?
–Berber berbere benzer ama başın Allah’a emanet.
-Tamam Hoca, girdin hassas konuya ver bakalım cevabı. Demirel güçlenirse Özal onunla anlaşır mı?
–İki kardeş savaşmış ebleh buna inanmış. Kardeş kardeşi bıçaklamış dönmüş yine kucaklamış.
-Ya İnönü ile Ecevit’in kavgası? Kim zararlı çıkacak?
–İki testi tokuşunca elbet biri kırılır.
-Peki Hoca, küçük partilerin oylarına ne diyorsun?
–Ne diyeceğim oğul, çürük baklanın kör alıcısı olur.
-Ya Mehmet Yazar?
–Korkak bezirgân, ne kâr eder ne ziyan …
-Bu seçim sonuçlarını 12 Eylül açısından değerlendirmeye ne dersin? ANAP’a verilmeyen oylar “12 Eylül’e Hayır” anlamına gelir mi?
–Kurcalama sivilceyi çıban edersin.
-Hoca, genel seçimde ne olur? Anavatan ara seçimde istikrar gidecekmiş gibi tehdit yaptı. Değişiklik tehlike getirir diye seçmeni korkuttular. Değişiklik tehlikeli mi, seçmen hep korkacak mı acaba?
–Canı acıyan eşek atı geçer. Ağlamayan çocuğa mama vermezler. Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez.
-Yani Hoca, önümüzdeki dönemde iktidarda bir değişiklik olursa tehlikeli olmaz mı, istikrar bozulmaz mı?
–Rüzgar esmeyince yaprak oynamaz. Bir tepe yıkılır bir dere dolar. Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir. Mahkeme kadıya mülk değildir. Mazlumun ahı indirir şahı. Sayılı gün tez geçer. Hangi gün var akşam olmadık?
(* 29 Eylül 1986 tarihli bu yazıyı bir gün sonra not etmişim defterime … Aradan 33 yıl geçmiş … 28 Eylül 1986 Pazar günü yapılan ve ANAP’ın düşüşle % 32.5, DYP’nin yükselişle % 23.8, SHP’nin DSP’nin varlığı ile yaralanıp % 22.8, DSP’nin % 8.6 ve RP’ninse % 6 oy aldığı milletvekili ara seçimleriyle ilgili bir yazı … Bu vesileyle, Temmuz 1994’te bir trafik kazası yüzünden 54 yaşında yitirdiğimiz Teoman abimizi de saygıyla anıyorum …)
Güneşin Sofrasında Söylenen Türkü *
Nazım HİKMET –
Dalgaları karşılayan gemiler gibi,
gövdelerimizle karanlıkları yara yara
çıktık, rüzgarları en serin
uçurumları en derin
havaları en ışıklı sıra dağlara.
Arkamızda bir düşman gözü gibi karanlığın yolu
Önümüzde bakır taslar güneş dolu.
Dostların arasındayız!
Güneşin sofrasındayız!
Dağlarda gölgeniz göklere vursun,
göz göze
yan yana
diz dize
durun çocuklar.
Tasları birbirine vurun çocuklar.
Doldurun çocuklar,
doldurun
doldurun
doldur içelim.
Başları
göklere
atalım
serden geçelim …
Heeey, nerden geçelim?
Yalnayak
koşarak
devlerin
geçtiği
yerden geçelim.
Heeey
hop
Heeey
hep
birden geçelim.
Doldurun çocuklar,
doldurun
doldurun,
doldur içelim.
Dostların arasındayız!
Güneşin sofrasındayız!
(*Bu şiiri bir de Timur Selçuk’un bestesi ve yorumuyla dinlemenizi öneririm …)