
BAKTIKÇA / A. Kemal KAŞKAR –
Haberiniz var mı, Balavca’nın içinde yıllardır hepimizden habersiz büyüyüp duran gencecik bir çınar kurumuş, ölmüş … Nuri (Nizamoğlu) dikkatimi çekmese ben de farketmeyecekmişim demek ki … Oracıkta her yıl yapraklanışı, yapraklarını esintilerde titreştire titreştire gururla ihtişamla duruşu gözlerimin önünde şimdilerde … Nizamoğlu ailesinin, öğleden sonra saatlerde gölgesine masa sandalye atıp gelen geçen tanıdıklarla çay içip muhabbet ettikleri dere yatağının içindeki o genç çınarın başına kötü bir şey gelmeyeceğinden çok eminmişim demek ki … Bana sanki hep oradaymış gibi gelmesi bu nedenleydi belki … Balavca’nın kötü hallerini en çok onun önünde konuştuğumuzu anımsıyorum Nuri ile … Elbette, şöyle güzel olacak böyle güzel olacak diye olumlu, umutlu şeyler de konuşurduk Balavca hakkında, yakınmalarımızın yanı sıra …
Çok da gençti ama ne olmuşsa olmuş (ya da olanlar olmuş!) ölüvermiş işte!
Az ötede, köprünün öbür yanında, tarihi Ağa Camii’nin avlusuna uzanan kıdemli çınar halâ bizimle ve şimdilerde sonbaharın tadını yaşayabiliyor …
…
‘Çınarlar ayakta ölür’ sözünü duymuşsunuzdur. Bu elbette gencecik çınarlar için değil kocaman kocaman (yüzlerce yaşındaki) çınarlar için söylenir. Genç çınarlarla ölümü yan yana getirmeyiz doğal olarak … Öte yandan o çok kıdemli çınarlar da sanki hiç ölmezlermiş gibi gelir bize. Zaman zaman o kocaman ağaçlara ‘yoğun bakım’ yapıldığı haberleri gelir büyük büyük şehirlerden … Çok yakından tanıdığım, İzmir Buca Kaynaklar’daki koca çınar gibi … Yakın çevresindeki onlarca yaşlıca ve genç çınarla birlikte hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayıp gidiyor halâ … O yine çok şanslı! İzmir’in Gazi Bulvarı’nda, akşamüzerleri üzerlerinde binlerce kuşun ötüşüp durduğu koca çınarlar da öyle … Aralarında Turhan Selçuk Parkı’ndaki, Hacıilyas’taki, Lozan Caddesi’nde Balavca’nın kenarlarındaki genç çınarların da olduğu ve akşamüzerleri dallarında kuşlar ötüşen Milas’ın çınarları da öyle … İstanbul’u düşünün … İstabul’un caddelerinin sokaklarının arasında, yüksek yüksek binaların altlarında bir yerlerde küçüle küçüle sıkışmış kalmış parklarda yaşamaya çalışan çınarların ömürlerini uzatmak için gösterilen çabalar duygulandırır kimimizi … Hatta gözlerinin ucuna kadar doldurur doldurur da taşırıverir bir anda kimilerimizi … Kaç kişidir o kimileri? Kaç kişi görür, bilir büyük büyük kentlerin küçülüp duran parklarında olup bitenleri, ölüp gidenleri? Hele hele gencecik çınarları? Ne kadar gün yüzü görebilecekleri belirsiz … Geçenlerde İstanbul’da deprem olunca ‘toplanacak yer’ arayışı sırasında biraz biraz anımsanıverdiler, göründüler gözümüze belki. Kısa süre sonra unutup gittik yine …
…

Balavca’nın içindeki sevgili çınarı genç yaşında kaybettiğimizi görünce, İstanbul’da “on binlerce” olmadığı çok kısa sürede anlaşılan ‘toplanma yerleri’ne gitti aklım nedense … Yaklaşık üç binmiş. O da parklar ve bahçeler toplamı … Oysa ‘toplanma yeri’ denilen, insanların birkaç saat toplanıp evlerine dönecekleri bir yer değil elbette … Günlerce-gecelerce kalınmak zorunda kalınacak, her türlü yaşamsal hizmetin verilebileceği yerler olması gerekiyor. Onun da sayısının 470’lerden 77’lere düştüğünü belirtmişti İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sevgili Ekrem İmamoğlu ve şunları söylemişti:
“İstanbul’da 1999 yılında 470 adet çok büyük çaplı toplanma alanı tanımlanmış, şimdi elimizde 77’si kalmış. Bugün sayılar şöyle; İstanbul genelinde 2 bin 864 park ve buna benzer alanların toplanma alanı şeklinde AFAD’a bildirildiği söyleniyor. Bu alanlar toplanma alanı şeklinde gerekli fiziksel şartlara sahip değil.
Toplanma alanı hususunda, 10 bin 22 adet olarak tanımlanıyor. Bu alanlara okul bahçeleri de konuyor. Acil toplanma alanlarıyla ilgili şehrimiz sıkıntıdadır. Biz bir buçuk aydır bu konu üzerinde çalışıyoruz. Toplanma alanı yapılabilecek 856 adet yeni yer tespit ettik …”
Bütün bunlar çok çabucak gündemimizden çıktı … Şimdi genç-yaşlı, ülkecek Fırat’ın doğusundayız … Yüreğimiz ağzımızda …
…
Balavca’da o genç çınar yok artık …
Balavca’nın Milas’ı zenginleştiren bir güzel dere olarak yaşadığı gelecek güzel günleri göremeyecek …
Yüzümüzü Balavca’ya dönüp oturacağımız, kıyısındaki her yaştan çınarlarda serçelerin cıvıl cıvıl konakladığı akşama doğru saatlerde bizimle birlikte olamayacak … ‘Yaprak dökümü’ mevsimlerinde yapraklarını hafiften esintilere verip uçuşamayacak …
Üzgünüm …