BAKTIKÇA / A. Kemal KAŞKAR –
Milasımızın bazı evleri için yine ‘çok zor bir yıl daha’ başlamış bulunuyor!
Çoğu bu yılın sonuna kadar ayakta kalabilecek halde değil! 2020 onlar için ‘ölüm yılı’ olabilir …
Milas’ı Milas yapan bu evlerimizle ilgili mucizevi bi’şeyler yapılmasını, yapılabilecek o şeylerle ortaya çıkacak güzel güzel gelişmeleri haberleştirmeyi çok isterdim. Kim istemez!
O evlerimiz ki, trafik işaretleri bile onları ‘mecburi yönümüz’ olarak gösteriyor!
Geçen yıllar içinde Milas’ın sokaklarında dolaşırken öyle ilginç görüntüleri fotoğrafladım ki … Örneğin, o fotoğrafların en etkililerinden biri, ‘Uzunyuva’nın çamaşır direği olarak kullanıldığı fotoğraftır …
‘Mecburi yön’ olarak can çekişen bir Milas evini gösteren bu fotoğraf da tesadüfen ne kadar güzel bir mesaj vermiş …
…
“Hey gidi Milas’ın beyleri hey!” diyor hemşerimin biri fotoğraf çektiğimi görünce … Akarca ailesine ait o ev o kadar yorulmuş ki!… Yıllar önce, bahçesindeki koca koca telefon-Telekom kablo makaralarının fotoğraflarıyla ve “başka yer bulamamışlar mı” sorusu eşliğinde yaptığım ‘tepki haber’i anımsıyorum … O zaman dikkat etmeyip farkına varmamış mıyım acaba bunca yorgunluğunun? Yoksa aradan geçen üç beş yıl içinde mi bunca çöktü? Öyleyse eğer, kısa zamanda ne çok yıpranmış … Onu görmeyeli, üzerine “Dikkat binaya yaklaşmak tehlikelidir!” tabelası bile konmuş …. Çok üzücü!
Konunun bir başka yanı daha var. Bundan, üzüntümü biraz azaltır umuduyla söz etmek istiyorum … Bilmem ki yararı olur mu?… Haydi birlikte bi’ deneyelim …
…
Çok kolaycacık bir soruyla sürdürüyorum:
“Dikkat binaya yaklaşmak tehlikelidir!” diye bir uyarının yapıldığı binaya yaklaşır mısınız?
Bu soruyu “Evet yaklaşırım!” diye yanıtlayacak kimse yoktur umarım.
Yok eğer: “Ben tehlikeyi severim!” deyip bu sözün gücünü gerekçe göstererek, yani ‘tehlike’yi bile-isteye o binaya yaklaşan olursa-varsa bi’şey diyemem, kendi bilir …
Böylesine ciddi bir uyarının yapıldığı tablo içinde ‘normal şartlar altında’ verilmesi beklenen tepki ve buna bağlı olarak takınılacak tutum ise, o binanın bulunduğu caddeden-sokaktan ille de geçmemiz gerekiyorsa, hızlıca ve caddenin-sokağın imkanları ölçüsünde binaya en uzak hattan geçip gitmektir.
Sizce de öyle değil mi?
…
Bu vesileyle aklıma bir fıkra geliverdi. Olabildiğince kısaltıp paylaşıyorum:
Yürüyüş halinde askerler “Kıt’a dur!” komutuyla durur ama Ahmet Çavuş yürüyüşünü sürdürür … Komutan bakar ki Ahmet Çavuş durmaya niyetli değil, komutunu şöyle yineler: “Ahmet Çavuş sen de dur!” … Ve Çavuş Ahmet durur …
Askerlikte böyle bir ilişkisi ol-a-maz elbette … Eğer ‘kıt’anın içindeyseniz, ayrıca adınıza özel komut beklerseniz ‘yakarsınız askerliğinizi’ … Beklememelisiniz!
Buradan hareketle ‘kıssadan hisse’mi ise şöyle ifade edebilirim:
Hepimizi, her şeyimizi, yani canımızı-malımızı ilgilendirecek yaygınlıkta yapılan uyarıların gereği neyse onu her yönüyle yapabilmeli, bu gibi uyarılardan en geniş anlamıyla nasıl nasıl önlemler üretilebileceğimizi öngörebilmeliyiz. Dolayısıyla “Yaklaşmak tehlikelidir!” uyarısının yapıldığı bir binaya ‘can güvenliğimiz’ bakımından yaklaşmamanın yanı sıra ‘mal güvenliğimiz’ bakımından da yaklaşmamamız gerekir.
Bu anlamda “Dikkat binaya yaklaşmak tehlikelidir!” uyarısının yapıldığı binada ayrıca “Dikkat bu binanın dibine araç park etmek tehlikeli ve yasaktır!” tabelasının da bulunması gerekmez! Öyle değil mi?
O binanın çökmesi halinde arabaları moloz yığını altında kalacak sevgili hemşerilerimiz: “Ama orada ‘park etmek tehlikeli ve yasaktır’ uyarısı yoktu” deseler gülüp geçmez misiniz!
…
Yıllar yıllar önce, İzmir Alsancak dolaylarında arabamla seyir halindeyken bir anda yolun sağında park edilmiş bir aracın sol arka kapısı açılmış ve tüm çabama rağmen o kapıdan kaçamamıştım. Arabamın sağ ön çamurluğu çizilmiş, biraz da içe doğru göçmüştü … Yolun sağına çekip indim, o sırada yandaki dükkandan çıkan araç sahibinden; “Kapınızı sağa sola bakmadan neden açtınız?” soruma “Ben açmadım!” yanıtını alınca; “Peki kim açtı?” diye sormuştum bu kez … Aldığım karşılık ilginçti: “Rüzgar!”… Meğer sol arka kapı aralıkmış, sağ arka kapı da açık durumdayken bagaj kapağı da açılınca ‘ceryan yapan rüzgar’ sol kapının aniden açılmasına neden olmuş!? … Önce, ciddi ciddi sorumluluktan kaçmak için ‘rüzgar’ diyen adama: “Kapı kendi kendini aralık bırakamayacağına göre sorumluluk yine sizin!” diye, karşı durulamayacağını düşündüğüm hamleme rağmen adam lafı ağzında eveleye geveleye cılız bir karşı savunma gayreti içine girince, bu kez “Siz bu kafayla mı çocuk yetiştiriyorsunuz!” deyip son darbeyi indirdiğimi düşünmüştüm … Bitirici olacağını düşündüğüm bu sözlerime aldığım yanıt, -elbette adamı hasarımın parasal karşılığını ödemekten kurtaramamıştı ama- sonuçta bir tür yanıttı:
“Benim çocuğum yok ki!”
…
Yıllardır sorduğum sorulara hiç ummadığım tepkiler alabileceğimin, verilebileceğinin farkındayım, yani her türlü yanıta hazırlıklıyımdır … Ama bu, Milasın Evleri ile ilgili sorunumuzun çok büyüklüğünü ortadan kaldırmaz ki!…
Kadınlarımıza yönelik -adeta seri- cinayetlerin sürdüğü kahreden tablo içinde devletin, kadınların bu cinayetlere tepki vermesinin önünde durmaya, tepkilerin şekline, söylenecek sözlere, atılacak sloganlara, yapılacak hareketlere hiza-istikamet vermeye çalışması, son günlerde “Kanal İstanbul”, “Libya’ya asker gönderme” gibi konular başta olmak üzere toplumcek endişelerimizi arttıran, itirazlarımızı ve ille de tansiyonlarımızı yükselten birçok sorunlu konunun yaşanması ve iktidar sözcülerinin tepkilere: “isteseniz de istemeseniz de!” düzeyinde yaklaşması, yıllarcadır fgc (fethullah gülen cemaati) ile mücadelenin önde gelen isimlerinden olup halen SÖZCÜ gazetesinde çalışan ve aralarında Emin Çölaşan ve Necati Doğru’nun da olduğu bir grup gazeteciye “FETÖ’ye destek oldukları” iddiasıyla ceza verilebilmesi gibi birçok ‘sinir bozucu’ derecede sıcak, hem de çok sıcak gündemlerimiz tartışıladursun, yeni yılın bu ilk BAKTIKÇA’sında ben ilçemize dair bu gündemi becerebildiğimce, az da olsa ısıtmayı tercih etmiş oldum.
Amacım, yeni yıla bu çok eski gündem maddemizi bir kez daha anımsatarak başlamak, dikkatleri bir kez daha bu gündem maddemize çekmek … Çünkü o kadar çok Milas Evi “bugün var yarın yok” durumunda ki!
Bir de: ‘Ölmüş ama cenazeleri kaldırılmamış evlerimiz’ var …
Bir de, ölmüş ama cenazesi bir türlü kaldırılamayan evleri var Milas’ın …
Milas Belediyesi’nin duyurduğuna göre, bu durumdaki evlerimizle ilgili mevzuat şöyle diyormuş:
“Genel güvenlik ve asayiş bakımından tehlike arz ettiği valilikçe tespit edilen metruk yapılar ve bir kısmı veya tamamının yıkılacak derecede tehlikeli olduğu belediye veya valilik tarafından tespit edilen yapıların sahiplerinin adrese dayalı nüfus kayıt sistemindeki adreslerine tehlike derecesine göre bunun izalesi için belediye veya valilikçe üç gün içinde tebligat yapılır. Yapı sahibine bu şekilde tebligat yapılamaması hâlinde bu durum tebligat yapan idarenin internet sayfasında 30 gün süre ile ilan edilir ve tebligat varakası tebliğ yerine kaim olmak üzere tehlikeli yapıya asılır ve keyfiyet muhtarla birlikte bir zabıtla tespit edilir. Malik dışında binada ikamet amacıyla oturanlara da ayrıca tahliye için tebligat yapılır.”
Yaptığı duyuruda, ilçemiz merkezinde bu mevzuat hükmü kapsamına girdiği tespit edilen ve ulaşılamayan 8 yapının sahibine hitaben son kez uyarıda bulunan Milas Belediyesi, 30 gün süreyle yayında olacak duyuruya rağmen yapı sahibinin tehlikeli durumu ortadan kaldırmaması halinde, yıkım işlerinin belediyece yapılacağını ve bu iş-işlem için yapılacak harcamanın yüzde 20 fazlası ile yapı sahibinden tahsil edileceğini açıkladı.
Duyuruda bir de, ekonomik olarak yıkım işlemini yapabilecek gücünün olmadığını ispatlayan hemşerilerimiz yerine işlemin belediye tarafından yapılacağı, yapıda ikamet eden varsa mahkeme kararına gerek kalmaksızın zabıta aracılığıyla adresten çıkarılacağı da belirtildi.
Duyuruya konu olan binaların bulunduğu Ada-Parsel verileri ise şöyle:
Burgaz Mahallesi 49 Ada 16 Parsel, Burgaz Mahallesi 68 Ada 10 Parsel, Burgaz Mahallesi 68 Ada 14 Parsel, Gazipaşa Mahallesi 145 Ada 24 Parsel, Gümüşlük Mahallesi 873 Ada 3 Parsel, Gümüşlük Mahallesi 873 Ada 4 Parsel, Hocabedrettin Mahallesi 229 Ada 14 Parsel, Şevketiye Mahallesi 199 Ada 64 Parsel.
…
Buradan da duyurmuş olalım ve fakat “Milas’ın Evleri ölmesin!” duyarlılığımızı da asla yitirmeyelim …
Ömer Faruk Ege’ye veda …
Ömer Faruk Ege’nin aramızdan ayrıldığını ÖNDER’in ilanından büyük bir üzüntüyle öğrendik …
Her gün her gün gazetecilikten geriye ne kadar az zaman kalıyor diye düşünmüşümdür hep. Ne kadar az zaman ayırabildik kapı dibi komşularımıza bile … Ama Faruk Amca’yla ille de karşılaşırdık. Kapısını aralar, evinin kapalı avlusunda oturur, bu şekilde adeta benim yolumu keserdi sohbet edelim diye … Konuşmalarımız, hal hatır sormanın ve iyi dileklerde bulunmanın birkaç adım ötesini berisini geçmezdi ama iyi gelirdi ikimize de … O günler bir de; ÖNDER’in bürosunda kendi evleriymiş gibi dolaşan hamam böcekleriyle mücadele ettiğim, hemen bitişiğimizdeki Ege ailesinin evinde de ilaçlama yaptığım günlerdi … O günlerde onların konuğu olurdum. İlaçlama öncesi-sonrası sohbet ederdik … Sonra sonra evinin içine çekilmişti iyice, yataktan kalkamaz olmuştu … Yıllardır … Ziyaretine giderdim … Son dönemde görüşemediydik ama aklıma gelipdururdu, bir ara uğrasam da sürpriz olsa diye … Yüzündeki o çok yorgun gülümseme biraz da olsa dinlense …
Ailesine, yakınlarına, tüm sevenlerine başsağlığı ve sabırlar diliyoruz …