BAKTIKÇA / A. Kemal KAŞKAR –
Sabah, adım adım gelip buğulanmış pencerenin dışında beklemeye başlamıştı. Aydınlanmanın soğuk hali, yerini güneşin sarısına bırakmaya başladığında, bahçedeki sisin sıcaklığı da örtecek denli yoğun olduğunu fark ettim. Camın buğusundan çok içinden çıkılmaz bir bulutmuş meğer ağaran günün önünde duran …
Güne başlamak için olabildiğince erkeni severim ben de. 2005 yılının başında aramızdan ayrılan sevgili babamla bana da taşınmış bir gün sevdasıdır bu bende. Elbette hep yapmaktan gurur duyduğum gibi öncelik ‘Mürteza Dedem’de …
Bu yılın son günü ile yeni yılın ilk günü arasında bir yerlerde olduğumuz şu anda, hangi nedenle olursa olsun sizin de içinizde bir filizlenme yürüyorsa, bırakın inadı yürüyün onunla kim bilir nereye … Bu aynı zamanda bir ‘zaman içinde yolculuk’ yani bir bakıma ‘ölümsüzlük’ hissi … Yıllardan kim bilir hangisi …
…
Sevgili Babam, ne zaman ‘yaş günü muhabbeti’ açılsa, kendi doğum günü için Babaannem Şükriye hanımın “kabak zamanıydı” dediğini belirtip “Seracılıkla birlikte benim yaş günüm de güme gitti” der konuyu dağıtırdı, çok gülerdik. Bu gibi bir dolu esprisinin içinde beni en çok keyiflendirenlerden biridir bu. Son yıllarında yaptığımız birkaç emrivaki kutlama dışında O’nun yaş gününü kutladığımızı anımsamıyorum. Sonra sonra serpilip gelişecek olan ‘özel günleri kutlama kültürü’müz, geçmiş zamanlarda ‘bayramdan bayrama’ denebilecek, yani neredeyse ‘yok’ denecek kadar daracık bir alan işgal ediyordu günlük yaşamlarımızda …
Babamın ‘nüfus hüviyet cüzdanı’nın (‘Nüfus Kimlik Kartı’ değil gerçek anlamda ‘cüzdan’dan söz ediyorum … Kalıbına bakılırsa, içinde ‘çok değerli’ tarihsel izler barındıran, öyle olmasa bile öyleymiş gibi duran … Çoğu sayfası, daha neler neler yazılacakmış da fırsat kalmamış ya da tembellik edilmiş de boş kalmış olsa da insanda çevirip çevirip okuma isteği uyandıran bir kitapçık adeta … ) doğum tarihi bölümünde 4 Ocak (1931) yazdığını, aramızdan ayrıldıktan sonra yaptığım dünya iş ve işlemleri sırasında gördüydüm … Bu da çok anlaşılabilir bir durumdu: Başka işim yoktu da babama kimlik kontrolu mu yapacaktım … Gerçi o yine bir yolunu bulur kurtarırdı kendini ya, neyse … Bu arada, O’nu uğurladığımız 2005 yılının Ocak ayından bu yana 15 yıl geçivermiş …
“Yeni Yıla doğru” başlıklı 2020’ye veda yazımda sevgili Abim ve Annemin yaş günlerini kutladıktan sonra ‘yeni yıla merhaba’ demeye çalıştığım bu yazımda da sevgili Babam Hayati Kaşkar’ı, aramızdan ayrılışının 15’inci yılında ve ‘kağıt üzerinde’ki 90’ıncı yaş günü vesilesiyle anmak, yeni yıla öyle başlamak istedim …
…
Gün boyunca güneşin soğuğu geçemediği bir günde başladıydım bu buluşmamıza. Birkaç gün öylece ekranın bir köşesine bıraktıktan sonra ‘gök gürültülü sağanak yağışlı’ bir sabahta sürdürüyorum. Hava aydınlanmadı henüz. Ama bir bakmaya görün pencereden, hop aydınlık! Ne yapsanız da, hiçbir şeyler yapmasanız da zaman yürüyüşünü sürdürüyor ‘geçmiş’ ile ‘gelecek’ arasında … İçimize daral gelmesin diye ‘geniş’ diye anıp adlandırdığımız bir zamanımız daha var ama onun da öyle olmadığını zamanla fark ediyor insan ve ille de şuraya geliyor söz: Hey gidi geçmiş zamanlar heyler …
Geçmiş zaman yaşanmışlıklar belleğimize daha düzenli yerleştirilebilsin, her biri doğru yerlere konabilsin diye -di’li ve ‘-miş’li olarak ayırmışız ama ne çare … Bir gün geliyor, birçok anınızın durduğu yerde durmadığını fark ediyorsunuz hüzünle. O kadar çok şeyi hatırlamamak nasıl mümkün olabilir diye şaşsanız ne fayda … Olmuş bitmiş silinmiş gitmiş … Bu nedenle, geçen zamandan en güvenli şekilde ancak ‘yazarak’ yararlanabiliriz. Çünkü zaman yazarsak kalır. Alın size bir zaman seçeneği daha: Kalan zaman.
Yazısız geçmiş zaman ise ‘nasıl hatırlıyorsanız öyle’ bir zamandır ya da ‘unutulmuş zaman’dır!
Geçip giden yılları yazarak akılda tutmaya çalışmaktan söz ediyorum, elbette durdurmaktan değil. Ve her ‘çare’de olduğu gibi bunun da hem çok mutluluk veren ve fakat bir yandan da ‘çaresiz’ kabullenilmesi gereken bir yanı var: Hüzün! Tıpkı ‘fotoğraflar’ gibi … Fotoğraf dediğimiz, bir kart üzerinde ya da son dönemlerde telefon ya da bilgisayar ekranlarında yıllar boyunca ‘o an’ demek.
Böylece bir başka zamanı daha geçirebiliriz kayıtlara: Duran zaman!…
Siz bilirsiniz.
…
Yıllar önce, günlüğüme not düştüğüm karalamanın bir bölümünü aktararak sürdürmek istiyorum:
“Gelmiş zaman’ın dışında kalan tüm zamanlar yok edildiler. Zamanı gelmişti bunun artık. Tam zamanı gelmişti. Geçmiş ya da gelecek, şimdi ya da geniş diye bir şeyler sanırım zaten olmamıştılar. Dilin kurban bayramı gelmiş, ortalığı zamanın meşhur, ulu, tapılan, sapılan, sıkılan, yakılan, yıkılan, çekilen ve çekiştirilen tüm zamanları sarmıştı. Tam zamanında!
Tam; bir yanda duran zamanın içinde patlayan en kocaman yanılsamaydı. … Doğum, yaşam, ölüm hep gelmiş zamandılar. Diğer tüm zamanlar olumsuzlarını yaşamaktaydı. ‘Ne yaparsak o’ydu.
…
Hiçbir zaman kalmamışken bir tek ‘gelmiş zaman’ın sözünden ayrılmamak da öyle …” (17 Mayıs 1993 Pazartesi 00:41)
28 Aralık 2020 Pazartesi. Yağmur aralıklarla sürüyor. Sevgili ülkemin siyaset gündemi ağzına kadar sorun dolu iken böyle bir yazı çıkmış oldu kalemimden … Aralık’ta, arada ‘bahardan kalma günler’le ‘şaka-maka’ idare ediyoruz Ege’de … Hava soğuyor, hele hele Anadolu’nun ortası ve doğusunda dondurucu soğuklar, yol kesen kar yağışları ile yoruluyor, ölüyoruz yine durmaksızın … Soğuk kış günleri yoksulluklarımızı, yoksunluklarımızı arttırıyor yine sorgusuz sualsiz. Onca yaşam derdinin yanında bir de sıfırın altında kalıyor, -sözcüğün yan anlamında- ezildikçe eziliyoruz …
Yıllar önce, yine böyle bir kış gününü şöyle tekerlemiştim:
Sabah gri
Soğuk gri
Tir tiri de tri
Tir tiri de tri
…
2020’ye veda ederken onunla yaşadıklarımızdan bizi 2021 kurtaramayacak biliyoruz ama ille de kurtaramıyoruz kendimizi iyi dilek ve temennilerden … Bunların başında da, sevgili ülkemizin 18 yıllık iktidarın yarattığı daral(ma)dan kurtulması ve yeni iktidar seçeneklerine doğru yelken açması geliyor tabii ki … Yeni yılın, ‘erken seçim fırsatı’ doğarsa ‘cumhur’un kendisini ‘cumhur ittifakı’ndan kurtaracağı bir yıl olması temennisiyle eski yılı bu yazıyla kapatıyor ve ‘son’ olarak; çok sıkıntılı bir yıl olacağından habersiz başladığımız 2020 yılında, 1 Ocak – 31 Aralık 2020 tarihleri arasında başımıza gelenlerle ilgili olarak, herkesin (koronavirüsle mücadele önlemlerine uygun koşulları oluşturup) aşağıdaki gündem maddelerinin görüşüleceği özel kurul toplantıları yapmasını öneriyorum:
1.Açılış.
2.Yitirdiklerimiz için iki dakikalık saygı ve sevgi duruşunda bulunulması.
3.Koronavirüs salgınıyla, depreme dayanıksızlıkla, işsizlikle, pahallılıkla, açlıkla, yoksullukla ve başkaca her ne sorunumuz var ise tümüyle mücadele üzerine konuşmalar.
4.Umut verici dilek ve temenniler.
5.Kapanış.