Kürşat Şahin YILDIRIMER / Uzman Sosyolog Terapist
İnsancıl psikologların yazılarında en sık rastlanan ortak nokta, insanların kendileri hakkında ne düşündüğü konusudur. Rogers’cı psikoterapinin ana hedefi, danışanların kendilerini oldukları gibi kabul edip sevmeleridir.
Maslow da kendine saygı duyma gereksinimi ve kim olduğumuz, hayatta ne yaptığımızla ilgili memnuniyet duyma gereksinimi üzerine yazılar yazmıştır.
Kısacası, insancıl psikologlar bireyin kendine duyduğu (öz) saygıyla ilgilenmiştir.
Araştırmacıların çoğu, öz saygıyla kendilik kavramı arasında bir ayrım yapar. Kendilik kavramı, kişisel özelliklerinizi nasıl gördüğünüzdür, yani nasıl bir insan olduğunuza dönük düşüncelerinizdir.
Öz saygı ise kendilik kavramınızı nasıl değerlendirdiğinize bağlıdır. Olduğunuzu düşündüğünüz insan tipini beğeniyor musunuz?
Günlük konuşmalarımızda kendine saygı duymak kavramını çok sık kullansak da araştırmacılar bu kavramı belirleyip ölçmeye çalışırken bazı zorluklarla karşılaşırlar. Bu zorluklardan biri, kendimizle ilgili hissettiklerimizin bir durumdan diğerine göre değişiklik göstermesidir.
Çoğumuz yapmamamız gereken bir şekilde davrandığımız zaman kendimize çok kızarız ya da birisi yaptığımız iyi bir işten dolayı bizden övgüyle söz ederse kendimizle ilgili olumlu duygulara kapılırız (Heatherton & Polivy).
Ancak duygularımızdaki bu dalgalanmaları kendimize duyduğumuz saygıyla karıştırmamalıyız. Bazı psikologlar bu iniş çıkışlara ‘kendine değer verme duyguları’ derler (Brown & Dutton).
Kendine duyulan saygı ise daha kararlı öz değerlendirmelerle ilişkilidir.
Diğer kişilik değişkenlerinde olduğu gibi, araştırmacılar bazı insanların kendilerini daha olumlu değerlendirmeye yatkın olduğunu kabul eder. Bu bireyler, kötü bir gün geçirse ya da bazı durumlarda kendileriyle ilgili hayal kırıklığına uğrasa bile, genel olarak kendilerini sever ve kim oldukları ve ne yaptıkları konusunda olumlu duygular beslerler.
Bu insanların öz saygı ölçümleri yüksek çıkar. Ancak kendilerini çoğunlukla olumsuz değerlendiren insanlar da vardır. Bu insanların öz saygıları düşük olsa da bazen kendilerini iyi hisseder ve yaptıkları şeylerden hoşnut kalırlar.
Kendilerine saygı duyan insanlarla karşılaştırdığımızda, bu insanların kendilerine duydukları güvenin az olduğunu ve sahip oldukları özellikleri takdir etmediklerini görürüz.
Kişilik araştırmacılarının yaşadığı bir zorluk da genel ve özel öz saygı arasındaki farktır.
Çok az insan kendini her konuda iyi ya da kötü bulur. Hepimiz yetersizlik ve zayıflıklarımızın farkındayızdır ve bu alanlarda kendimize pek güvenmeyiz. Bu nedenle araştırmacılar öz saygıyı özel alanlar dahilinde incelemeyi yararlı bulur.
Örneğin araştırmacılar deneklere arkadaşlık, iş, ahlâklı ya da dış görünüş gibi konularda kendilerini nasıl değerlendirdiklerini sorabilir.
Ancak genel öz saygınız, bu özel alanlardaki öz saygınızın basit bir toplamı ya da ortalaması değildir. Akademik başarınızın ya da toplumsal yeterliliğinizin, genel öz-değerlendirmenizi nasıl etkileyeceği, bu alanlara verdiğiniz öneme bağlıdır. (Crocker & Wolfe).
Sporda ya da matematikte çok kötü olabilirsiniz; ancak kendilik algınızı bu alanlarla ilişkilendirmiyorsanız bu başarısızlığınız genel öz saygınızı etkilemeyecektir.
Sevgiyle kalın.
Not- Hümanist psikoloji yerine insancıl psikoloji de denilmektedir. Hümanistik psikoloji insanın biricikliğine inanan, psikolojide ve psikiyatride buna vurgu yapılması gerektiğini savunan bir akımdır. İnsanın belirli bir yönünü (davranışları, duyguları, bilinç dışını…) çalışmak yerine bütüncül olarak yaklaşır. Sadece dışarıdan gözlemlenebilen bireyin davranışlarına değil, davranışı gerçekleştiren kişinin bakışına da önem verilmesi gerektiğini savunur.
Hümanistik psikoloji bilinç dışından ziyade bilinçli olanla ilgilenir.
Hümanistik psikoloji insanın pozitif yanlarına vurgu yapar.
Hümanistik psikoloji ondan çok daha önceleri ortaya çıkmış olan hümanizmin felsefe akımına dayanmaktadır.