Milas’ta bir anda gündemde hızla yukarılara tırmanan konu, içinde bina ve siloların da olduğu 17 dönümlük Toprak Mahsülleri Ofisi arazisinin, yıllık 165 bin TL bedelle 19 yıllığına, AK Parti Milas İlçe Yönetim Kurulunun bir üyesi tarafından kiralanması konusu … Yaklaşık bir hafta on gündür bunu tartışıyoruz. AK Parti Milas İlçe Başkanı Emin Çelik’in konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamadan sonra buna ‘tartışma’ denebilir mi bilemiyorum? Çünkü Sayın Çelik, düzenlemiş olduğu basın toplantısında, durumu toparlayacak-kurtaracak bir hamle yapacağı yönündeki beklentileri tümüyle boşa çıkarmış, kurduğu cümlelerle, konuyu kendileri açısından savunulabilir olmaktan tamamen çıkarmıştır.
İhale duyurusundan haberdar olmakla başlayıp kiralamaya konu alanda yapılabilecek en uygun işin belirlenmesi bakımından yapılan ‘fizibilite’ (yapılabilirlik) çalışmalarına kadar ‘devlet olanakları’nın çok yönlü olarak kullanıldığı anlaşılan “uzun bir süreç”ten söz etmiş Sayın Çelik ve sonrasında da “yem üretmek” amacıyla yatırım yapmak üzere “kefen” giydirilen bir ilçe yöneticisinin ihaleye “kendileri adına” ihaleye girdiğini söylemiş …
Nasıl yani!?… Ya da bütün bu karmakarışıklığa ne gerek vardı ki!
Açıklamanın iskeletini oluşturan ‘heyecan verici’ sözcük tercihleriyle çizilmek istenen tabloya ve gelinen son noktada kurulan ilişkiler ve yapılacak işlere getirilmek istenen tariflere bakıldığında konuya bir başka boyut kazandıracak şu soruyu da sormak kaçınılmaz oluyor:
AK Parti Milas’ta artık siyaset üretmenin yanı sıra ‘yem’ de mi üretecek?
Tarım Bakanlığı ve bağlı olarak Muğla İl/İlçe Tarım Müdürlüğü uzmanları TMO Milas arazisinde bunun, yani ‘yem üretimi’nin yapılması yönünde kanaatlerini neden bizzat bakanlık tarafından yapılacak bir yatırımla taçlandırılmasını raporlaştırmamışlar da, “kefen giydirilen biri”ne ihale etmeyi tercih etmişler?
Garip, hem de çok garip.
Çelik açıklamasında ayrıca: “Kendisini feda eden” arkadaşlarının bu ‘teşebbüs’ünün “özel teşebbüs kategorisi”nde görülmemesi gerektiğine ve üreticilerin daha ucuz yeme ulaşabilmesi için sıfır kârla çalışacak bu tesisi Milas Süt Birliği, Milas Ziraat Odası ve ayrıca 16 tarım kooperatifiyle birlikte kurmayı düşündüklerine dikkat çekmiş … Ve son bir hamle daha yapıp konuyla ilgili tepki göstermeden önce kendilerine danışılmasının, kendilerinden bilgi alınmasının yaşamsal önemine de dikkat çekmiş …
Buradan da rahatlıkla anlaşılıyor ki, örneğin Milas Ziraat Odası bu kiralama ihalesine tepki göstermeden önce -keşke- AK Parti İlçe Başkanlığından bilgi alıp aydınlansaymış. Dolayısıyla, AK Parti İlçe Başkanlığının, içinde kendilerinin de bulunduğu bir yatırım yapacağını da sora sora öğreneymiş …
Adı geçen Oda ve Birlik ile kooperatiflere hitaben böyle bir engebeli-dolambaçlı öğrenme yolu tavsiye edileceğine bu kurumları sürece baştan dahil etmek neden kimsenin aklına gelmemiş ki!
Arkadaşlar, siz gerçekten iyi bir açıklama yaptığınızı düşünüyor musunuz?
‘Partili-partisiz büyükleriniz’den bu konuda nasıl tepkiler aldınız bilemiyorum ama ‘açıklama’ diye yaptığınız bu şey, gerçekten de olayı -sizin açınızdan- iyice içinden çıkılmaz bir hale taşımıştır.
CHP Muğla Milletvekilleri Suat Özcan ve Süleyman Girgin ile CHP Milas İlçe Başkanı Tüze Çetinkaya ve Milas Belediye Başkanı Muhammet Tokat, ‘kiralama işlemi’ni iptali istemiyle hukuka taşıyacaklarını açıklamışlar. Bence de en doğrusunu yapmışlar. Bu noktada atılabilecek en doğru, en uygun adım budur.
‘Kiralama işleminin iptali’ yönünde bir karar, kendi kendisini içinden çıkılamaz bir labirentin içine hapsettiğini düşündüğüm AK Parti İlçe Başkanlığı için de en doğru ‘çıkış yolu’ olacaktır.
Halâ gazete alanlardan mısınız? Yoksa siz de …
Yıllarını yerel gazeteciliğin keyifli-keyifsiz, mutlu-mutsuz, umutlu-umutsuz, hep telaşlı, hep yorgun ama bir o kadar da gururlu, alnı açık, ahlaklı, şerefli bir üyesi olarak geçirmiş ve bu yoldaki ısrarını sürdüren biri olarak yerel ya da yaygın gazete diye sınırlamadan sormak istiyorum:
Halâ gazete alıyor musunuz?
Yoksa siz de ‘düzenli gazete alıcısı’ iken (uzun, uzunca ya da kısa) bir süredir bu alışkanlığınızı yitirenler arasına mı katıldınız?
Bu sorulara ‘evet’ ya da ‘hayır’ gibi kısa bir yanıt vermektense ‘gerekçeler dünyası’na dalanlarınız olacaktır. Ancak bu sorularıma yanıt beklemiyorum ben. Sadece, yıllardır süren, büyüyen bir üzüntümü paylaşmak istiyorum, bir kez daha …
Nüfusumuzun çok büyük bir çoğunluğunun böyle bir alışkanlığa sahip olmadığını hep birlikte yıllardır biliyoruz elbette … Çok az da olsa-kalsa ‘düzenli gazete alıcısı’ sayısında artan azalma eğiliminin sürdüğünü de.
Geçenlerde, kendisini yıllardır büyük bir sevgiyle, saygıyla izlediğim meslek büyüğüm Sevgili Haluk Şahin’in, Günbatımı Söyleşileri WhatsApp grubundaki bir paylaşımı bu konuyla bir kez daha yüzleşmemi sağladı.
Yeni ‘blog’undaki “Bir gazete okurunun itirafları: Asla olmayacak dediğim şey oldu. Asla yapmayacağım dediğim şeyi yaptım!” başlıklı yazısını okuduktan sonra “Çok iyi, etkili bir ‘durum’ saptaması ve ‘özet’ olmuş Haluk Abi … Teşekkürler, selamlar, sevgiler …” notunu düştüm cevaben …
Yazının giriş bölümünden kısa bir aktarma yaparak, siz sevgili okur-yazarlarımla da paylaşmak istedim “Artık gazete almıyorum” cümlesiyle başlayan bu “etkili durum saptaması ve özet”i, hepsi bu kadar …
…
Artık gazete almıyorum!
“Sen de mi Brutus!” diyeceksiniz. Yarım asırdan daha fazla her gün gazete almış adam! Sen de mi?
Evet ben de! Türkiye’nin ilk Kitle İletişim Doktoru. Üstelik Gazetecilik konusunda Master’lı. Uzun yıllar gazetecilik yapmış, ödüller almış adam! Hayatı gazetecilikle dans ederek geçmiş adam!
Evet, ben de!
Böyle bir şey yapmayacağıma emindim. Hayatımın son gününe kadar gazete alacağım konusunda kuşkum yoktu. Başkaları bırakabilir ama ben bırakamazdım!
Cemal Süreya’nın yakında öleceğini keşfettiği anı anlatan “Üstü Kalsın” şiirindeki gibi söyleyeyim: “İşte o da oldu!” 15 gündür gazete almıyorum. 15 gündür elimde gazete mürekkebi lekesi yok! 15 gündür çarşıdan eve eksik dönüyorum.
Ama eve artık gazete girmediğini, eşim dahil farkeden olmadı. Çevremde zaten gazete okuyan kalmamıştı. Olsun, ben inadına alacaktım!
Ama, gazete bayiim kabalıklarına bir yenisini ekleyince elimdeki gazeteyi geri verdim ve “Abonemi sil!” dedim. Herhalde hayatım boyunca söylediğim en dramatik sözlerden biriydi. Gazete ile ilişkimizi orada bitiriyorduk. Çünkü yaşadığım adada başka bir gazete satıcısı yoktu!
Böylece hiç gazete almamış ya da onu çoktan bırakmış büyük çoğunluğa katılmış oldum. Yaşı 40’ın altında olanların yukardaki ağlaşmamı abartılmış bulacaklarına eminim. Çünkü çoğu hayatlarında hiç gazete almadılar! Gazete umurlarında değildi.
Şunu da itiraf edeyim: Gazetenin suyunun ısındığını ve yıllarının sayılı olduğunu 30-40 yıl kadar önce Türkiye’de ilk yazan şom ağızlılardan biri bendim!
O zaman çoğunluk yazdığıma inanmamış, gazetesiz olmaz, kimse o tiryakilikten vazgeçmez türünden şeyler söylemişlerdi.
Akıbet ne olursa olsun, herkes bıraksa bile ben sonuna dek bırakmayacaktım.
İşte o da oldu!
…
1 Yorum
Ne olursa olsun eve gazete mutlaka girmeli.Ofkemizi kırgınlığımızı yenıp almalıyız.
Yoksa bir tarafımız eksik kalır.
‘Yem’ konusu ise akp klasiğidir.Elbet örgütlü olarak mücadele edilmeli ve edilecektir.l