BAKTIKÇA … – soru/yorum – A. Kemal KAŞKAR
Kendimi 2022’ye en yakın hissettiğim anda yazdıklarımı paylaşmak istiyorum bugün.
Bugün 2021 yılının son günü olsaydı neler yazardım diye durup düşünüyorum. İşte tam o anda, oracıkta durdum yazıyorum. Bir yandan da geçen yıl boyunca neler neler yazdıklarımı anımsamaya çalışıyorum. “Yazdım durdum ama …” Sanki hiç yazmasam da olurmuş gibi gelen bir duyguyla gülümsüyorum. Biraz canım sıkılıyor sanki. “Ama” diyorum “yazmasam olmazdı bütün o yazıları …” 2000 yılında kaç yaşında olacağımı hesap ede ede yaklaştığım o zamanın üstüne birdenbire 21 yıl daha geçiverince, insan bir hoş oluyor doğrusu … “İyi ki yazmışım …”
Aradan 30 yıl geçtikten sonra tesadüfen karşılaştığım bir arkadaşımın, “Bunca zaman neler neler yaptın?” gibi oldukça sıradan sorusunu nasıl yanıtlayacağımı bilememiştim bir an. “Gerçekten neler yapmıştım ben!” Oysa bana hep, sanki çok şeyler yapabilmişim gibi gelir, sevgili eşim Ayşegül’le zaman zaman “İyi ki şöyle yapmışız, iyi ki böyle yapmışız” diye konuşur dururuz. Mutlulukla. Gülümseyerek … “İyi ki yazmışım …”
Ama …
Ama: İnsan bir anda, diyelim ki ‘geçen 30 yılda yaptıkları’ sorulunca diyeceğini şaşırıyor. Ama şaşırtıcı olan, şaşırtan zaman olsa gerek. Dolayısıyla insan zamandan korkmalı bi’tek … Başka başka şeylerden korkuyormuşuz gibi yaşarız ama korkacaksanız eğer ‘zaman’dan korkun derim ben … Bir yararı yok elbet bunun, olsa olsa ‘derli toplu bir korkunuz olacak, öyle düşünün …
Neyse, uçup gitmeyeyim, 2022’ye en yakın yerden yazmayı sürdüreyim …
…
Bir bahçe düşünün, işte size kocaman bir zaman. Kaç yıllar geçse de sanki dün gibidir bahçe. Ve o bahçenin de ‘geçmiş ile gelecek arasında’dır ömrü. Hepimizinki gibi. Ne kadar ‘geniş’se o kadar geniş zamandır. Örneğin, bahçedeki armutun yaprakları da veda etmek üzeredir. Her yıl yaptığı gibi yine çok güzel renklerle. Bahar başındaki gibi sadece yeşilin tonlarıyla değil, yeşilin yanısıra kırmızının sarının kahverenginin çeşitli tonlarıyla, hani ‘rüya gibi’ deriz ya, işte tam da öyle …
Bunun bir ‘veda’ olmadığı kesindir: “İki üç ay sonra yine, uzaktan bakınca ‘kuru kuru’ görünen dallarımın üzerinde yemyeşil merhabalarla döneceğim, bekleyin beni” derken içi kıpır kıpır …
Kara bulutların altında güneşsiz günlerin griliğine inat bir coşkuyla ‘dönecek’ biliyorum. Biliyorum ama kendimi ‘dökülen yapraklar’dan koparamıyorum. Bir bir dökülüyorlar. ‘Giderayak’ denilen bu olsa gerek … Adeta “Giderayak işlerim var bitirilecek”* der gibi renkler içinde …
Göz göze gelmemek için kaçmak gibi ama bakamadan da yapamamak …
Kaçamak: Kaçmak’tan doğma! İstediğiniz yere kaçmak.
İlk bahardan son bahara … Sonra? Sonra: Karşınızda sıradaki mevsim. ‘Kış’ … Bütün kışlar gibi o da. Zor … Çok zor. Kaçınılmaz: ‘Kaçmak’tan doğma o da. Terslik bu ya …
Yaşınız kaç olacak yeni yılda? Ne dersiniz? Geçmiş zaman, örneğin babanız bu yaştayken neler yaptığınızı, neler olduğunu düşünmeye başladınızsa bir süredir, sormamış olayım isterseniz ….
Bence hemen şöyle düşünmeye çalışın: Nerelerden nerelerden gelip de bir güzel konuk olmak gibidir yeni yıllar aslında. Yorgunluğunuzu bir güzel alacak gibidir … Öylesine gülümser, bir o kadar huzur verici …
Bu bir rüyadır belki, hep uykularınıza giren …
Bir armut ağacı bahanesidir sadece ya da dalından düşmüş bir portakal belki … Her şey olabilir bahaneniz. Göz göze gelebilmeyi çok istediğiniz her kimse, her neyse hepsi olabilir … Bahçeden gelip geçen bir kedi bile. Hiçbir şeyden haberi olmaması ne güzeldir o kedinin. Birden durup armut ağacının yaprakları arasındaki göğsü turuncu kuşa bakması bile ürkütücü gelmez size … “Nasıl olsa uçar kaçar” diye düşünürsünüz kuş için, bi’şey olmaz! Gün bitinceye kadar bekleşmeyecekler ya böyle … Yanılmazsınız, ‘kuş uçar’, kedi de hiç dert etmez bunu, yürür gider … Yıllar gibi. Yıllar, bir kedinin bahçeden geçip gidişi gibi …
Bir portakalın dünyaya benzemesi kadar doğrudur bütün bunlar. Zamanla her şey olur çünkü, iyi kötü …
“Kopardım portakalı dalından / ama kabuğu soyulamadı” …
Her zamanki gibi akşam olur. Yetişme telaşlı, buluşma telaşlı … Hep telaşlı, göz göre göre telaşlı. Ne gerek var ki bunca telaşa, olacak olacaktır ama telaşa çare bulunamaz çoğu zaman … Çünkü hava kararmaktadır. Zaman kısalmaktadır. Çünkü her yer çok kalabalık, tıka basa tıkalıdır. Telaş dışında hiçbir şeyin yürüyemeyeği kadar daralmış yerlerde dolup taşar her şey. Can sıkıntısı örneğin. Sıkıntıdan patlamaktan başka bir rahatlama seçeneği yoktur … Her şeyin farkındasınızdır belki, ama nafile. Durduk yerde güçten düşer insan. Kıpırtısız. Bir armut ağacı kadar bile olamazsınız. Bir adım sonrası için bile hiçbir şey vadedemiyorsunuz ne kendinize ne de kimselere. Tek umudunuz ‘geçen zaman’. Belki o zaman …
“Güller dizildi tepsiye / ama taştan fincan oyulamadı” …
Hep bir ama var. Hep bir ‘amamız’ vardır. Kaçınılamayacak bir hüküm-hükümlülük gibidir bu. Çünkü, içinden çıkamayacağımız şekilde “z’ama’n”dan gelir hepsi. ‘Zaman’ dediğimizin tam da merkezi! Durdurulamayacak kadar merkezdedir, her yerlerdedir.
Konuşup yazdıklarınıza şöyle bir bakın, göreceksiniz onu hecelerde …
“Oldum yıldızlarla haşır neşir ama sayısı bir tamam sayılamadı”
Yeni yıla hoş geldin demek için zamanımız iyiden iyiye azalıyor. Yeni yılın, yüzünü pırıl pırıl güneşe dönmüş bir güne başlamak kadar iyi bir şey olduğunu söyleyebilirim. Onun için: ‘Yüzü yıldızlarla bezeli mehtaplı büyülü bir gece’ de diyebilirim. Ya da günlerce toprağın üzerine tatlı tatlı inen yağmurlardan söz edebilirim … Bu gibi daha birçok cümleyi peş peşe sıralayabilirim. Anlatmak istediğim: Söz konusu ‘yeni yıl’ olunca ötemizin berimizin umutlarla dolup taşmasıdır. O kadar ki, her yer, çocuklar gibi şen, şenlik … Kendimi tutmasam ellerinizi tutup dünyanın çevresinde hoplaya zıplaya, neşeyle dönüp durmak isteği içimde. Ne kadar zamanım varsa, kaldıysa … Önceleri neler olmuş bitmiş, bir güzel unutarak. Bir hastalık gibi değil ama, mutluluk gibi …
…
Tüm sevgili okur yazarlarıma iyi yıllar diliyorum.
Diliyorum ama, aması şu: Sakın vazgeçmeyin yıldızları saymaktan. İyilikler, güzellikler bizden gelecek …
*Nazım Hikmet’in “Giderayak”
adlı şiiri
Giderayak işlerim var bitirilecek,
giderayak.
Ceylanı kurtardım avcının elinden
ama daha baygın yatar ayılamadı.
Kopardım portakalı dalından
ama kabuğu soyulamadı.
Oldum yıldızlarla haşır neşir
ama sayısı bir tamam sayılamadı.
Kuyudan çektim suyu
ama bardaklara konulamadı.
Güller dizildi tepsiye
ama taştan fincan oyulamadı.
Sevdalara doyulamadı.
Giderayak işlerim var bitirilecek,
giderayak.