BAKTIKÇA – soru/yorum – A. Kemal KAŞKAR
Tam da; “Bugün 24 Ocak Pazartesi. 29 yıl öncesini yazmak için başladım bugüne … 29 yıl önce bugün pazardı günlerden ve öğleden sonra saatleriydi günün …” diye iki cümle yazmıştım ki bir haber geldi, çok kötü bir haber ve bu iki cümlem geriye düştü birden, güçsüzleşti. Artık haberim vardı, kaçıp saklanıp kurtulamazdım, saklayamazdım. Düşündüm. Yazıma, yakınlardan uzaklara doğru yankılanan güçlü bir haykırışla derinlik kazandırıp beni bir başka zamana kaçırıp saklayabilecek bir cümleyle başlamam gerekir dedim ve şu cümleye sığındım:
Fatma Abla (Girik) daha aramızdan ayrılmamıştı … Zamanlardan öyle bir zamandı işte, geçmiş zamandı … Evet evet, geçmiş zaman …
Yıl 1995, yaşamımın en çok mutluluk duyduğum tesadüfüyle, Yeşilçam’ın efsane Görüntü Yönetmeni Gani Baba (Turanlı) ile Gündoğan’da tanıştığım yıl. Hasan Yılankaya’nın Başkanlığında Gündoğan Belediyesi’nin Kültür, Sosyal İşler, Basın ve Halkla İlişkiler Danışmanı olarak çalışıyorum. O yıllar, Fatma Abla (Girik) ile Memduh Abi (Ün) Torba’da birlikte ‘mutluluğun resmi’ … Böyle demişti Gani Baba birkaç kez. Arada giderdi ziyaretlerine. Bir türlü denk getirip de Gani Baba’yla birlikte gidememiştim komşularıma … Şimdi şaşıyorum ve nasıl bir yoğunluktu bilemiyorum. Sadece ‘selam’ gönderebiliyordum. “Bir gün birlikte gidelim … Tanışmayı çok istiyorum” deyip duruyordum. 1997 baharında Gündoğan Belediyesi’nden ayrıldım, Milas günleri başladı ve öylece uçtu gitti yıllar … Gani Baba ile seyrek de olsa buluşuyorduk, buluştukça sözleşiyorduk ama her zamanki gibi çok azını tutabilecek kadar dardı hep zaman. Olmuyordu olamıyordu …
Hatta Gani Baba’ya: “1990 yılında Buca Belediyesi’nin Kuruçeşme’deki şantiyesinin açılışına katılmıştı Fatma Abla, Şişli Belediye Başkanı olarak, Deniz Baykal’la birlikte … Onlar, o açılışta omuz verdikleri Buca Belediye Başkanı Ertan Erdek ile şantiyenin kurdelesini kestikten kısa süre sonra Buca Belediyesi’nde ‘Kültür-Sanat Etkinlikleri Sorumlusu’ olarak işe alınmış ve fakat geçici süre için (O dönemin Başkan Yardımcısı Özkan Ay’ın deyişiyle) ‘güvenilirlik’ vurgusuyla ‘Ana Ambar Sorumlusu’ olarak o şantiyede üç dört ay görev yapmıştım. Yani ‘burun farkı’yla kaçırmıştım kendisiyle tanışmayı, bunu da söylersin selamlarımla birlikte” demiştim …
“Sizlerin kılavuzluğuyla çok güzel şeyler yapacağız, Tuğrul Acar’la* da görüşüp birlikte projeler üretelim, sinemaya, sanata kültüre dair …” diye de eklemiştim.
Bu cümleler bir yerlerde duruyorlar halâ …
Yıllar sonra Prof. Dr. Ayhan Çıkın’a veda yazımda “Ne kadar az şey yapabiliyoruz Hocam”** diye yazışımın bir nedeni de o cümlelerimdir …
Yılmaz Güney filmlerinin unutulmaz Görüntü Yönetmeni Gani Turanlı ile birlikte projelendirdiğimiz “Kısa Film Senaryo Yarışması” için Gölköy İlköğretim Okulu öğrencileriyle ‘senaryo nasıl yazılır’ sohbeti yaptığımız o gün saat çok geçmemiş olaydı, hay aksi! … Bu çalışmamızı muhabbetle karşıladıklarını, desteklediklerini biliyordum. Hepsi o kadar … Hepsi bu. Fatma Abla ile ilişkileri bir dönem enişte-baldız düzeyinde de süren Gani Baba’nın, sevgili kızı Ahu ile teyzesinin yanında kaldığı ‘tatil günleri’ndeki buluşmalarını bile fırsat bilip gidememiştim, olmamıştı. Böyle komşuluk olmazdı, ama olmuştu.
…
Fatma Abla (Girik) henüz aramızdan ayrılmamıştı … 2005 yılı Ocak ayında Babamı kaybettikten hemen sonra Mayıs’ta da Gani Babamı kaybettim. Yine zamanlardan öyle bir zamandı işte. Üzerinden 17 yıl geçmiş zaman … Sanki o zaman herkes yaşıyorduk, Fatma Abla da henüz aramızdan ayrılmamıştı … Nasıl da kalabalıktık, çoktuk. ‘Bir zamanlar’ deriz ya zaman zaman; işte öyle, işte o kadar çoğul zamanlardı o zamanlar.
İşte o zamanlardan biriydi, 29 yıl önce 24 Ocak 1993. Pazardı günlerden ve öğleden sonra saatleriydi günün … Buca Belediyesi’nin Kültürel ve Sosyal İşlerinden Sorumlu çalışanı olarak Şirinyer’de Belediye Düğün Salonu’nda bir konferans etkinliğindeydik. O sıra haber aldım. Kim söyledi ne dedi ne dedim? Etkinlik sürüyordu. Konuşmalar yapılıyordu. O kısacık an. Kimse bilmiyordu, ben de bilmeseydim Uğur Mumcu’nun Ankara’da evinin önünde arabasına yerleştirilmiş patlayıcıyla katledildiğini … Olmazdı, hiç bekletmedim bilgiyi, bir fırsatını bulup girdim araya ve mikrofonu alıp duyurdum ‘kötü haber’i … “Kötü haber çabuk yayılır” dedikleri tam da buydu belki. Ağırlığını kaldıramıyor ve hemen paylaşmak istiyorsunuz. Böyle bir şey miydi bilemiyorum ama sessizliği anımsıyorum. Etkinliğimizin iptal edildiğini ekledim sözlerime, bıraktım mikrofonu masanın üzerine …
Cumhuriyet Ege Temsilcisi Serdar Kızık’ı Uğur Mumcu’ya veda programına Buca Belediyesi çalışanlarının da katılacaklarını söylemek için aradığımı ve Sevgili Ertan Erdek’in Başkanlığındaki Buca Belediyesi’nin hazır edeceği otobüslerle Ankara’daki vedaya güçlü bir şekilde katılacağımızı söylediğimi anımsıyorum. Cumhuriyet çalışanları ve başkaca gazetelerden birçok İzmirli gazeteci arkadaşımızla birlikte Ankara’ya gitmiştik … Gece yolculuğu boyunca marşlar söylemiştik, türküler söylemiştik. Bu cinayetler sevgili ülkemizi ‘teslim almak’ için işleniyordu, asla teslim olmayacaktık, teslim alamayacaklardı … Bunları haykırıyorduk. En ufak bir yılgınlık duymadan, kararlılıkla karşı duruyorduk: “Bir ölüp bin geliyorduk”!…
Sabaha karşı Ankara’ya indiğimizde bizi yağmur karşılamıştı. Herkesi birleştiriyordu usulca çisil çisil. Yaşamımın en kalabalık günüydü. Herkes oradaydı. Çok ama pekçok üzüntülüydük elbette ama ‘haklılık’tan unutmuştuk onu! Ankara Ankara olalı öylesine haklı bir kalabalık görmemişti. En çok bunu anımsıyorum. Uğur Mumcu’ya doğru akıyorduk Ankara’nın yollarında. Mezarlığa ulaşmak ne mümkündü! Ama biz ne mümkünse onu yapıyor, hiç durmadan yürüyor, elimizdeki pankartları Ankara’nın duvarlarına, köprülerine asıyor ve katillere ‘tarih dersi’ veriyorduk: ‘Tarih Meydanı’ boş değil! Ankara’nın ne kadar meydanı varsa hepsini doldura taşıra gösteriyorduk bunu. Bizi öldürerek yok edemeyeceklerini ve günü geldiğinde ‘onlara günlerini göstereceğimizi’ … Yorulmuyorduk. Yağmur da hayretler içindeydi, ıslatamıyordu kimseleri … Olağanüstüydü, olağan dışıydı, olağan değildi, olacak şey değildi, olacak iş miydi ama olan olmuştu, oluyordu, yürüyorduk.
…
29 yıl öncesini böyle böyle yazmaya başlamıştım …
Fatma Girik vefat etmiş. Yine 24 Ocak. Hiç unutulmayacak bir günde unutulmayacaklar arasına katıldı O da. Uğurlar olsun diye veda ediyoruz ona içimizde büyüttüğümüz saygıyla, sevgiyle. Bodrum’da yine. Yine komşuyuz ya, öyle ya da böyle bir başka baharda tanışacağız nasılsa …
* Dönemin Bodrum Belediye Başkanı.
** “… Bir de, ‘Profesör Ayhan Çıkın’ var elbette. Vahşi Kapitalizm dalgaları arasında adacıklar olarak ‘Kooperatif Mülkiyet Seçeneği’nin ülkemizdeki önde gelen teorisyen ve uygulamacılarından, Bilim İnsanı Ayhan Çıkın … En son, Milas Kent Konseyi ve Kadın Meclisi olarak Milas’ın Karacahisar Köyünde Halı Üreticisi Kadınların bir kooperatif çatısı altında örgütlenmeleri sürecini başlatmıştık birlikte … Ortak, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi tarihimizi ve ortak TARİŞ Sevgimizi de not etmeliyim mutlaka … Ne çok görev bıraktın Hocam bize … Ne kadar az şeyler yapabiliyoruz Hocam … En çok bunu fark ediyor insan böyle anlarda … Ama sen ne iyi şeyler yaptın! Ne çok sevdin dünyayı … Ne kadar teşekkür etsek az gelir … Daha nasıl yazsam seni …? (soru/yorum – “Ayhan Çıkın’a veda” – Milas ÖNDER/11 Mart 2017)