GÖRDÜKÇE… / Eczacı Bengi MERGEN (E.)
Nisan ayı başlarındaydı… İzmir’de yaşamakta olan kızımı ve torunumu ziyaret amacıyla İzmir’e gittim. Son günlerde geceleri 4-5 kez idrar için uyanıyordum. Her zaman yaşım icabı gittiğimde bir özel hastanedeki dahiliye uzmanından check-up (tepeden tırnağa) kan değerlerine baktırırken bir de PSA’yı, ister misiniz doktorcuğum dedim. Tabii dedi… Kan verdik… 2 saat sonra çıktı sonuçlar… Her şey normal, PSA (prostat spesifik antigen) normalin 3 katı çıktı… Doktorum dedi ki, benlik bir şey yok, acil bir üroloğa görüneceksin… PSA’nın yüksek olması, erkeklerin yüzde 95-40’ında prostat denen bezin büyümesinin göstergesi… Bu durumda akla gelecek ilk tanı prostat kanseri…
Ürolog muayenesini ve biopsi (parça alma) yaptı. Patoloji raporuna göre korkulan şeyin başımıza geldiğini gördük… Ne yapılacak sorusunun cevabını ararken 2 yol olduğunu anladık… Sıçrama (metastaz) olmadığına göre, 1-Cerrahi olarak çıkarılıp kurtulunması, 2-Enjeksiyon şeklinde bir ilaç, ağızdan da bir tablet ile tedavi sonunda Radyoterapi (ışın) ile sonuç, “Size en uygunu da, en kısa şekilde ameliyat ile kesin çözüm” dedi.
İnsan tıbba bulaşıklığı olsa da, malzemesi vücudu olan bir operasyonda hassaslığı artıyor… Başladık bu işte en usta ve iyi olan doktoru aramaya…. Sorduğumuz yaklaşık 10 ehl-i akıl kişiden 7-8’inin isminde buluştuğu Profesör ünvanlı bir doktorla buluştuk… Çok zarif, çok kibar, çok bilgili bir hoca… Ameliyatta anlaştık. Robotik cerrahi uzmanı da aynı zamanda… 7-8 adet karnımdan delik açıp, ekran karşısında operasyonu gerçekleştirecek… Bir sürü daha taktik (MR, rektoskopi) yapıldıktan sonra ameliyata alındım.
3,5-4 saat sonra ameliyat masasında kendime geldim… Çok iyi hissediyordum kendimi… Odama, yatağıma yatırdılar… O ara arayanlar oldu telefonla. “Çok iyiyim, fıstık gibiyim, iyi geçti” filan deyip güle oynaya konuşup anlatıyorum…
Fakat kızımda, oğlumda, eşimde bir durgunluk var… Ben çok mutluyum, onlar değil… Akşam üzeri doktorum geldi, “nasılsın” dedi… Ben “çok iyiyim” dedim. Doktor hoca söze başladı: “Cerrahide bazen tetkiklere ters sürprizler çıkar karşımıza… Prostat bezi kalın barsağa yapışıktı… Ayırmak için çok uğraştım… Daha fazla zorlarsam kolonu (kalın barsak) delmekten, sizi ömür boyu Kolostomi torbası (anüsün karına taşınması ve torbaya gaitanın aktarılması) ile sıkıntılı bir süreç yaşatmak istemedim. Ameliyatı bitirmeden sonlandırdım” dedi…
Benim halimi, ruhsal durumumu düşünebiliyor musunuz? Son günlerde moda olan, biraz da argo kokan bir kelimeyle PERT!… Askerde hizmet dışı malzemeleri HEK’e ayırırlar… Hurda, Eskimiş, Kullanılmaz (!) demektir.
Sonraki sözleri “Sizin cerrahi konunuz bitmiştir. İkinci yol olan ilaç+radyoterapiyle çözeceğiz bunu…”
Ertesi gün taburcu oldum… Bereket çabuk toparlandım… İnsan yaşadıkça neler yaşıyor… Fakültede bir hocamızın bir sözünü hatırladım, “bir şekilde tıp mensubu ve tıp bulaşığı olan kişilerin, tıpla başları daha çok derde girer” derdi. 50 yıl evvel de sevgili eşim apandisit ameliyatı olmuş, 5 ayda ancak çıkabilmişti hastaneden…
Hem de kalın barsağının üçte birini bırakarak…
Biraz öfke, biraz hüsran, biraz moral bozukluğu içinde yeni bir Prof. arayışı içine girdik… Bulduk da… Neden açık operasyona geçmemiş acaba? Sorusu ile söze başladı… “Hemen başka bir hastanede ben açık ameliyat ile bunu ayırır ve çıkarırım” dedi… Haydaaa!..
Birbirinden taban tabana zıt fikirli 2 tane Profesör… Biz bir kere daha “Eşekten düştük” Gene tedirginlik, inançsızlık, güvensizlik…
Bir üçüncü doktora ihtiyaç duyduk… Genç, çakı gibi bir doktor önerdiler… Ona gittik… Tetkikleri inceledi. “Yaşınız 57 olaydı basardım bıçağı, ama yaş 77 olunca tereddüdüm var… Müsaade ederseniz sizin babam olduğunuzu varsayarak “Ne yapabilirim” diye düşünüyorum. Ameliyatı yapan hocanın orada ne gördüğünü bilmiyoruz, ama ben olsaydım hiç ameliyat önermezdim. Size garanti veriyorum, siz bundan ölmezsiniz” dedi… Gülüştük… Reçeteyi yazdı, iğneyi aldık, ben yapacağım dedi… Hapımı da her gün 1 tek almak üzere yutuyorum…
Şimdi benim kendime ve sizlere soracağım soru şu: “Ben ameliyat oldum mu, olmadım mı?”