Dr. İlknur GENÇOĞLU YILDIRIM
Yeme bozuklukları hem bedensel hem psikososyal boyutu olan, kişinin yemek, vücut ağırlığı ve fiziksel görüntüsü ile ilgili düşünce ve yemek yeme davranışlarında bozuklukla kendini gösteren bir durumdur.
Yeme bozukluklarının çoğunlukla birbiriyle örtüşen birkaç çeşidi vardır.
1. Takıntılı yeme
Durdurulamaz bir yeme arzusudur. Bu, açlıktan kaynaklanan bir arzu değildir. Aç olmasa da kişi için bu arzu dayanılmazdır. Aşırı ve hızlı yer. Bunu yalnız yapmayı tercih eder.
2. Bulimiya Nervoza
Bulimikler de aşırı yeme nöbetleri geçirirler. Aşırı yemek, çoğu zaman duygusal bir acının ardından karşı konulmaz gibi görünen bir yeme isteği şeklinde ortaya çıkar. Yemek ve kendi beden ölçüleri, kiloları sürekli akıllarını meşgul eder ve kilo almaktan inanılmaz korkarlar.
3. Anoreksiya Nervoza
Anoreksiya Nervoza sorunu olan birey kendini, sağlığını göz ardı edecek derecede aç bırakır. Son derece yüksek düzeyde bir özdenetim söz konusudur, çünkü kişinin iştahı yerindedir. Açlık grevine benzese de çok farklıdırlar, çünkü açlık grevi amaca ulaşıldığında biter, ama anoreksiya zayıflamanın sonu yoktur.
Yeme bozukluğu yaşıyorsak ne yapabiliriz?
1. Öncelikle bir problem yaşadığımız kabul edilmelidir.
2. Yeme bozukluklarıyla ilgili bilgi edinmeliyiz.
3. Yeme bozukluğunun bizi nelere karşı savunmasız kıldığının farkında olmalıyız.
4. Duygulara önem verilmeli.
5. Sağlıklı beslenme konusunda bilgi edinmeli.
6. Kendimizi olduğumuz gibi kabul etmeliyiz.
7. Kendimizi amaçsızca eleştirip yargılamamalıyız.
Çocuğumuz yeme bozukluğu yaşıyorsa neler yapılabilir?
1. Öncelikle yeme bozukluğu belirtileri fark edilmeli.
2. Karar verildiğinde eşle veya güvenilir bir kişiyle konuşulmalı.
3. Aileler yeme bozukluğu tedavi sürecine dahil olmalıdır.
4. Çocuğumuzu tedaviye ikna etmeliyiz.
5. Tedavi sonrasında çocuğunuzun yeniden bağımsızlığını kazanmasına destek olmalıyız.
Boşanmanın çocuklar üzerindeki etkisi …
Boşanmanın sonuçlarına ilişkin tartışılan konuların başında, boşanmanın çocuk üzerinde yol açacağı sorunlar gelir. Aileye ilişkin çalışmalarda, ailenin temel işlevlerinden birinin çocuğun sosyalleşmesi olduğu, özellikle fiziksel rahatlığı, sağlığı, eğlencesi, refahı ve eğitiminin aile tarafından karşılanması tartışılmaktadır. Çocuğun doğumundan itibaren en önemli yıllarının aile içinde geçmesi, diğer kurumlarla ilişkisinin daha sonra başlaması ve aile üyelerinin toplum hayatında oynadığı rolün önemi, sevgi ve yakınlık, davranışlar ve tutumların anne-babadan çocuğa geçmesi, boşanma sürecinde tekrar tartışmaya açılan konulardır.
Boşanmanın çocuk üzerindeki etkisi konusunda farklı görüşler vardır. Özellikle boşanmaya karşı olanlar, ailenin yıkılması ile çocuğun güvencesinin tehlikeye düştüğünü, çeşitli sorunlara yol açtığını söylerken, taraftar olanlar da, sürekli uyumsuzluğun var olması halinde çocuğun tehlikeden kaçınmayacağını ve evliliği sona erdirmenin onun için daha olumlu olduğunu ifade etmektedir.
Çalışmalar, boşanma sonrasında çocuklarda görülen tepkilerin genellikle ortak olduğu ve bunların duygusal, psikolojik ve fiziksel olduğu yönündedir.
Boşanma sırasında, çocuklarda görülen ortak tepkiler: Suçluluk, korku, öfke, üzüntü, barışma arzusu, yemek yeme ile ilgili sorunlar, uyku sorunları, yalnızlık, reddetme, gerileme, okul sorunları, fiziksel sorunlardır.
Anne-babasının ayrılmasını kabullenemeyen çocuk yalnız kalma korkusu içinde yaşar. Küçük yaştaki çocukların bundan daha fazla etkilendiği gözlemlenmekte, özellikle okul öncesi yaştaki çocukların korkusu, birlikte yaşadıkları ebeveynin de onları bir gün terk edebileceği ve yatacak-yiyecek yer bulamamak ve giden ebeveynin onları sevmeyeceği yönündedir.