Yılmaz Kaya AYLANÇ
Yeni bir yıl, öyle bir yıl ki Cumhuriyetimizin 100. Yılı. Böylesi güzel ve anlamlı bir yılda çok önemli bir seçim yaşayacağız.
Neden önemli veya seçimler zaten önemlidir, onu bu denli önemli yapan ne diyebilirsiniz.
Bu seçimin en önemli yanı; bir biçimde yapılan halk oylaması ile ülke tarihinde ilk kez halk bütün yönetim güçlerini bir tek kişiye verdi. O tarihten bu yana Türkiye Cumhuriyeti bir kişi yani “TEK ADAM” tarafından yönetilmekte ve buna devam mı, tamam mı denecek bir seçim yaşayacağız.
İşte bunun için bile çok önemli bir seçim yapacağız.
Bu seçimde bir yanda TEK ADAM, diğer yanda pek çok değişik görüşteki partilerin bir araya gelerek kurdukları bir koalisyon ve amaçları yeniden “PARLAMENTER” sistem.
Sizce de çok önemli bir seçim değil mi?
Ülkemiz için bu denli önemli bir seçime giderken 6’lı masa olarak adlandırılan partiler halkın büyük talebine karşın halâ istenilen düzeyde halkı rahatlatacak ve “hah tamam bu sefer bu iş bitti” dedirtecek bir birlikteliği sağlayamamış veya bu beraberliği ete kemiğe büründürmemiş olmaları muhalif herkesi bir parça da olsa rahatsız etmektedir.
Bir de bunun üstüne İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na karşı yapılan “ahmak davası” olarak adlandırılan davada yargı kararı sonrası yaşanan olaylar da rahatsızlığa tuz biber ekti. Oysa halk artık bu beraberliğin her önemli konuda birlikte tek ses olabilmelerini umut ediyor, görmek istiyor.
Artık parti yöneticilerinin diğer parti için rahatsız edici beyanlarını görmek ve duymak istemiyor.
Liderlerin, yeri geldikçe “biz sonuçta farklı dünya görüşleri olan partileriz bu farklı görüşler doğaldır” gibi açıklamaları olsa da, bu farklılıklara rağmen bir amaç uğrunda birlikte olmaya karar verdiniz ve bunun gereğini tabii ki bekliyor olacağız.
Liderlerin ve kadrolarının artık şunu anlamaları gerekiyor:
Bu seçim Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti için son derece hayati bir seçimdir!
Bu seçim Doğuya mı, Batıya mı gidileceği kadar farklı sonuçları getirecek bir seçimdir!
Bu seçim, belli kesimlerin ülke kaynaklarından çok fazla pay almaya devam mı edeceği yoksa ülke kaynaklarının adalet ve liyakat içinde adilce mi dağıtılacağının seçimdir!
Bu seçim, 5 yaşında çocukların kuran kurslarına gideceği, laik eğitimin dini ağırlıklı eğitime evrileceği, kızların okumak ve çalışmak yerine çocuk doğuran ve ev işlerine bakan insanlar mı olacakları, yoksa laik demokratik bilimsel eğitim ile kadın ve erkeğin eşit yaşam sürmelerini sağlayacak olan bir yaşam biçiminden yana karar verilecek seçimdir!
Bu seçim, ithalata dayalı sanayi ve tarımın mı, yoksa olabildiğince yerli sanayici ve çiftçinin mi destekleneceğinin seçimidir!
Bu seçim, adaletin vatandaşa adil olmadığı, çeşitli baskı ve telkinlere açık olmaya devam ettiği mi, yoksa evrensel hukuk kurallarına uygun adil ve vicdanları rahatlatacak tarafsız bir adalet mi seçimidir!
Bu seçim, yabancı kişi ve kuruluşlara ülkenin en değerli arazilerini, limanlarını, fabrikalarını ve başkaca değerlerini veren mi, kendi kaynaklarını öncelikle kendi vatandaşına, olmadığı hallerde adil bir beraberliği sağlayacak anlayışın seçimidir!
İtaat eden, biat eden bir Türkiye mi, konuşan, sorgulayan ve araştıran bir Türkiye mi seçimi!
Bu hassasiyeti neden ortaya koymaktayız. Ki bu endişe pek çok vatandaş tarafından da dillendirilmektedir.
Sizleri 1994 yılı İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı seçim sonuçlarına götürmek isterim.
Recep Tayyip Erdoğan Refah Partisi aldığı oy yüzde 25,19.
İlhan Kesici ANAP aldığı oy yüzde 22,14.
Zülfü Livaneli SHP aldığı oy yüzde 20,30.
Bedrettin Dalan DYP aldığı oy yüzde 15,46.
Necdet Özkan DSP aldığı oy yüzde 12,38.
Bu tablo bize, ‘bölünürseniz kaybedersiniz’ diyor. Bunun başka bir açıklaması yok.
O nedenle liderler kişisel bekalarını, parti oylarını artırma çabalarını bir yana bırakarak, bu kez ülkesi için halkı için Cumhurbaşkanlığı seçiminde Parlamenter Sisteme dönüş için birleşmelidir.
Bu birleşmeyi halkın görebileceği gibi yapmalı ve aklın anlayabileceği gibi söylemleri ile birlikteliklerini ifade etmelidirler.
Başka bir seçim olmayabileceği bilinci ile bu yaklaşımı gösterebilmelidirler.
Bu seçimi kaybetmeye neden olacak parti ve lideri, daha önce pek çok kez örneklerini gördüğümüz gibi tarihin parti mezarlıklarında yerini alacaktır. Tabii lider ve kadroları da.
Bu konuda yapılacakları asla küçümsememeli, küçük azınlıklıkların oyları pahasına büyük çoğunlukları küstürmek de doğru değil. Ama bu, bir kişinin bile haksız yere mağdur edilebileceği anlamına gelmiyor.
Kişisel çekişmelerin ve kim konusundan daha çok, getirilecek olan sistem merkeze konularak çalışmaların yapılması konusu halka anlatılmalı.
Ancak bunu öncelikle parti lider ve yöneticileri kabullenmeli.
Burada TEK ADAM rejimine karşı birleşmişken yine bir adam sorunu yaratılmasının doğru olmadığını düşünüyorum.
Zaten bu yönde konu sürüklendiği için, biraz da iktidarın bastırmasıyla isimler üzerinden bazı kurgular yapılıp farklı isimleri destekleme pahasına birlikteliğin zarar gördüğünü ve göreceğini liderlerin anlaması çok önemli.
Karşı oldukları ve halka neden bu sistemin değişmesi gerektiğini anlatırken aynı hataya düşülmesi kafaları karıştırdığı gibi güven duygusunu da azaltabilecektir.
Kişiler değil kurumlar, anlayışlar değil sistem.
Sayın Öztrak’ın CHP vizyon sunumunda dediği gibi “BİZE KRAL DEĞİL KURAL GEREK”.
Muhalefet için malzeme hiç de az değil.
İktidarın 2002 yılından bu yana;
Halktan topladığı vergi 2,5 trilyon dolar,
İç dış borçlanma tutarı 131 milyar dolar,
Satılan devlet varlıkları 63 milyar dolar,
Toplam 2,7 trilyon dolar.
İktidar 20 yılda kendinden önceki 57 hükümetin 79 yılda kullandığından 4 kat daha fazla kaynak kullandı.
Önceki iktidarlar kullandıkları 100 dolar kaynakla 714 dolar gelir yaratırken, mevcut iktidar her 100 dolarlık kaynak ile ancak 533 dolar gelir yaratabilmiş.
Yine iktidar, 2011 yılında 2023 yılı için koyduğu hedeflerde, kişi başı milli gelirin 25 bin dolar, ihracatın 500 milyar dolar ve dünya ekonomileri arasında 10. olma hedeflerini koymuşlardı.
Peki hangi hedef tuttu dersiniz?
Hiçbiri!
Adalet, kadın ölümleri, çocuklara yapılan istismarlar, yoksulluk gibi güncel pek çok sorun ile boğuşulduğu ortamda vatandaş için umut 6’lı masa.
İşte bu ortamda 6’lı masa sorumluluklarının bilincinde olup bu doğrultuda davranmalı, kişisel ve partisel tartışmaları bir yana bırakmalı.
Kişi üzerinden siyaset yerine ilkeler ve sistem siyaseti yapmalı.
Ve sadece kendileri değil o masada olmayan tüm çevreleri de bir süre sonra dinlemeli, anlamalı ve tüm halkın sesi olabilmeyi becermelidir.
Genellikle seçimleri kazanan kesim “KARARSIZLAR”dır.
Başka Türkiye yok!
Öyle bir yönetim ortaya konmalıdır ki, “Devlet, vatandaşı için var olmalı”.
Herkese, Cumhuriyetin 100. yılında mutlu, sağlıklı, huzurlu ve demokrasi tadında bir yıl dilerim.