Yılmaz Kaya AYLANÇ
“Hayatımız yaptığımız tercihlerin toplamıdır” W. Dwyer.
Bu kez böyle bir söz ile başlayayım istedim yazıma. İçim acıyor, çaresizlik ise hepsinden beter.
Yıkılmaması gereken binalar yıkılıyor, ölmemesi gereken insanlarımız, çocuklarımız ölüyor.
Kaynaklar yok oluyor.
Tabii ki yeniden yapılacak, yaralar sarılacak ve hayat bir süre sonra kaldığı yerden devam edecek.
Bu afetle bir kez daha gördük ki, insanımız o kadar güzel ki!
Arada kimse olmadığı zaman, her koşulda birlik ve beraberlik içinde tüm sorunların üstesinden gelebiliyor.
Yardım etmek için birbirleri ile yarışan ve daha fazlasını yapmak için çırpınan milyonlarca insanımız depremzedeler için birlik oldular.
Kimi maddi, kimi manevi, kimileri de bizzat deprem bölgesine gidip yaraları sarmaya, enkazdan bir yurttaşı çıkarmaya hayatlarını riske ederek gittiler ve gerekeni yaptılar/yapmaktalar.
Sıcak yataklarını ve konforlu hayatlarını bırakarak yurttaşlarının yardımına giden bu insanlar gerçek birer kahraman. Hepsini en içten duygularımla kutluyor ve kucaklıyorum onları.
İnsanımızın gerçek yüzünün bu olduğuna inanıyorum. Yeter ki aramıza kimse girmesin.
Tekrar ölenlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza şifalar diliyorum.
Şimdi yazımızın asıl başlığına, tercihlerimize dönmek istiyorum.
Ülkemizin bir deprem ülkesi olduğu gerçeği yeni bir şey değil. Depremin ana faylarının, kollarının nerelerde olduğu, en son ne zaman büyük deprem olmuş ve gelecekte ne zaman aralığında ve ne büyüklüğünde olacağına kadar öngörüler bu konudaki uzman pek çok bilim adamı tarafından yıllarca söylenmiş ve söylenmekte.
Peki biz bunca ikaza rağmen ne yapıyoruz.
26.07.2008 tarihinde 5784 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 25. Maddesinde İmar Kanununa eklenen Geçici 11. Madde ile “bu tarihe kadar yapılmış fakat kullanım izni alamayan yapılara, alt yapılardan birinin götürülmüş olmasının belgelenmesi halinde geçici olarak elektrik su bağlanabilir. Yapı ruhsatı alınmış ve buna göre yapılmış olma şartı 12.10.2004 tarihinden önceki yapılara uygulanmaz. Ve abonelik verilir.”
İşte alın size bir biçimde İMAR AFFI!
Sonra, 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi 3194 sayılı imar kanununa eklenen geçici 16. Madde ile “İmar Barışı” uygulamaya kondu.
Kanunun gerekçesi özrü kabahatinden büyük lafına uyar gibi.
Bu gerekçeler şöyle sıralanıyor;
– İmara aykırı yapı stoğu yaklaşık 13 milyon bağımsız bölümden oluşmakta,
– İmara aykırı yapılarda oturanlar genellikle dar gelirli kesim,
– İmara aykırı yapı toplamı neredeyse ülke yapı stoğunun yarısı,
– İmara aykırı yapı ihtilaflarının mahkemelerde ciddi iş yükü oluşturması,
– Belediyelerin mahkeme kararlarını çeşitli nedenler ile uygulayamamaları diye sıralanarak bu kaçak ve uygunsuz yapılara “Yapı Kayıt Belgesi” verilerek yasalaştırmış olunmakta.
Bu da en son verilen ve milyonlarca yapıyı içeren son İMAR AFFI!
Bu imar affını yapan iktidar, 1999 depreminde şöyle demişlerdi:
“Türkiye yönetilemiyor! Ve yönetemeyen, yönetmesi mümkün olmayan bir mekanizmanın, yönetiyormuş gibi yapması binlerce cana mal oluyor. Eğer bugün birilerinin fiyakası bozulmasın diye söylenmesi gerekenlerin ‘Milli Birlik ve Beraberlik’ nutuklarının altında ezilmesine göz yumarsak; bugün susarsak, bu çarpık mekanizma yüzünden yüzlerce insanın ebediyen susmasına ortak olmuş olacağız.”
1999 depreminde muhalefette yukarıdaki açıklamayı yapan iktidar 2023 yılında yaşadığımız bu felakette ne diyor: İşte ilk açıklamaları “Böyle bir günde bile siyaset yapıyorlar”, “Cumhur ittifakının teşkilatları sahadadır”.
Buyurun bakalım kim siyaset yapıyor?
Ya Cumhurbaşkanı Yardımcısının deprem sonrası Ana Muhalefet Parti Liderinin açıklamaları sonrası söylediklerine ne demeli. Ne diyor Sayın Oktay “Çok basitçe iddialarla siyaset yapmak kadar çirkin bir şey olamaz. Siz kimsiniz, ne olduğunuzu zannediyorsunuz? Bir havalimanını devlet yapamayacak da bir belediye mi yapacak?” ifadesini kullandı.
Peki bu acı günde siyaseti kim yapıyor?
Ve gelelim asıl sorumuza:
Madem her şey siyasilerin kararı ile oluyor veya her şeye siyaset karar veriyor, o halde ülkeyi yönetmek için yapacağımız seçimlerde çok hassas olmalıyız.
Ancak görüyorum ki, özellikle deprem bölgesinde seçimlerde halkın tercihleri iktidar partisinden yana oluyorsa.
Fakat depremde iktidar sınıfta kalıyor ve bölge halkı feryat ediyorsa.
Peki sadece orada mı?
Fındık fiyatları açıklanırken, üretmek için onca çaba gösteren, bir yıl peşinde koşan, tam sonucunu alacakken fiyat açıklanmayıp yabancı alıcılara bırakılan üretici, sonra açıklanan fiyat ile hayal kırıklığı yaşıyorsa!
Oysa seçimlerde tercihini iktidar partisinden yana belirliyorsa.
Bu kadar mı?
Şeker fabrikalarının satılmaması için muhalefet çok uğraştı, ancak iktidarı bir türlü ikna edemedi. Yöre halkının perişan olacağını, şeker fiyatlarının anormal artacağını ve ülke olarak yanlış olacak diyorsa.
Satıldılar ve yöre halkının yaşama tutunduğu ve açık kalacağı söylenen fabrikaların bir kısmı kapandı, diğerleri ise eski kapasite ve çevreye katkısı eskisi gibi olmuyorsa.
Halk bir kez daha perişan. Ancak seçimlerde tercihleri yine çoğunlukla iktidardan yana oluyorsa.
Bu örnekleri artırmak mümkün.
Aynı Malatya’da İmar Barışı müjdesini verdiğinde halkın coşkun şekilde kendisini alkışlıyorsa, gibi tüm bu örneklerde hitap ettiği kalabalık çılgınca alkışlıyorsa.
Ancak genellikle büyük halk kesimleri uygulamalar sonrası zarar görüyor ve sonrasında isyan ediyor ve zarar görüyorlarsa.
Yani tercihlerini yanlış yapmışlarsa!
Şimdi yeni bir tercih fırsatı gelmekte halkın huzuruna. Mayıs mı olur, Haziran mı olur bilemem, ancak seçim olacak.
İşte bu seçimde herkes tercihini takım tutar gibi değil, aklını kullanarak, geleceğini düşünerek ve geçmişten ders alarak yapmalı.
Geçmişten ders çıkarır ve tercihlerimizi akıl bilim ışığında yaparsak mutlu ve güzel yarınlara sahip olabiliriz. (14.02.2023)