Yılmaz Kaya AYLANÇ
Bir süredir Cumhur İttifakı’nda ‘kadın’ üzerinden bir tartışma yürütülmekte, konuyla ilgili pazarlıklar yapıldığı kamuoyuna yansımakta ve açıklamalar yapılmakta. Oysa Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ne demiş: “Yeryüzünde gördüğünüz her şey, kadının eseridir.”
Sizce de öyle değil mi?
Kadın; anne, eş, kardeş, arkadaş, sevgili, işçi, memur, esnaf, köylü, kentli, yönetici, asker, astronot; yani aslında her şeyin yarısı. Belki daha fazlası!
Ancak buna göre ait olduğu, hak ettiği değeri görebiliyor mu? Yoksa ona diğer yarısı ne verirse o mu?
Sanırım tarihsel bir sürecin, oynadığı veya oynaması istenen rolün getirdiği bir sonuç yaşanıyor. Bu sonucu haklı olarak kabul etmeyip eşit haklar arayan kadınlar ile muhafazakar olarak öğretilmiş rolün sahibi görülmek istenen kadın arasında bir ikilemdir aynı zamanda yaşananlar.
Bazen kabul etmek, edilmek zaman alır ve yolu da genellikle çok zorludur. Oysa diğer taraftan aynı duruma bakıldığında, bir tarafın diğer tarafa bakarak durum tespiti yapmak ve değerlendirmede rolün gereğini talep etmek hakkı nereden doğmakta?
Bana kalırsa düğüm burada. Diğer taraf kadına rol biçmek, olması gerekenleri ifade etmek ve yaşamına dair kuralları koymak hakkını kendinde görerek farklı davranabilmekte.
Bir an için, aslında olmayan bu hakkın diğer tarafa geçtiğini düşünsenize! Sanırım şimdi kafalar biraz düştü ve karıştı, değil mi?
Ülkenin dağ gibi sorunları birikmiş, hayat pahalılığı her kesimin birinci konusu olmuş, deprem yaralarının nasıl ve ne zaman sarılacağı öncelenmişken, gelecek özellikle gençler için bir kabusa dönmüşken, seçimde birkaç bin yüz oy fazla almak uğruna kadın ve hakları üzerinden 21. yüzyılda partiler arası pazarlıklar yapılabiliyor.
İnanın, bir yurttaş olarak utanıyorum!
Oysa Cumhuriyetimizin kuruluşundan henüz 3 yıl sonra 1926 tarihinde Türk Medeni Kanunu kabul edilmiş, erkeğin çokeşliliği kaldırılarak tek eşlilik, kadına da boşanma hakkı, mirasta eşit pay gibi kadına değer katan ve onu toplumda yücelten bir yaklaşım hayata geçirilmiş. Hemen arkasından, 1930 yılında yerel seçimlere katılım ve 1934 yılında genel seçimler oy hakkı ile eşit yurttaşlık yaklaşımında önemli adımlar atılmış.
Değişen dünya, üretim ilişkileri, kadının üretimde yer alması, muhafazakar kanadın istediği kadar kadına anne, eş kimliğini dayatmasına karşın başarılı olamamış ve kadının özgürleşme talepleri her seferinde kendinden bahsettirmiş.
Cumhuriyetin kuruluş yıllarında kadına verilen haklar ile girilen yolda, bugün pek çok muhafazakar kadında da gördüğümüz gibi, erkekler yanında özgürce hemen her iş alanında olmaları ve varlıklarının geleceği konusunda mücadeleyi kendilerinin yapıyor olmaları da çok değerlidir.
Günümüzde CHP ve AKP’nin kadına bakışları bile, gelinen noktada, ideolojik bakışla bir tarafta kadınlar kazanırken bir tarafta kaybedebilir hale gelebilmekte. CHP parti programı, siyasal reklamları ve seçim bildirgeleri gibi dokümanlarda “demokrasiyi güçlendirme, demokrasi, insan hakları ve özgürlükler” başlığı altında yer alıp, cinsiyet eşitliği, sivil toplum, güçlü demokrasi, değişim, özgürlük gibi ilerici ifadeler ile birlikte anılırken; AKP’de “sosyal politikalar” başlığı altında temel hak ve özgürlükler ile “sosyal yapının güçlendirilmesi” alt başlığında ailenin güçlendirilmesi ifade edilirken, kadınların, çocukların, yaşlıların ve engellilerin sorunlarının çözümü şeklinde konu edildiğini görmekteyiz.
Kısaca bir tarafta eşit yurttaş ve hayatın eşit paylaşımcısı ifadesi ile diğer tarafta önemli bir aile figürü ve çocukların yetiştirilmesindeki ana unsur şeklinde konumlandırılması da aslında kadına nasıl bakıldığını bize özetliyor denebilir.
Yakın zamanda seçim ittifakı nedeniyle toplumun önüne gelen Hüda Par, basına yansıdığı kadarı ile, kadın hakları konusunda pazarlıkların yapıldığı iddiası gelinen durumun vehametini gözler önüne sermektedir. Hemen arkasından Yeniden Refah Partisi’nin de 6284 sayılı kanun ile ilgili tartışma yaratan talepleri, 2023 yılında, gelişmekte olan devletimizin başına gelebilecek en kötü işlerden olduğunu düşünüyorum.
8 Mart 2012’de kabul edilen ‘6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’ ne diyor?
Amacı; şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların ve aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.
Temel ilkelerinden sadece biri şudur, “Bu kanun kapsamında kadınlara yönelik cinsiyete dayalı şiddeti önleyen ve kadınları cinsiyete dayalı şiddetten koruyan özel tedbirler ayrımcılık olarak yorumlanamaz”.
Evet dostlar, bu kanun bazılarını rahatsız ediyor ve partilerin bazıları, yapacakları ittifaklarda bu kanunun iptalini isteyebiliyor.
Burada şunu anımsatmak isterim. 7 Nisan 2011’de Strazburg’da Avrupa Konseyi Başkan Yardımcılarının 111. toplantısında kabul edilen ‘İstanbul Sözleşmesi’, İstanbul’da gerçekleşen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 11 Mayıs 2011 tarihindeki 121. toplantısında imzaya açılmış, imzalanmış ve 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanan bu sözleşme hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanması anacıyla bir izleme mekanizması oluşturulmuş. Tarafların sözleşme kapsamında vermiş oldukları taahhütler, bağımsız uzmanlar grubu GREVIO tarafından izlenmektedir.
Peki İstanbul Sözleşmesi nedir?
İstanbul sözleşmesi; kadına yönelik şiddeti, aile içi şiddeti önleme ve şiddetle mücadelede devletlerin yükümlülüklerini belirleyen bir insan hakları sözleşmesidir. Sözleşmeyle, “kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak, kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dahil olmak üzere, kadınlar ile erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak, kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak, kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırmak amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak, kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlamak” amaçlanmış.
Türkiye Cumhuriyeti, bu sözleşmeden tek bir kişinin imzası ile çıkarılmıştır. Tarih 20 Mart 2021.
Sözleşmeden çıkan anlayış, “Taliban ile birçok konuda aynı düşünüyoruz” demedi mi?
Şimdi 6284 istemeyen Hüda Par ve Yeniden Refah Partisi ile ülkemiz için çok önemli olan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerinde ittifak yapılmıyor mu?
İktidarın seçim kazanmak için kadınları nasıl feda edebileceğini görmüş oluyoruz.
Bana şimdi, “zaten kadına bakışlarını biliyorduk” diyebilirsiniz.
Tabii, ancak bazen şu vardır, niyet olsa da genel muhalefet size bazı şeyleri yaptırmaz. Oysa son kozlar denilen durumda gözünüz hiçbir şey görmez, bu seçimde olduğu gibi.
Oysa hatırlayalım, iktidarın bir çırpıda siliverdiği kadın haklarına ait yasa pazarlıklarında aynı partiden Sayın Özlem Zengin, “Bizim için önemli bir konudur, 6284 bizim kırmızı çizgimizdir” açıklaması üzerine, kendi mahallesi tarafından neredeyse linç edildi.
Yine aynı partiden olan Sayın Derya Yanık, “6284 sayılı kanun, kadına yönelik şiddetle mücadele için yaptığımız en önemli yasal düzenlemelerden biridir. Kanunun kabulünden bu yana, uygulamayı da geliştirmek için titizlikle düzenlemelerimizi sürdürüyoruz” açıklamasını yaptı. Bakan açıklamasını şöyle sürdürdü, “6284 sayılı kanunun ruhuyla ve mevcudiyeti ile varlığı son derece önemlidir. Varlığının tartışmaya açılması dahi bizce kabul edilemez.”
Değerli okurlarım, 21. Yüzyılda hakların geriye götürülmeye çalışılması hiçbir şekilde kabul edilemez, Hele kadınlarınki hiç kabul edilemez. Yaşamın içinden kadınları çıkardığınız zaman ne kalır?
O nedenle bu seçimler her açıdan son derece önemlidir. Seçim sonuçlandığında ülkemiz ya Batı’ya, ya Doğu’ya doğru gidiyor olacak. Bu gidişten iyi veya kötü herkes nasibini alacaktır. Ancak kadınlarımız çok daha fazlasıyla hak ettiklerini alacak veya var olan haklarının da kaybolduğu bir hayatı yaşayacaklar.
Evet, adil olmayan bir dünyada adil ve mutlu bir yaşam için birlikte el ele yürümeye ve çağdaş bir yaşamı paylaşmaya ne dersiniz?
Hiç kolay olmadığını biliyorum, ancak mücadele etmeye değmez mi?
Yine, kurucumuz büyük önder Atatürk’ün girişte yazdığımız bir sözü ile yazımızı bitirelim.
“Yeryüzünde gördüğünüz her şey kadının eseridir.”