Aslında herkesin eleştiriye gereksinimi olduğunu söyleyen uzmanlar, eleştirinin dozu ve ne şekilde yapıldığının önemli olduğuna vurgu yapıyor. Eleştiri doğrudan karşı tarafın kişiliğine yönelik yapılırsa tehdit olarak algılanabilir. Yapılan eleştirinin ‘Ben nasıl daha iyi yapabilirdim?’ sorusuna yanıt vermesi gerektiği belirtiliyor.
Üsküdar Üniversitesi Uzman Klinik Psikolog Solin Çekin, yapıcı ve yıkıcı eleştirilere değindiği, eleştirinin nasıl yapılması gerektiği hakkında bilgiler verdiği açıklamasına, çoğu zaman olumlu olmayan bir durum şeklinde algılansa da aslında her insanın eleştiriye gereksinimi olduğunu söyleyerek başlayıp “Eleştirinin dozu ve ne şekilde yapıldığı önemli” diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Eleştiri, doğru zamanda ve usulüne uygun olarak yapılmalı. Karşı tarafı eleştirirken açık ve net bir dil kullanmalı ve sakinliğimizi korumalıyız. Karşımızdaki bireyin sınırlarını ve saygı çerçevesini ihlal etmemeliyiz. Beden dilimizi kendi ifadelerimize uyumlamalıyız. Ayrıca eleştiriyi de birebir konuşma ile yapmakta fayda var.”
Eleştirinin yıkıcı değil yapıcı olmasının önemli olduğuna dikkat çeken Uzman Klinik Psikolog Solin Çekin, “Yapıcı eleştiri için öncelikle kendimizi eleştirdiğimiz kişinin yerine koymalıyız. Eleştirilerimiz ‘Ben nasıl daha iyi üretebilirdim/yapabilirdim?’ sorusuna yanıt verecek şekilde ve sağlam bir mantık süzgecinden geçirilerek üretilmiş olmalı. Olumlu görüşlerin yanında olumsuz görüşleri de içerebilir ama düşmanca bir yaklaşım sergilenmemeli. Bunun yerine yapıcı tutum ve davranışlara yer verilmeli. Karşımızdaki kişinin bulunduğu pozisyonu daha iyi ve üst bir seviyeye çekmek amacıyla eleştiri yapılmalı. Eleştirilerin kişiye doğru zamanda, açık, detaylı ve uygulanabilir olacak biçimde sunulması da önemli bir nokta” diyor.
Yapılan eleştirinin belirli bir çerçevede olmasının eleştiriden fayda sağlanabilmesi açısından önemli olduğuna değinen Çekin, “Karşımızdaki birey eleştiriye ne kadar açık olursa olsun, bu onun sürekli ve sınırsız bir biçimde eleştirilebileceği anlamına gelmez. Arada çok ince bir çizgi var. Eleştirilmek demek aynı zamanda onaylanmamak, kabul görmemek anlamına gelir. Eğer eleştiri doğrudan karşı tarafın kişiliğine yönelik yapılırsa bir tehdit olarak algılanabilir. Orada amacımız eleştirmekten çıkıp kendi kişisel sorunlarımızın tatmini üzerinden yıkıcı bir eleştiri halini alabilir” açıklamasında bulunuyor.
Kişinin aldığı eleştirileri alınganlık ile karşılaması ve sürekli ‘eksikleri olan’ bir şey yaptığını içselleştirmesi halinde olumsuz duyguların gelişebileceğinin altını çizen Çekin, “Başta bireyin motivasyonunun düşmesi ile birlikte kendisine olan özgüveninde de azalma meydana gelebilir. Kendi başına karar almakta, bir işi tamamlamakta ve hatta başlamakta bile zorlanabilir” diyor.
Eleştirileri kabullenebilmenin özellikle sosyal ortamlarda insanların çok zorlandığı durumların başında yer aldığını da sözlerine ekleyen Çekin, “Kişiliğimize yönelik yapılan eleştiriler zaman zaman üzerimizde kötü etkiler yaratabiliyor. Fakat bu durum, eleştiriyi alan kişinin karakter ve mizaç özellikleriyle değişebiliyor. Alıngan ve mükemmelliyetçi bireyler eleştiriyi daha tehdit edici ve özgüven kırıcı olarak görseler de sağlıklı bireyler süreci daha iyi yönetebiliyor” ifadelerini kullanıyor.
Sağlıklı bireylerin kusursuz bir varlık olmadıklarının farkında olduğunu kaydeden Uzman Klinik Psikolog Solin Çekin, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Yapılan eleştirilerin kendileri için bir kazanım olabileceğini düşünürler. Aynı zamanda almış oldukları eleştiriyi alınganlık yapmadan objektif bir şekilde değerlendirebilir ve ne tür bir kazanım elde edebileceklerine odaklanırlar. Sağlıklı bireyler, yapılan eleştirinin haklı tarafı bulunmasa da kendilerinden farklı düşüncelerin varlığı noktasına saygı duyar, kırılmadan süreci yönetebilirler. Bu da tüm bu söylemlerin kendilerini nasıl daha iyiye götürebileceklerine dair bir bakış açısı içerisinde yer aldıklarını gösteriyor.” (Medya Ege)