BAKTIKÇA – soru/yorum – A. Kemal KAŞKAR
Gündem çok yoğun. Ortadoğu yine kaynıyor, kanıyor ama … Bu yazıyı da mutlaka yazmam gerekiyor.
…
Cezaevleri. Hep çok yakınlarımızda; sevgili toplumsalımızın ta içindeler aslında: O derece!
Evet kabul ediyorum: ‘Suçlar ve cezalar’ çok genel, çok kocaman bir fotoğraf. ‘Bir tür çuval’ bile diyebilirim. Bu kocaman fotoğrafın ya da çuvalın içinde ne suçlar ne suçlular var, biliyorum. Cezaları, ağır cezaları hak eden bir dolu ‘suç-suçlu’ nedeniyle de kolaylıkla dışarda bırakılabiliyor ‘cezaevi’ … Elbette, her ne olursa olsun ötelenmemesi, dışlanmaması gereken bir adres cezaevleri; bu ayrı ama ben o kocaman fotoğrafta hep bulunan ‘özel bir bölüm’ var, oraya dikkat çekmeye çalışıyorum. Orayı ‘özel’leştiren ise ‘siyasi’ ön eki! Yani, önüne ‘siyasi’ ekliyorsunuz, oluveriyor.
Toplumcek, ‘siyasi suç-suçlu’ alanında çok büyük, çok ‘derin’ deneyimlerimiz var aslında. Dünyamızda olduğu gibi ülkemizde de ‘siyasi suçlama’ ve ‘siyasi cezalandırmalar’ hiç eksik olmamıştır … Son yıllarda bunu daha çok, daha sıkça yaşadığımızı farkediyorsunuzdur sanırım.
Siyasi iktidarın kendine muhatap olarak gördüğü, iktidarını sürdürebilmesi bakımından ‘tehlike’ arz eden ‘siyasi suçlular’dan söz etmeye çalışıyorum.
Aralarında birçok da meslektaşımın olduğu cezaevlerinden ve bize yıllardır ‘Gazetecilik suç değildir’ dedirten koşullardan ve en son, ilk davada davalıların aklandığı yargılamanın sonrasında ‘Gezi Davası’nda öyle yapılıp böyle yapılıp verilen ağır cezaların bazılarının Yargıtay tarafından onanması, bazılarınınsa bozulmasıyla yine gündemimize gelen ‘suçsuzlarımız’dan söz ediyorum. Suçsuzları cezalandırmanın siyasi iktidarların iktidarlarını sürdürebilmelerinde önemli bir rolü olduğunu yaşadıklarımızdan görüyoruz, biliyoruz. Hepimizin görüp bildiği bu tablodan, ‘suçlanmamak’ için ortalarda görünmemeyi, ses-soluk çıkarmamayı, başını belaya sokmamayı, ‘istikbalini tehlikeye atmama’yı tercih eden toplumlar oluşturmak için yararlanılıyor elbette. Hiçbir iktidar yoktur ki, bu yöntemi uygulamasın! Gazetecilik de (yaygın ‘yalakalık’ örneklerine rağmen ve inatla, yani ‘ille de’) ortalarda görünmeden, ses-soluk çıkarmadan ve dolayısıyla başını belaya sokmadan, ‘istikbalini tehlikeye atmadan yapılamayacak’ bir meslek olarak iktidarlarla ‘karakolluk’ olagelmiştir hep …
Neyse, toparlamalıyım: Cezaevlerinde ‘siyasi nedenli’ olanlar-tutulanlar ne kadar gündeminizde? Onların başına gelenler hep kabak gibi ortada, hep gözlerimizin önünde oluyor ama ne garip ki gönüllerimize yeterince yakınlaştırmıyoruz muyuz onları, ne dersiniz?
Günler geçiyor, aylar, yıllar. Yaşıyoruz. Yaşıyor muyuz? Kimbilir.
…
Doğru bildiğimiz bi’ dolu yanlışla yoğrula yorula yaşatıldığımız şu güzelim dünyanın halleri işte … Bu haller, kalıplaşmış sözlere bile tahammül edemez hale getiriyor insanı zamanla … Bunlardan biri, cezaevindekilerin ‘yatmak’ fiiliyle anılıp anlatılmasıdır sevgili ülkemde. Cezaevinde yatılır mı gerçekten? Aslına bakarsanız, içerde ya da dışarlarda bir yerlerde, nerelerde olunursa olunsun, ülkemizde herkes, hepimiz biraz çokça yatıyoruz galiba … Neden böyle geliyor bana? Yanılıyor muyum yoksa?
Peki ya ‘ceza’?
‘Ceza’yı da, tıpkı ‘bela’ gibi ‘bulmak’ fiiliyle birlikte kullanmayı pek severiz. Ama gerçekten de ‘cezalar’ suçlarla ne kadar doğru buluşturulabiliyor dersiniz? Çok zor soru!
Pek çok cezanın, elbette daha çoğu ‘siyasi olanlar’ın suçsuzluklara rağmen verilmesi nedeniyle değil midir siyasi davalarda kullanılan şu deyiş: “Tarih bizi beraat ettirecektir’!
22 yıldır tek partiye yönettirdiğimiz şu güzelim ülke, o günlerden bugünlere daha bir kötüye-kötüleşe gelmiş durumda ne yazık ki. Ne yapsak ne etsek, ne yazsak, ne desek böyle bu.
…
Yıllar sonra, bu yıllarda yaşananların sorumluluğunun birkaç kişiye ait olmadığı çok daha net görülecek yine. Tıpkı 12 Eylül 1980 darbesiyle girilen dönemde olduğu gibi. O günlere ilişkin ‘suç dosyası’nda sadece beş generalin ismi yok. 1982 Anayasası’na hayır diyememiş olmak bile ‘suç ortaklığı’ sayılmalı ama, bu kadar kitlesel bir yüzleşmeye tahammül edemez hiçbir toplum ve zaten o kitlesel suç dosyası doğruca ‘zaman aşımı rafı’na kaldırılmıştır bile … Malûm: ‘Zaman çok hızlı geçiyor’! …
…
Sözü Merdan Yanardağ’a ve onun anımsatmasıyla cezaevinde tutulan bazı tutuklu ve hükümlülere getirip noktalamak istiyorum.
Tele1 TV Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, tutukluluğunun yüzbirinci gününde çıkarıldığı ilk duruşmada, kendisine 2 yıl 6 ay hapis gibi ‘hukuken anlaşılamaz’ ya da dümdüz deyişle ‘hukuksuz’ bir ceza verilip tahliye edildi.
Tarih: 4 Ekim 2023, yer İstanbul Çağlayan Adliyesi’ndeki 30. Ağır Ceza Mahkemesi’ydi.
Dava, bu karara istinaf mahkemesinde itirazla sürecek …
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden yapılan açıklamada, “Merdan Yanardağ’ın 101 gün süren tutukluluktan sonra tahliyesi, basın topluluğumuz için sevindirici bir olaydır. Merdan Yanardağ’a ‘çok geçmiş olsun’ diyoruz. Halen cezaevinde bulunan tüm gazeteci arkadaşlarımızın da serbest kalması en büyük dileğimizdir. Gazetecilik suç değildir” denildi.
Merdan Yanardağ ise hem duruşma sırasında yaptığı savunmada (ki O buna: “karşı iddianame” diyor) hem de serbest kaldıktan sonra yaptığı açıklamalarda, 101 gün tutuklu kalmasına rağmen herhangi bir ‘tutukluk’ yapmaksızın söylenmesi gereken ne varsa söyledi, söylüyor.
Duruşma salonunda dikkat çeken ifadeleri arasından, özellikle şunları aktarmak istedim:
“Şöyle bir tezgah kurulmuş, sosyal medyada bir trol ordusu var, onları millet sanan bir savcılık var. Dün Ayşegül Arslan’ın başına gelen de budur. Bir kampanya başlıyor, kim oldukları belli değil. Büyük bölümü sahte, dava açmaya çalışıyoruz isim çıkmıyor. Sözüm ona infial varmış. Biri sokağa çıkmış mı? Yok. Tele1’in önüne gelen ve protesto eden var mı? Yok. Ama halkı kin ve düşmanlığa kışkırtmışım. Beni destekleyen binlerce tweet var, bunları dikkate almayan bir savcılıkla karşı karşıyayız. … Trol saldırısı infial sayılacak. Bizi destekleyenler dikkate alınmayacak. … İçtihata da bağlı kalınacaksa davanın düşürülmesini ve beraat etmeyi talep ediyorum. Ve bu troller hakkında suç duyurusu talep ediyorum.
‘Gazetecilik yapmak yasaktır’ deniyor. Beraat kararı verilemiyor. Suçu ve suçluyu övmek’ iddiasına rağmen ceza: “‘Terör Örgütü Propagandası Yapmak’ iddiasıyla veriliyor. Hukuk, yasa, anayasa tanımaz bir hukuk yoksunluğu! Beraat kararı, bu ülke vatandaşlarının ‘hukukî güvenlik hissi’ ile yaşamaları bakımından önemli. … Bu davadan bir ceza çıkarsa bundan sonraki düşünce ve ifade özgürlüğüne esaslı bir sınırlama konulmuş olacaktır. … ‘Bir daha bir program yapmayın’ demektir. 38 yıldır hakkımda böyle bir suçlama yok. Birdenbire demişim ki şu örgütü bir öveyim. Ben mahkemenin buna geçit vermeyeceğini, anti demokratik uygulamalara geçit vermeyeceğini düşünüyorum.”
…
Ve tahliye edildikten sonra, henüz cezaevi önünde, kendisini karşılayan topluluğa hitaben söylediklerinden bir bölümü sizlerle paylaşarak noktalıyorum:
“… Ben tahliye olduğum için, sevdiklerime, yakınlarıma kavuştuğum için, elbette dostlarıma kavuştuğum için mutluyum ama, aynı zamanda içimde derin bir yarayla …” dediği sırada boğazı düğümlenen ve sözlerine bir süre ara veren Yanardağ, şöyle sürdürüyor: “Can var içerde, Osman var içerde, Tayfun var içerde … Orda, esir alınmış gibi ağır bir saldırı altındalar ve imha edilmeye çalışılıyorlar. Ben o nedenle elbette mutlu oldum, elbette tahliye olmak güzel, elbette özgürlüğü bir biçimde, sınırlı bir ortamda, bir yarı cezaevine bir açık cezaevine adım atsam bile, elbette bu olumlu karşılanabilir ama içerde çok sayıda suçsuz arkadaşımız var … Şimdi Gezi direnişi davasında da ortaya bir yasa koydular, ileriye dönük bir içtihat oluşturmaya çalışıyorlar. Demokratik hak ve özgürlükleri sınırlamak, fiilen, mahkeme kararlarıyla sınırlamak, basın özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü, düşünce özgürlüğünü sınırlamaya çalışıyorlar. …”
1 Yorum
Okurken aklıma 1980 sonrası yaşanan acılar, cinayetler, haksızlıklar… geldi. Kırk küsur yılda dönüp dolaşıp aynı yerdeyiz! O zamanlar faşist askeri darbe vardı, peki şimdi sivili güle oynaya seçen halk, hiç mi ders almamış?! Çünkü bir nesil heba edildi. Düşünmeyen, sorgulamayan, okumayan, ezberci bir eğitim , açlık ve yoksullukla boğuşan bir halk…bingo!!!!