Yılmaz Kaya AYLANÇ –
Bugünler öyle günler ki, tarihin nasıl yazacağını bugünden kestirmek çok zor. Bir yandan dünyaya örnek olan kurtuluş savaşı vermiş ve hayal bile edilemeyecek devrimleri kısa zamanda gerçekleştirerek gıpta edilen modern bir devletin temelleri atılmış, özgür ve tam bağımsız bir Cumhuriyet dünya devletleri arasında yerini almış.
Bir dükkan kurulmadı dikkatinizi çekerim, bir devlet kuruldu!
Öyle sıradan bir devlet değildi bu kurulan.
Başka devletlerin cetvel ile çizdiği devletlerden değildi bu kurulan devlet.
On yılda 15 milyon genç yaratmıştı.
Kolay olmadı, yıllardır dört bin yanda sayısız savaşta cepheden cepheye koşmuş yokluk, hastalık ve hainler ile boğuşmuş. Üstüne üstlük ittifak yaptığı ortakları yenildiği için yenik sayılmış ve yurdunun en değerli yerleri emperyalistler tarafından işgal edilmiş.
Halk cahil, yorgun ve hasta. Elde yok avuçta yok.
Ana yurt bildiği Anadolu’ya sıkışmış. Kuzeyinde Pontus, Kuzey doğu ve doğusunda Ermeni, Güney Doğu’da Fransız, Güneyinde İtalyan, Batısında Yunan ve başkentinde İngiliz ve diğer emperyalist devletler. Çökmüşler Anadolu’nun üstüne ve Osmanlı’ya son darbe Sevr Anlaşması.
Hayal ettiğiniz zaman o günleri ve ortamı, ne işimiz var burada deyip kaçmayı veya işbirliği yapmayı düşünebilirsiniz. Ki böyle yapanlar da oldu. Başta Osmanlı Padişahı Vahdeddin…
Ama başta Mustafa Kemal ve bir avuç insan bu gidişe dur demek için hayatlarını ortaya koydular.
Önce işgalcileri yurttan kovmak gerekti, bu uğurda binlerce can kendini feda etti, bu topraklar özgür ve bağımsız olsun diye.
Düşman yok edildiğinde şimdi durumun tescili gerekiyordu ve Lozan’da bu anlaşma belgesi özgürlüğün tapusu alındı.
Ve CUMHURİYET! Pek çok savaşta yanında olanlar bile karşı çıksa da, devletimizin kurucusu, lideri, komutanı, devlet adamı ATATÜRK ‘Cumhuriyet’ dedi.
29 Ekim 1923’te bin bir zorlukla ve yokluk içinde kuruldu Cumhuriyet!
Bu uğurda pek çok çocuk babasız, pek çok kadın kocasız, pek çok ana çocuksuz kaldı.
Şehirler, kasabalar ve köyler yandı yıkıldı. Yol yok, fabrika yok, okul yok, eğitimli insan yok, yani anlayacağız hemen hemen her şey yok. Ancak bağımsız bir devletin, özgür yurttaşları var.
Özgürlük kaybedilene kadar ne olduğu anlaşılmayan, kaybedildiğinde de ne denli değerli olduğu anlaşılan bir durum. Umarım bir daha hiç kaybetmeyiz!
İşte Cumhuriyet böyle bir ortamda kazanıldı.
Halk, kısa zamanda ülkeyi yönetenlerin ileri görüşlülüğü sayesinde toparlandı, üretmeye, çalışmaya, okumaya başladı.
Dağ başını duman almış,
Gümüş dere durmaz akar.
Güneş ufuktan şimdi doğar,
Yürüyelim arkadaşlar.
Bize ait olmasa da bu marşı çok sevmiş ve her yerde söyler olmuştuk.
Her sabah ise okullarımızda siyah önlüklerimiz ve beyaz yakalarımız ile hep birlikte, yoktu birbirimizden farkımız ve düzgün sıralar halinde hep bir ağızdan; Türküm, doğruyum, çalışkanım / Yasam küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak / Yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. / Ülküm yükselmek ileri gitmektir” diye devam eden ‘Andımız’ı söyleyerek başlanırdı derslere.
Herkes saygılıydı diğerine.
Devrimler her geçen gün ülkeyi medeni dünyaya yaklaştırıyordu.
Öyle ki, kadınlar düne kadar hiç sayılırken Cumhuriyet ile birlikte erkek ile eşit birer yurttaş olmuş, henüz Avrupa’da bile yokken seçen ve seçilen haklara sahip olmuş, mirastan eşit pay alır hale gelmişti.
Türkçe konuşulurken Arapça yazmak gibi çarpık bir düzenden Latin alfabesine geçiş ile ülke aydınlanma çağına girmiş, millet mektepleri vasıtasıyla halk kısa zamanda cahillikten kendi mektubunu yazar hale gelmişti.
Adalet sistemi, kadıların kişisel insafından, modern dünyanın kabul ettiği hukuk sistemine geçmiş, herkes Cumhuriyet sayesinde adalet önünde eşit hale gelmişti.
Doğru dürüst üretimin olmadığı ülke kısa zamanda fabrika bacaları ile donatılmış, tekstilden kağıda, demir-çelikten gıdaya pek çok fabrika yurdun dört bir yanında faaliyete geçtiği gibi uçak ihraç eden bir Cumhuriyet yaratılmıştı. Köylü milletin efendisiydi.
Kısa sürede planlı kalkınma modeline geçilmiş, borç alan bir ülkeden kendi kendine yeten ender ülkelerden biri haline gelmişti. Borç almadığı gibi Osmanlı’nın borçlarını da son kuruşuna kadar ödemişti. Amerikan dolarından daha değerli bir paraya sahip olmuş, 1926 buhranında tüm dünya çeşitli sıkıntılar yaşarken kalkınmasına ve büyümesine devam edebilmişti.
İltimas, kayırma ve liyakat dışı işler yerine hak edenin hak ettiğini yapabildiği eşitlikçi bir düzen kurmuştu Cumhuriyet.
Öyle ki, başbakanlık yapmış kişilerin maça giderken bilet sırasına girdiği, Atatürk’ün kimsesiz çocuğun okutulması talimatını verdiği kararın sonrası gelen faturayı kendi cebinden ödediği günlerdi.
Dahası Cumhuriyet sayesinde dağda koyun güden çocuk ülkeye Başbakan ve dahi Cumhurbaşkanı olabilmiştir.
Hiçbir vatandaşın açlıktan ölmediği bir Cumhuriyet yaratılmıştı.
Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesi olmuştu.
Kurucumuz Atatürk, Cumhuriyet’in geleceği için “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesillerin önemini bildiğinden, bunların yetiştirilmesi görevini öğretmenlere vermişti.
Daha on yaşında olan Cumhuriyet, bölgesinde parlayan bir yıldız olmuştu. Halâ dillerimizden düşmeyen o günleri anlatan bir şiir o günlerde söylenmeye başlamıştı.
“Çıktık açık alınla on yılda her savaştan,
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan,
Başta bütün dünyanın saygı duyduğu Başkumandan,
Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan.”
Bu marş, yapılanları ve o günleri çok iyi anlattığı gibi ulusun kalbinde yerini bulmuş ve halâ en önemli anlarda halkın duygularını ifade etmek için hep birlikte coşkuyla söylenmeye devam etmektedir.
Ve bunca güzel işleri başarmış Cumhuriyet bugünlerde horlanmakta, itilip kakılmakta.
Değerini bilenler ise bu durumdan büyük üzüntü duymakta ve acı çekmekte.
Öyle ki her bir oluşumun onuncu, yirmi beşinci, ellinci hele yüzüncü yılı çok farklı bir kutlamaya sahne olur, değil mi?
Bir şirketin, evliliğin, kariyerin değil ki, koca bir Cumhuriyet….!
Cumhuriyetin 100. Yılı kutlanacak, dünyanın başka yerinde yaşanan bir dram nedeniyle kutlamaları ertelemek hiç şık bir karar olmamıştır. Cumhuriyetin vefalı yurttaşlarını gönülden kırmıştır bu uygulama.
Bir de üstüne tüy diker gibi bu büyük bayramın kutlama günü öncesi büyük bir Filistin mitingi yapmak da ne oluyor? Gözümüze sokar gibi.
Bu ülke yurttaşları son zamanlarda Cumhuriyete karşı çok kötü söylemler duyar oldu. Önemli milli günlerde hastalanmalar, düşük profilde ve yasak savar gibi kutlamalar. “Keşke Yunan galip gelseydi” demeler. Yetmez gibi bir de “iki ayyaş” …
Bu haksızlıktır. Bu saygısızlıktır. Bu vefasızlıktır. Bu iyiye alamet değildir.
Bu yurttaşları kırmakta, üzmekte, incitmektedir.
Buna kimsenin hakkı yoktur!
Cumhuriyetin ekmeğini yiyip cumhuriyete karşı olmak var ya en çok da bu koyuyor insana!
Bu Cumhuriyet ki, tüm bu olanakları, yetkileri, kazanılan her şeyi bugüne kadar karşılıksız veren.
O nedenle bütün yılı boşa harcanmış olmasına rağmen Cumhuriyet’in 100. yılı hak ettiği şekilde öncelikle var ettiği devlet tarafından yani devletin temsilcileri tarafından ve daha gönülden olan halkın karşılıksız sevgisiyle tüm coşkusuyla kutlanmalıdır.
Atatürk’ün “en büyük eserimdir” dediği, kimsesizlerin kimsesi Cumhuriyet yine Atatürk’ün dediği gibi her şeye rağmen “ilelebet payidar kalacaktır”
Yaşasın Cumhuriyet! (24.10.2023)