BAKTIKÇA – soru/yorum – A. Kemal KAŞKAR –
Atatürk’ün: “Beni görmek demek, behemehal yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir” sözlerini biliyorsunuz. ‘Behemehal’i de biliyorsunuz.
Peki, yıllardır O’nun yokluğunda, O’nun fikirlerini ve duygularını anlamak ve hissetmek için neler yapıyorsunuz? Bi’şeyler yapıyor musunuz?
Evinizde ‘NUTUK’ var mı örneğin? Diyelim ki ‘var’, peki onu okumak için bir istek var mı içinizde?
Ola ki okuduysanız bile, bir kez daha bir kez daha okumanızda yarar var diyorum. Ben öyle yapıyorum.
Yoksa yaygın ve derin tembellik hallerimiz yüzünden ‘okumak’ size de çok zor mu geliyor!?
Ola ki aranızda bir grup ‘istekli’ vardır diyerek, onlara Prof. Dr. Emre Kongar’ın, Mustafa Kemal Atatürk’ün eseri Nutuk’tan belli bölümleri seçip günümüz sözcükleriyle de kolay anlaşılır kılarak hazırladığı kitabını önermek istiyorum bugünün mana ve ehemmiyetine uygun olduğu düşüncesiyle …
19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığındaki genel tabloyu ustalıkla resmederek başlayıp ‘Gençliğe Hitabe’ ile sona eren 29 bölümlü bir eser Nutuk. Sayın Kongar, seçkisine aldığı ve başlarına yorumlarını ekleyip günümüz Türkçesi ile sunduğu bölümlerin, İstiklal Savaşı ve devrimlerin en çarpıcı noktaları olduğunu belirtiyor.
Bence, ne yapıp edip bu çalışmayı en kısa zamanda okumaya/tekrar okumaya başlamalısınız.
O’nun, “Hayatta en hakiki mürşit (doğru yolu gösteren, kılavuz) ilimdir, fendir” diye sloganlaştırdığımız sözünün içinde geçtiği, 25 Eylül 1924 tarihinde Samsun İstiklal Ticaret Okulu’nda öğretmenlere hitaben yaptığı konuşmanın günümüz Türkçesiyle -bir bakıma yeniden- yazılmış kısacık bir bölümünü paylaşarak sonlandırmak istiyorum bugünkü buluşmamızı … O’nun fikirlerini ve duygularını anlayıp hissetmemiz için yararlı bir paylaşım olduğu düşüncesiyle …
Yol göstericimiz ‘Bilim ve Teknik’tir
“Dünyada her şey için, uygarlık için, başarı için en gerçek uyarıcı (yol gösterici) bilimdir, tekniktir. Bilimin, tekniğin dışında bir uyarıcı aramak, densizliktir, bilgisizliktir, sapkınlıktır. Bilimin ve tekniğin yaşadığımız her gün nasıl olgunlaşıp geliştiğini kavramak ve ilerlemelerini gözden kaçırmamak gereklidir.
Bin, iki bin, binlerce yıl önceki bilim ve teknik anlayışının çizdiği formülleri, şu kadar bin yıl sonra bugün, aynen uygulamaya kalkışmak hiç de bilim ve tekniğin içinde bulunmak değildir. Çok mutlu bir duygu ile anlıyorum ki; dinleyicilerim bu gerçeklere ermiş kimselerdir. Mutluluğum artıyor. Çünkü şimdi beni dinleyenler, öğretip eğittikleri yeni kuşağı da gerçeğin bütün ışıklarıyla doğup parlamasını sağlayacak bir olgunlukta yetiştireceklerine söz vermiş bulunuyorlar. … Benden önce konuşanlar uzak geçmişi çok güzel gösterip açıkladılar. Yakın geçmişin acılarını da yürekleri kanatacak kadar açık ve kesin anlattılar. Bu arada beni de övmek ve yükseltmek inceliğini esirgemediler. İçten, yürekten geldiğini bildiğim için çok duygulandım, çok sevindim; sağ olunuz derim; ama sizden olan birine, sizden üstün bir önem vermek, her şeyi bir tek insanın kişiliğinde toplanmış görmek; dünü, bugünü, geleceği ilgilendiren güç işlerin belirtilip çözülmesini böyle yüksek bir toplumun kendi halinde bir kimsesinden beklemek haklı da değildir, gerekli de değildir!
Sayın Kardeşlerim!
Ulusumun ve yurdumun bugününe ve yarınına duyduğum güvenden, sevgiden ve saygıdan hız alarak karşınızda bir gerçeği açıklamak zorundayım:
Siz yurttaşlar, yurttaşınız olan herhangi bir kimseyi sevebilirsiniz. Kardeşiniz gibi, arkadaşınız gibi, babanız gibi, çocuğunuz gibi, sevgiliniz gibi sevebilirsiniz. Ama bu sevgi sizi ulusal varlığınızı, bütün öteki sevgilerinizi ve güvenlerinizi unutmuşçasına o kişiye, o sevdiğinize bağlanıp kalmanız sonucunu doğurmamalıdır! Bu yola sapmak kadar büyük yanlışlık olamaz. Bir ulus için, bir ulusun varlığı, şerefi ve büyüklüğü için işlenecek en büyük yanlış budur. Ben, bağrından çıktığım büyük ulusumun bundan sonra böyle bir yanlışa, bir kişiye tapınırcasına bağlanma yanlışına bir daha sapmayacağına güvenip inanmakla ancak rahatlayabiliyorum. …”
(Samsun Öğretmenleriyle Konuşma / 22 Eylül 1924 – Bugünün Diliyle Atatürk’ün Söylevleri / Yayına Hazırlayan Behçet Kemal Çağlar / Türk Dil Kurumu Yayınları-277 Ankara Üniversitesi Basımevi – 1968)
İyi ki kasım patları var …
10 Kasım’a en yakışan çiçektir kasım patı. 10 Kasımlarda sevgimize, hüznümüze en iyi tercümandır onlar …
Dünyanın en dayanılmaz ayrılık acılarından birine en güzel ilaçtır kasım patları … Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e en büyük teşekkürdür …
O’na saygımızı, sevgimizi en içtenlikli sunma yoludur kasım patları … Açtığı devrimci yolda devrimlerle yürüyüp yaşatarak anmaktır, anlamaktır O’nu. Hem zaten devrim devrim dediğimiz, çiçek çiçek patlamalar değil midir tarih içindeki uzun yolculuğumuzda …
Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, aramızdan ayrılışının 85’inci yılında yine en güzellerinden kasım patlarıyla saygı-sevgi duruşunda bulunuyor, O’nu sevgiyle anlayıp saygıyla anıyoruz …
…
Hep Kasım ayında yitirdiğimiz ve adlarını sevgiyle anmamız gereken Orhan Veli, Sevgi Soysal, İlhan Erdost, Ümit Yaşar Oğuzcan, Melih Cevdet Anday, Bülent Ecevit, Esin Afşar, Server Tanilli, Gülten Akın, Prof. Dr. Mümtaz Soysal ve Timur Selçuk’a da kasım patları sunuyorum … Önol Karadeveci’yi de unutmuyorum. Daha kimbilir kimleri kimleri … Hüseyin Serin’i, Günay Karadağ’ı da aramızdan ayrılışlarının beşinci yılında kasım patlarıyla anıyorum …
Bir de, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden sınıf arkadaşımız Prof. Dr. Belgin Hoşsu’yu verdik geçende, şu bir türlü yağmak bilmeyen iklim şaşkını ettiğimiz yağmursuz günlerde can suyu niyetine kasım patlarına … Sevgiyle anıyoruz …