Yılmaz Kaya AYLANÇ –
Bu Pazar yerel seçimler var. Her kent, kasaba yerel yöneticilerini yani büyükşehir belediye başkanlarını, il ve ilçe belediye başkanlarını, meclis üyelerini ve mahalle muhtarlarını seçecek.
Ben bu yazımda nasıl adaylaştıklarını yazmayacağım.
Seçim sürecinde yaşanan bazı konulara değinecek ve bazı şehirlerin seçim manzaralarına bakacağım.
Tabii ki ülkemize, kentlerimize şimdiden hayırlı olsun. Seçilenlere başarılar dilerim.
Örneğin en önemli seçim sathı olan İstanbul’dan başlayalım.
Ekrem İmamoğlu, ikinci kez en büyük kentin belediye başkanlığı yarışını yaşayacak. İlkini hepimiz hatırlıyoruz değil mi? “Bir şey olmasa da bir şey olmuştur” denen ve tarihe geçen bir genel başkan yardımcısı tanıdık, unutmayız. Unutmayız diyeceğimiz bir başka şey ise “Ben kazandım” diyen bir adayın birkaç saat sonra kazanmadığının anlaşılması. Yine o seçimde, tarihe geçen bir cümle duyduk “Her şey çok güzel olacak”. Evet oldu da, ilk seçimdeki 13 bin fark ikinci seçimde vicdanlar devreye girince800 bin oldu. İşte o seçimi kazanan kişi partisinde de, ülkede de öne çıktı ve gelecek açısından Türkiye tarihine damga vuracak kişi olarak görülüyor. Bu seçimi alırsa da bu gerçek olacak ve yarının Türkiye’sinde uzun süre adını duymaya devam edeceğiz.
Peki seçim süreci adil mi? Sanırım hepiniz “hayır” demektesiniz, bundan eminim.
Nasıl adil olur ki! Cumhurbaşkanı ve 17 atanmış bakan bir yanda devletin tüm olanaklarıyla seçime asılırken, diğer tarafta bir kişi bu güce karşı koymaya çalışmakta. Devlet bütçesi nere, kişinin bütçesi nere.
Daha önceki dönemlerde, demokrasi topaldı ama adalet, içişleri ve ulaştırma bakanları adil bir seçim olması için istifa eder, o makamlara seçim sonuna kadar tarafsız devlet memuru müsteşarlar vekalet ederlerdi. Şimdilerde bırakın istifa etmeyi, o bakanlar sokak sokak, dükkan dükkan seçim propagandası yapıp partisine, adayına oy istemekteler.
Tabii balık baştan kokmuş deriz ya, aynı işi mislisi ile Cumhurbaşkanı yapmakta ve meydanlarda partisinin adayına oy istemekte. Ama şu kadarını söyleyeyim ki, o adayla kazanma şansları inanın ki yok. Kumaş ortada, bu kumaştan bu takım yapılmaz.
Bu yorumumda neye güveniyorum, seçmenin vicdanına. İlk seçimde saçma bir nedenle seçim sadece büyük şehirde iptal edildiğinden, seçmen bunu kabul etmedi ve vicdan devreye girerek mağduru büyük bir farka taşıdı.
Şimdi DEM’in de aday çıkardığı ama, Yeniden Refah Partisi’ninde aday çıkardığı seçimlerde bu güçlü devlet desteğinin ters tepeceğini düşünenlerdenim.
Tabii son kararı seçmen verecektir. Biz gördüğümüz manzarayı yorumluyoruz. Siyasette 24 saatin uzun olduğunu aklımızda tutarak.
Ankara sanırım bu seçimde en rahat şehirlerden biri. Mansur bey yine karşısında İstanbul’da olduğu gibi aday avantajı ile seçimi rahat kazanacak gibi gözüküyor.
Bu dönem Adalet ve Kalkınma Partisi ne yazık ki aday konusunda çok kötü seçimler yaptı. Sanırım metal yorgunluğu tüm partide var. Eh nasıl olmasın, 22 yıl bir ülkede iktidarda olmak, varın siz düşünün.
Adam bulamıyorlar sanırım.
Bu seçimde en kritik yerlerden biri de Hatay. CHP pek çok yerde olduğu gibi burada da adaylaşmada doğru işler yapmadı. Çünkü rasyonel bir aday belirleme kriteri ve prosedürü olmadığı için parti içi kavgalar ve rasyonel olmayan konular devreye girerek adayların belirlendiği kanaatindeyim. Ha derseniz ki, “ama adayların çoğu Kemal Kılıçdaroğlu’nun adayları”, ben de daha iyisi bulunamadığı için derim.
CHP için bir not, adaylaşmada gösterdiği performans nedeniyle bazı ilçelerde ciddi bir oy düşüşü ve belki kaybetme durumunun da olacağı yok sayılmamalı.
Neyse, konumuz Hatay. En sıkıntılı konuyu da TİP’de yaşadık. Adayları Gökhan Zan, daha önce İYİ parti milletvekili adayı idi, olmadı. Sonra yerel seçimde CHP’ye gitti istediği yerler kabul edilmedi, verileni kendi kabul etmedi ve sonuçta olmadı. İşte o adayı son süreçte yıldızı parlayan TİP aday yaptı. Ama seçime 15 gün kala o da ne! TİP Gökhan Zan’ı adaylıktan çekti. Peki neden?
İddia o ki, para teklif ediliyor, pazarlık yapıyor ve bu konuda ses kayıtları, video vb. birçok olay var. Gökhan kendisini savunuyor “kumpas” diyor, dinleyen yok. TİP, “Biz adayımızı çektik” diyor!Oysa Hatay, Can Atalay, birçok acılı insan, yitirilmiş pek çok can kendini toparlamaya çalışan bir halk. Yaşananlara bakın.
Hukukta pek çoğumuz biliriz “zanlı suçu ispat edilene kadar suçsuzdur” değil mi?
Bu bir hukuk karinesidir. Peki TİP neden bu bağlamdan hareket ile adayının arkasında durmadı?
Ya Gökhan doğru söylediyse? Hatay umuda tutunur gibi arkasında durduğu adayının partisi adaylıktan çekti diye sahipsiz kaldıysa ve istemediği halde başka adaylara oy vermek zorunda kalıyorsa!
Ben hakim değilim, suçlu mu suçsuz mu bilemem. O mahkemenin işi. Ama ben bir olasılıktan bahsediyorum.
Ya doğruysa!
Ama burada işlerin nasıl işlediğine, bir anda neler olabileceğine ve hayatın nasıl bir uçtan diğer uca savrulacağına dair dehşet bir örnek olması açısından üzerinde duruyorum.
Burada rasyonel hiçbir şey yok, insanların güvenebileceği bir ortam yok ve gerçekten suçluysa halkın güvenebileceği kimse yok. Bu tam bir talihsizlik Hatay için. Şimdi ise tepki duydukları bir aday belki de seçim kazanacak.
Hayat hep adil değil diyeceksiniz bana, ama bu kadar da olmaz diyeceğim arkadaşlar.
Aslında bir yerel seçim daha yaşayacak ve yerel yöneticileri seçeceğiz. Onlar da beş yıl kentlerimizi, kasabalarımızı ve mahallelerimizi yönetecekler.
Tabii üzerlerinde rezerv alan ilan etme yetkisine sahip, kayyum atama yetkisine sahip, imar planları yapma yetkisine sahip, alınan kredileri kullandırma yetkisine sahip, aynı şehirde devlet metrosuna U işareti koyma yetkisine sahip velhasıl her şeye yetkili bir Cumhurbaşkanı olduğu halde!
Eh artık bu durumda ne kadar belediyecilik yaparlarsa o kadar yapacaklar. Ancak geçen dönem, tüm olumsuzluklara rağmen müthiş belediyecilik örnekleri de gördük. Haklarını yemeyelim.
Ülkemizin derin yoksulluğunu oluşturan sürekli ekonomik kriz içinde girdiğimiz bu yerel seçim, en az genel seçim kadar önemli olacaktır.
Bu seçimden galip çıkmayı başaran muhalefet, iktidarı her noktada yeniden seçime gitmeye zorlayacak, bu seçimin galibi kişiler kendi siyasi hayatlarında önlerini açıyor ve belki de ülke siyasetine damga vuracak noktaya gelecekler, kaybeden bir parti ise, içinde yeniden iktidar kavgalarını yaşıyor olabilecektir.
Burada yeri gelmişken bir hususu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Yeni bir moda oldu, mevcut milletvekilleri de yerel seçimlere giriyorlar, olmazsa vekilliğe devam. Önce o partide başka insan yok mu? Varsa neden adaylaştırılmıyor. O vekil ya kazanırsa, halkın kendisine vekil olarak verdiği görevi bırakmış olacak ve mecliste yasama görevini yerine getiremeyecek, bu doğru mu? Belediye başkanlığının milletvekilliğinden avantajlı olması mı? Bu sorulara yanıt gerekiyor.
Oysa herkes bir yere ve belli bir süre görev için aday olmalı ve görev yapmalı. Yoksa iş ticaret olur mu?
Neyse, dönelim yerel seçime.
Ancak yazımı bitirmeden bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum: Benim en çok merak ettiğim ve gelecek Türkiye siyasetine damga vurmayan hazırlanan parti Yeniden Refah Partisi’dir. Bu partinin seçimde göstereceği performansı hakikaten merak ediyorum.
Neden bu kadar önemli derseniz, mevcut iktidar ile açılmış anti laik yolun bu partinin güçlenmesi ile çok daha geniş bir cepheye ulaşabileceği ve laik demokratik yaşam alanlarının daha da kısıtlanacağı bir Türkiye’de, sıtmaya razı olacak geniş kitlelerin bugün eleştirdiğimiz çizgiye boyun eğmeleri olasılığıdır.
O nedenle sadece bir yerel seçim değil, bizim gibi ülkelerde her seçim genel seçim … (26.03.2024)