Yılmaz Kaya AYLANÇ –
86 yıl önce bedenini sonsuzluğa uğurladığımız, ama fikirleri ile bizimle birlikte yaşamaya devam eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı, sevgi, şükran ve özlemle andığımı bir kez daha belirterek yazıma başlamak istiyorum.
Ülkemizde uzun süredir devam eden iktidarın, ki iktidar demek artık 1 kişi, Anayasa ve yasalara göre bir kez daha aday olabilmesi için Meclis’in erken seçim kararı alması gerekir ki, bunu da Ana Muhalefet partisi bir tarih vererek bu tarihte karar verirseniz biz de gurup olarak destek veririz, aksi halde biz yokuz dedi.
Görünen o ki, iktidarın CHP’nin dediğini yapacağı yok. Aksine,seçilmiş belediye başkanlarını görevden alarak yerlerine kayyum atamaya devam etmekte.
Bir an için “görevden alınan belediye başkanlarının suçları var” diye düşünsek diyelim … Bu noktadan itibaren sorulacak çok soru var.
Bu insanlar YSK’nın belirlediği şartları yerine getirerek aday oldular mı? Evet.
Şimdi her şey bitip halk tarafından seçildikten sonra böyle bir suçu var ve atladıysanız, bu atlayan memurlar hakkında soruşturma açılmış mıdır? Hayır.
Bu yapılan ‘görevden alma işi’ ne kadar yasaldır, öğle ise evlerinden alma uygulaması insanî midir, hukukun bir kişi için suçu sabit olup kanıtlanıncaya kadar masumdur karinesi uygulanmakta mıdır? Bence hayır.
Peki hepsini geçtim, belediye başkanı ilçede kullanılan oylarının yüzde 49’unu alarak seçilmiş, böyle birini görevden almadan, hakkında yasal soruşturma yapılamaz mı?
Görevi halk verdiği halde görevden alınarak ne kadar demokratik bir uygulama yapılmış olunuyor?
Görevden aldınız, o zaman neden Meclis içinden bir oylama yaparak başkanın yargılanması bitene kadar görev yapmak üzere yeni bir başkan seçilmiyor? Amaç nedir?
Yazının sonunu beklemeye gerek yok, hemen söyleyeyim.Tek amaç Anayasa değiştirerek veya değiştiremiyorsak da mevcut iktidarın yeniden devamını sağlayacak yani Cumhurbaşkanının yeniden Cumhurbaşkanı olmasının sağlanması. Bugün, yarın ve daima yapılacak her şeyin bu sonucu sağlamaya dönük olacağı kanaatindeyim. Bundan hiç kuşkum yok. Daha vahimi, bunun sağlanması için ne kadar, neleri göze alabilecekleri. Herkes belediye başkanlarının görevden alınmalarını konuşurken, beni çok daha fazla etkileyen belediye meclisi üyelerine görev yaptırılmaması. Bu üyeler ile ilgili hiçbir yasal sakınca veya şüphe bulunmazken. Oysa bu ülke kurulmadan, Kurtuluş Savaşı sırasında bile TBMM’ni kurmuş ve bu yolla tüm kararları alıp uygulamış. Oysa bugün bir kentin belediye meclisini yok sayabiliyor, üyelere bir şey demeye bile lüzum görmüyor ve encümenleri memur üyeler ile yapmaya devam ediyorsunuz.
Bu halk egemenliğini yok saymak değil mi?
Belediye Meclis üyeleri, başkanın oyunun dışında ayrı bir oy ile partileri adına o meclise seçilmiş kişiler. Şimdi halkın o kişilere vermiş olduğu oyları da yok saymaktalar. Durum demokrasi adına vahim dostlar.
Peki bu uygulamalar nerede durur? Sanırım buna şu aşamada verilecek yanıt yok. Bu şartlar altında Ana Muhalefet ne yapmakta? Bir mini miting ve nöbet için 15-20 kişilik grup ile eylem kararını uygulamaktalar. Yarın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı için aynı karar uygulamaya konsa ne yapacaklardiye düşünmeden edemiyorum. Burada da “ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz” mı denecek?
Dikkat ederseniz kayyum meselesinde iki partiyi bir otobüs üzerine çıkartmayı başaran iktidarın şapkasından daha hangi tavşanlar çıkar bilemeyiz. Ama, muhalefetin özellikle yerel seçimler sonrası birinci parti olan Ana Muhalefetin ne yapacağı çok önemli. Biliyoruz ki bundan önceki sorunlu durumlarda çok başarılı karar ve uygulamalar ne yazık ki yapılamadı. Anayasaya sahip çıkalım mitingi kaynadı gitti. 1 Mayıs yürüyüşü veya etkinliği sendikalar istemedi diye geçiştirildi. Silivri önünde yapılacak toplantı ve akabinde Esenyurt Belediyesi önünde düşünülen etkinlikler de izin çıkmadığı gibi bir açıklama ile başlamadan bitti.
Oysa ekonomik olarak ezilen halkın, hukuksuzluklara karşı acı çekenlerin ve yarınlardaki umudu her geçen gün zayıflayan gençlerin umutları mevcut durumun değişmesini beklemekte. Buda muhalefetin etkinliği, dirayeti ve basiret ile göstereceği cesarete bağlı. Bu yönüyle iç çekişmelerden sıyrılacak, şimdiden Cumhurbaşkanı kim olacak tartışmaları içine çekilmeyen, kişilerin değil kurumların ağırlığının olduğu ve gündemi belirleyebilen bir muhalefet anlayışı gerekmekte.
Alışık olmadığımız bir durum ama, bir işi özel şartlar nedeniyle yapamayabilirsiniz. Bu noktada yapacak birilerinin çıkması adına alanı boşaltmak da oldukça erdemli bir davranış olur. Çünkü sonunda kaybedecek olan ülkemiz, halkımız yani Türkiye. Ne kadar özgür olunursa o kadar doğru yakalanabilir. Yasaklayarak başarılı olunmuş bir örnek yok.
Bu konuda diğer muhalefet partilerinin de sesini yeterince duymak isterdik. Ancak DEM genellikle sadece kendilerine veya Kürt siyasal sorununa ses yükselten, demokrasiyi sadece kendileri adına talep eden bir görüntüden ne yazık ki kurtulamadı. Bu konuda muhatap İmralı diyebiliyor. Oysa Edirne de var. Veya enflasyon, hayat pahalılığı, yeni doğan skandalı, atanmayan öğretmenler, mülakat garabeti, yurt dışına giden gençler, paralı sağlık sistemi, bir öğün ücretsiz yemek yiyemeyen öğrenciler gibi dağ gibi başka sorunlarımız da var. Yarın kendilerine verilecek bir ödün ile tüm ülkenin geleceği adına iktidara destek olurlar mı diye düşünmeden edemiyorum.
Özgürlükler de, ekonomik refah da, hukuk da tüm yurttaşlarımıza gerekmekte.
Ve Cumhurbaşkanı’ndan, “Allah ömür verdikçe, halkımız da seçtikçe buradayım” mealindeki bir açıklamayı hep birlikte izledik. Her şey yeniden seçilmek için yapılıyorsa ve bu bir kişinin talebi ise ne kadar demokratiktir! (11.11.2024)