Yılmaz Kaya AYLANÇ –
Uzunca bir süredir sıkıntılar içinde olan bölgemizde yeni bir aşamaya geçildi. Bekleniyordu, ancak çok hızlı oldu. Suriye’de düğmeye basıldı ve sadece 12 günde ülke yönetimine el konuldu. Diktatör kaçtı.
Bana ırak işgalini anımsattı. Yok şöyle özel, yok böyle güçlü Saddam Tugayları var deniyordu, neredeyse doğru dürüst bir direniş olmadan bir çukurda bulundu Saddam ve idam edildi. O da çok çektirdi halkına!
Irak şimdilerde dış destek ile zar zor yönetilen bir devlet ve içinde birden çok devletçiği barındırmakta. Biraz seküler biraz dini topluluklar ve günümüz Irak’ı. Emperyalizm şirketleri ile Irak’ın yeraltı ve yerüstü zenginliklerini sömürmekte, buna da devam edecektir. Şimdi sıra Suriye’de. Orada da halk 61 yıllık BAAS rejimi sonrası yeni bir dönemi yaşamaya başlayacaklar.
İnsan oturduğu evde dahi komşularının iyi olmasını ister. Komşun iyi ise en azından oradan sorun değil ve belki de daha güzel şeyler gelebilir size. Ama komşun kötü ise zindan olabilir hayatın. O nedenle demezler mi “ev alma komşu al” diye. Ama devletler ne yazık ki komşularını seçemiyorlar, insanların da dilini, dinini, rengini seçemediği gibi. Türkiye; Belçika, Hollanda, Fransa ve Lüksemburg’a komşu bir ülke olsaydı yaşayacakları sanırım çok farklı olurdu. Şimdiki coğrafyamız ise tam bir cadı kazanı. Sınırlarını kendi halkları değil, başkalarının çizdiği devletlerde yaşayan milyonlarca insan belirliyor. Onları düşünen sanırım hiç kimse yok, şimdi de yeniden kaderlerine yön vermek üzere kapalı kapılar ardında yapılan onca görüşme sonrası birden düğmeye basıldı. Ki bunda Rusya ve İran’ın kapalı kapılar ardında Suriye’den desteğini çekmesi çok önemli rol oynadı kanaatimce. On iki günde Suriye’de mevcut iktidar yok oldu.
Kimdi bunlar, ana güç Heyet Tahrir El-Şam (HTŞ), diğeri kuzeyde ÖSO (Özgür Suriye Ordusu).
Ana güç, dünya terör listesinde, lideri de 10 milyon dolar ile arananlar listesinde yer almakta.
Akşam Esad ve babasının devrilen heykellerini izledik hep birlikte. Bir devir daha sona erdi bir devlette. Suriye silahlı kuvvetleri bir iç savaşa meydan vermemek için sanırım birliklerinden çıkmadılar ve önemli bir silahlı direniş gösterilmedi. Peki şimdi neler olacak?
Bir süredir bu harekâtı planlayan ve her türlü desteği veren ABD, İngiltere ve İsrail nasıl bir Suriye planlıyor yakın gelecekte göreceğiz. Suriye’de de Irak’ta olduğu gibi kaçlı bir bölünmüşlük olacak ve buna halkın itirazı olup olmadığını yaşayarak göreceğiz. Ancak şu aşamada belli olan: ABD, Fırat’ın doğusundaki güçlerinin kalacağını açıkladı. Bu da şuna işaret ediyor: Suriye’de bulunan Kürt grupların kalıcılığı daha da pekişecek ve yeni devletçik de özerk bir yapıyı oluşturacak, tıpkı Irak’ta olduğu gibi.
Tüm bu olanlar her aşamada bizim için çok çok önem arz etmekte. Peki bunu biz ister miyiz?
Bize soran olur mu sanıyorsunuz.
Ancak Fırat’ın batısında Özgür Suriye ordu güçlerinin ellerinde bulundurduğu alanlarda farklı bir yapı olabilir, bu görüşmeler sonrasında statüleri belirlenecektir.
Orta bölümde HTŞ, denetimi ve merkezi hükümetin büyük temsilini gerçekleştirecek gibi gözüküyor.
Aşağıda ise Dürzi bir alan ile Batı’da Ruslara ait üsler de pazarlıklarda onay almış gibi gözüküyor.
Şimdilik resim bu şekilde gözükmekte.
Yerleşik Türkmenlerden bahseden ise hiç yok!
Bu işin en kârlı çıkanları resmin böyle kalması halinde Kürt oluşum olacak gibi gözüküyor. ABD’nin askeri, ekonomik ve siyasal desteği tabii ki İsrail’in de vermesiyle. Ayrıca Suriye coğrafyasının yaklaşık yüzde 40’ına sahip şu anda. Enerji kaynakları ve su alanları konusunda da oldukça verimli alanlara sahip.
Kürtler açısından büyük projenin de iki ayağı olan Irak ve Suriye ayakları tamamlanmış oldu. Bundan sonraki ilk ayak ise İran ve sonrasında belki de Türkiye gözüküyor. Bunu yapacak olan tabii ki Kürtler değil, şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da emperyalizmin ağababaları Amerika, İngiltere ve bölgesel olarak İsrail.
Ancak yeri gelmişken söylemek isterim, başkalarının çizdiği kaderi yaşayıp ve buna sevinenler unutmamalıdır ki, gün gelir o kaderi çizenler başka bir planda kendi üzerlerini çiziverirler. Bu coğrafyada bu çok kez oldu.
Esad için Rusya’nın yaptığı gibi, Afganistan’da Amerika’nın yaptığı gibi. Ki bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
Bu arada İsrail ne yapıyor dersiniz. Suriye’nin içinde bulunduğu durumdan istifade ederek, daha önce imzaladığı anlaşmayı yok sayıp düşenin dostu olmaz değişine uygun davranarak Golan tepelerini aşarak işgale devam etmektedir. Sonradan yapılacak barış görüşmelerinde avantaj sağlamak için gidebildiği kadar gidip sonra belli bir geri çekilmeye razı olup Golan tepelerini ilhak etmiş olmayı da düşünüyor sanırım.
BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) işlemeye devam ediyor. Suriye ile bir aşama daha gerçekleşmiş oldu. Bizim de böylece İsrail ve Amerika ile komşu olmamız da tescillenmiş olduğunu düşünüyorum. Sıra İran’da!
Şimdi bizde de sevinip zafer işaretleri yapanlar var. Bazıları da Suriyeliler giderse biz işçiyi nereden bulacağız diye feryat etmekte. Hakikaten bir garip ülke olduk, sanki onlar sayesinde bugünlere geldik. Oysa emperyalizm yeni bir uygulamayı daha hayata geçirdi. Onca insanın ölümü üzerine, yaşanan onca kayıplar ile.
Halkın kendi mücadelesi sonucu değil, birilerinin birileri ile planlayıp hayata geçirdikleri yeni bir dönemi yaşıyor olacaklar.
Düne kadar terör örgütü deniyordu bugün ülkeyi yöneten bir muhatap. Kim yarattı, nasıl yarattı, kime hizmet etti, finansal desteği nereden aldı bunların artık kıymeti kalmadı. En azından şimdilik.
Kim dört çeker pikapları verdi, bunca silah ve mühimmat kimden geldi, bu kadar insana maaşları nasıl verildi bugün konuşulmayan konular.
Hepimizin gördüğü gibi Suriye 12 gün içinde eski rejiminden kurtuldu. Neyin ne olduğunu anlamamız için ise erken.
Siz deyin üç ben diyeyim dört parça olan bir Suriye göreceğiz gibi. Ama dedik ya zaman gösterecek.
Çok iyi şeyler beklenir mi?
Bence parasını verene hizmet edilecekse, millet ikinci derecede kalır ki bu da uzun zamanda rahatsızlıkları da beraberinde getirir.
Umarım yanılırız ve Suriye kısa sürede bu geçiş dönemini sağlıklı bir şekilde geçirir ve sonrasında halkın özgür iradesinin yansıyacağı demokratik bir yönetime kavuşur.
Bu sadece iyi bir dilek.
Yoksa orada kadınların nasıl yaşayacağı, çocukların durumu yani halkın özellikle güçsüz kesiminin haklardan nasıl yararlanacağı adil demokratik bir yapı mı olacak, yoksa yeni bir Afganistan mı? Yaşayıp göreceğiz.
Yazıma son vermeden Milli Mücadele döneminde Atatürk bu coğrafya için ne düşünmüştü bakalım.
“Türk Milli Mücadelecileri Arapların kendi topraklarında kendi kaderlerinin sahibi olarak yaşamaları taraftarıydılar. Bu hususu İsmet İnönü anılarında şöyle ifade etmiştir. “Biz, milli mücadeleye başladığımız zaman, Araplara gösterebilecek saf yürek ve iyi niyet delilini hiçbir tereddüde mahal vermeyecek surette göstermiştik. Bizim bulduğumuz hal şekli şudur, Osmanlı İmparatorluğundan çıkan Türk Milleti, Araplar üzerinde herhangi bir amaç iddiasından kesin surette vazgeçiyor ve Arap milletini kendi evinde, kendi kaderinin sahibi olarak yaşamak salahiyetinde görüyor ve gösteriyordu… Milli Misakla Arap ihtilali ilanı, istilacı devletlerin Arap davasında takip ettikleri tezin ve samimi olmadığını derhal meydana çıkarmıştı…” (s. 451)
O dönem bazı Arap liderlerin görüşüne örnek olacak bu satırları paylaşmak isterim. Faysal Irak’ta Arap milliyetçileri ile değil, tacını borçlu olduğu İngiltere ile ortak hareket etmeye başlamıştır. Faysal İngilizleri ikna etmek için de Mezopotamya Yüksek Komiseri Cox’a şöyle demiştir: “Arap milliyeti doğrultusunda şahsi düşüncelerime rağmen, ben İngiliz siyasetinin bir aracıyım. Benimle majestelerinin Hükümeti aynı gemideyiz, beraber batar, beraber yüzeriz” (s. 456)
O dönem Mustafa Kemal Paşa, 7 Temmuz 1922’de yaptığı açıklamada: “Eğer bugün Türkiye’nin giriştiği savaşım yalnız kendisi için olsaydı, bu daha kısa daha az kanlı ve daha çabuk bitirilmiş olurdu. Türkiye’nin savunduğu dava tüm mazlum halkların, tüm Doğu’nun davasıdır” demiştir. (s. 464)
21 Ocak 1923 tarihinde Lozan Konferansında Arap ülkelerinin kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesi ve bağımsızlıklarının kabul edilmesi gerektiği yönünde şöyle bir konuşma yapmıştır heyet başkanı İsmet İnönü: “Türk Temsilci Heyeti … Mezopotamya, Hicaz, Mısır ve Suriye’nin, Türk sınırları dışında kalmış bütün öteki ülkeler gibi, kendilerine uygun görecekleri yönetimi, özgürlük içinde seçmeye hakları olduğunu, resmen bildirmeyi bir ödev saymaktadır”. (s. 465)
Atatürk, 30 Ağustos 1923’te şöyle diyor: “Sömürge ve emperyalizm dünyadan atılacak ve onların yerine renk, din ve ırk farkı olmaksızın bir düzen ve işbirliği alacaktır.”
Ne güzel bir gelecek hayali değil mi?
İşte Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yıllarda ülke liderinin ve izlenen politikaların da ne olduğuna baktık.
Ancak şunu söylemeliyim ki, başka bir ülkenin halkına karşı, başka ülkeler ile işbirliği yaparak kurulacak gelecek çok sağlıklı olmayacaktır.
Suriye için zor yıllar olduğu gibi, çevre ülkeler içinde çok rahat ve parlak bir gelecek şimdilik zor gözüküyor.
Dileğimiz, bir an önce istikrar sağlanarak, ülkeler halklarının özgürce demokratik bir yapı kurarak refahlarının artırılması yönünde çalışmaları. Tabii emperyalizm rahat bırakırsa. Bekleyip göreceğiz!!! (10.12.2024)
Kaynak: ‘Milli Mücadele Dönemi Atatürk’ün Ortadoğu Politikası’ Ömer Osman UMAR