BAKTIKÇA / A. Kemal KAŞKAR –
Kentlerin yönetimlerine gönüllü katılımının yaygınlaştırılması, bu anlamda ‘hemşerilik bilinci’nin gelişmesi ve bir ‘kent kültürü’ oluşması yönünde yeni yeni adımların atılabilmesi için her şeyden önce kesintisiz bir enerji gerekiyor. Bu anlamda bir dakikanın bile boşa geçirilmemesi, boşa harcanmamasının büyük önemi var. Yerel yönetimler, bitmez-tükenmez bir enerjiyle ‘gönüllü katılım daveti’ni farklı etkinlikler projelendirip hemşerileriyle paylaşmalı ve her seferinde yeni yeni kentlilerle buluşmalılar.
Kent Konseyleri, yerel yönetimlerin kentlerdeki gönüllü potansiyelini harekete geçirebilmek için ustalıkla kullanılabilmesi gereken önemli, değerli bir araçtır. Ancak katılım projelerinin üretiminde, belediye yönetimlerinin öncülüğü esastır. Bu durum, en azından içinde bulunduğumuz koşullarda böyledir. Dolayısıyla “Kent Konseyi kuruldu, yurttaşların yönetime katılmaları ile ilgili işleri o yapar” diye düşünmemek gerekir. Nedenini çok kolay ifade edebilirim: Çünkü yapamaz!
Yapamadığını herkes görüyor …
Toplum olarak bir memurun ya da işçinin çalışmasının, yaptığı işi severek-keyifle yapıyor olması ihtimali üzerinden değil de daha çok ve adeta doğal olarak ‘zorunlu hareketler’ başlığı altında değerlendirilmesi yaygın algıdır. Buradaki ‘zorunluluk’ vurgusu da bir yere kadar anlaşılabilir bir durumdur. Sonuçta yaptığı iş karşılığında ücret-maaş alan biridir o ve bu da ‘gönüllü hareketler’le kıyaslandığında, yaşamın mesai saatleri içine sığdırılamayacak kadar uzun süren, çok boyutlu, çok renkli, dolayısıyla uçsuz bucaksız bir çatı olduğunun görülmesini sağlar. (Elbette bu duygu-düşüncenin, ezberlenmiş “maaş alıp yatıyorlar” nakaratıyla ifade edilmesi de, bazı örnekler bakımından haklılık taşısa bile, kontrolsüz bir gevşeklikle ve yaygın olarak kullanılabiliyor olması, ayrı bir toplumsal sorunumuzdur …) Konu bir yönüyle de ‘içtenlik’le doğrudan ilişkili bir konudur elbette … Bir iş, ne kadar içtenlikle ve sevgiyle yapılıyor ve buna ne kadar çok insan inanıyorsa, gönüllü katılım da, katılım coşkusu da o kadar artar, katılımcı-demokratik yönetimin güzelliğine de bir o kadar yakınlaşılmış olur. Aksi takdirde, ülkemizdeki gibi vekaletçi model ‘parlamento’ düzeyinden ‘tek adam’a kadar düşecek, yani dibe vuracaktır. Tam bu noktada elbette yeniden bir ‘yukarıya sıçrama’ olanaklıdır. Ancak bunun beklenmemesi, örgütlenmesi gerekir.
Yerel yönetimlerine sol, sosyal demokrat, sosyalist adayları seçen kentlerimizde bu adımlar zaman yitirilmeksizin atılmalı, bu anlamda yüksek tempolu çalışma arzusu içindeki liyakat sahibi görevlilerle gönüllüleri buluşturacak projeler peş peşe üretilip yaşama geçirilmelidir.
Bu anlamda, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce üretilen ve geçen hafta sonunda uygulanmaya başlanan “İzmir’e toz kondurmuyoruz” başlıklı temizlik seferberliği, iyi bir örnek oluşturuyor diye düşünüyorum.
#ÇiçekGibiİzmir
İlk adımda İzmir’in 11 ilçesinde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce 3 Ağustos’ta başlatılan temizlik seferberliğinin her hafta cumartesi günü farklı bir mahallede sürdürüleceği bildirildi.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer başta olmak üzere, ilçe belediye başkanları, sivil toplum örgütlerinden yurttaşlar, gönüllüler ve İzmirlilerin katıldığı temizlik çalışmaları belediye ekiplerinin desteğiyle gerçekleştiriliyor. Çalışma kapsamında yol ve kaldırımlar süpürülüyor, yollar yıkanıyor, çöpler toplanıyor.
Her hafta cumartesi günü ilçelerin bir başka mahallesinde kampanya sürdürülecek. Mahalle isimleri hem afişlerle hem de İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin sosyal medya hesaplarından duyurulacak. İtfaiye Daire Başkanlığı’na bağlı sualtı dalgıç ekipleri de Cumhuriyet meydanında deniz dibinde temizlik çalışması yapacak. Deniz süpürgeleri ve kıyıdan çöp toplama ekipleri de temiz bir körfez için yaptıkları rutin temizliği sürdürecekler.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, etkinlikle ilgili olarak yaptığı çağrıda, “İzmir evimiz. İzmir’in sokakları evimizin koridoru. İzmir’in parkları evimizin balkonu. Nasıl evimizi temiz tutuyorsak, kentimizi de temiz tutacağız. Temizliğe herkes katılsın istiyoruz. Dünyanın en güzel kentlerinden biri olduğu iddiasını taşıyorsanız temiz olmak zorundasınız. Yere izmarit atmamalı, çöpleri ayrıştırmalıyız. Amacımız sadece mıntıka temizliği yapmak, çöp toplamak değil; bu kültürü, farkındalığı kentimizde oluşturmak. Belediye çalışanları, gönüllüler, çocuklar, kadınlar, sivil toplum kuruluşları 3 Ağustos’tan itibaren her cumartesi İzmir’in sokaklarında olacak ve şehrimizi daha temiz yapmak için birlikte çalışacağız” dedi.