A. Kemal KAŞKAR –
Milas İkizköy, Çamköy, Karacahisar köylerinden ve Yatağan Turgut’tan vatandaşlarımız, kömür sahalarının genişletilmesi yönündeki çalışmalar yüzünden yerlerini yurtlarını terk etmek zorunda kalmamak için başlattıkları ve Muğla Çevre Platformu tarafından da desteklenen mücadelede geçen hafta TBMM’nde seslerini duyurmaya çalıştılar.
Vatandaşlar, konuyla ilgili olarak topladıkları imzaları, gereği için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli ile Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya; ayrıca bilgi için de AK Parti, CHP, HDP, MHP ve İYİ Parti Grup Başkan Vekilliklerine sundular.
TBMM’deki temasları gerçekleştiren heyet içinde Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) temsilcileri de yer alırken, konuyla ilgili olarak MUÇEP’ten bir açıklama yapıldı.
Bu haftaki BAKTIKÇA’yı; haber metinlerine sığmayan bu açıklama ile Cumhurbaşkanı, Bakanlar ve TBMM’deki Siyasi Partilerin Grup Başkan Vekilliklerine iletilen imza kampanyası metnine ayırdım …
MUÇEP Basın Açıklaması
Muğla ili, tarımsal ürünlerinin çeşitliliği ile dikkati çeker. Zeytin, narenciye, seracılık, nar, domates, badem ve limonda Türkiye’nin önemli bir tarımsal üretim alanıdır. Küçükbaş, büyükbaş ve kanatlı hayvancılığın yanı sıra Muğla, Türkiye’de arıcılığın en önemli merkezlerinden biridir. Yörede hem çiçek hem de çam balı üretimi yapılmaktadır. Türkiye’de üretilen balın % 16’sı Muğla’da elde edilmektedir. 829 bin hektar orman alanı ile Türkiye’de en fazla ormanlık alanın bulunduğu 4. ildir. Muğla’nın % 65.5’i ormanlarla kaplıdır. Muğla, coğrafi konumu, arkeolojik cazibesi, güneşi, denizi, turizmi, yamaç paraşütü, kış sporları, sağlığa uygun bitki örtüsü ile yurt içinde ve yurtdışında yaşam olanakları ile ilgi odağı olan, 1960’lı yıllardan bu yana göç alması ile ön plana çıkan cennet köşelerimizden biridir.
Dünya, insan faaliyetlerinden kaynaklı iklim krizinin bütün gezegenin geleceğini yok etme noktasına geldiğini konuşup tartışıyor. Aynı zamanda, görülmemiş sıcaklık ve yağışlar, buzulların erimesi gibi değişik biçimlerde, bu krizin somut sonuçlarıyla her gün karşılaştığımız bir süreci yaşıyoruz. İklim krizinin küresel düzeyde birincil derecede suçlusu ise fosil yakıt kullanımı, en başta da kömüre dayalı enerji üretimidir.
Meramımız, herkesin bildiği bu genel sorunları, bu gerçekleri bir kez daha burada dillendirmek değil.
Kömür madenciliğinin ve termik santrallerin ekolojik, toplumsal ve ekonomik sonuçlarını çok çeşitli yönleriyle somut olarak yaşıyoruz.
Yüz yüze olduğumuz vahim durumu, derdimizi, bu politikalara yön veren, egemenliğimizin temsilcisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne anlatmaya çalışıyoruz.
Yapılan araştırmalara göre, Muğla, dünyadaki havası en kirli 10 şehirden biri. Üstelik bu durum 35 yılı aşan bir zamandır sürüyor. Bu süreçte, mahkemeler, Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy (Gökova) termik santrallerinin çevreye ve halkın sağlığına verdikleri zarar nedeniyle kapatılması gerektiğini kesinleşen kararlarla tespit etti. Bu yargı kararlarının uygulanmaması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde görülen davada Türkiye 2005 yılında mahkum oldu. AİHM, santrallerin kapatılması gerektiğine hükmetti. Ancak bu uluslararası mahkeme kararı da uygulanmadı.
Yarattığı bütün olumsuz sonuçlar ortadayken, eski teknolojili ve emeklilik yaşı gelmiş Muğla’daki bu üç santral ve bu santrallere yakıt sağlayan linyit sahaları 2014 yılında halka hiçbir şekilde danışılmadan özelleştirildi, çevresel etki değerlendirmesi yapılmadan en az 25 yıl daha çalışmalarının önü açıldı.
Ülkemizin yüzünü kızartan bu ayıba artık son verilmesi gerekiyor.
Uzmanların uzun araştırma ve incelemeleri sonucunda düzenlenen ‘Kömürün Gerçek Bedeli-Muğla Raporu’na göre, Muğla’daki santrallerden kaynaklanan kirli havanın, sadece Yatağan’ı, Milas’ı değil, tüm ilimizi, ülkemizi, hatta Yunanistan, Mısır, Filistin, İsrail gibi komşu ülkeleri, oralarda yaşayanları da etkilediği bilim insanları tarafından ortaya kondu.
Yapılan çalışmalar, 35 yılda üç santralden kaynaklanan hava kirliliğinin, geniş bir coğrafyada 45 binin üzerinde insanın erken yaşta ölümünden sorumlu olduğunu gösteriyor. Özelleştirme sonrası santraller ve madenler kâr uğruna 25-30 yıl daha çalıştırılırsa, Muğla’da yaşanan felaket kat be kat büyüyecek. İleri teknolojik çevre yatırımları yapılsa bile yılda iki yüz civarında insanımızın ölmesine yol açmaya devam edecek. Son 35 yılda bölgedeki hemen her haneye giren kanser, solunum yolları ve kalp-damar hastalıkları daha da yaygınlaşacak. Çocuklarımızı daha doğmadan sağlığından eden genetik ve gelişimsel hastalıklar daha da artacak.
Tehlike, havamızın kirlenmesi ile sınırlı kalmıyor. Ormanlarımız, tarım arazilerimiz, yakın gelecekte en değerli ve kısıtlı kaynak haline geleceği kuşku götürmeyen suyumuz da artık katlanılamaz düzeyde kirleniyor, yok oluyor.
Şu ana kadar 7.000 hektarlık alanda yapılan açık ocak linyit madenciliği yüzünden binlerce hektar orman yok edildi. Engel olunmazsa, birkaç ay içinde İkizköy-Çamköy-Karacahisar köylerimizin ortasındaki 90 hektarlık yaşlı bir doğal kızılçam ormanı daha pek yakında yok olacak.
Bugüne kadar toplam sekiz köyümüz yok oldu, binlerce köylümüz yerinden oldu, mecburen şehre göç etti. Bunların bazıları birden fazla kez taşındı.
Şimdi de burada toplanan hemşerilerimizin köyleri, zeytinlikleri, tarlaları-bahçeleri; dolayısıyla, geçimleri, hayatları, geçmişleri, kamulaştırma ile yok olma tehdidi altında. En yakın zamanda Milas’ın Çamköy, İkizköy ve Karacahisar; Yatağan’ın Turgut köyleri yok olacak.
Biz Muğlalılar, artık, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyecek halde olmadığımızı biliyoruz. Kömür maden sahaları büyüdükçe, İkizköy, Karacahisar, Çamköy çevresindeki su kaynaklarının yok olduğunu; devasa miktarlarda suyun santraller tarafından tüketildiğini biliyoruz. Bu gidişe dur denmezse, yakın gelecekte Bodrum’un, Güllük’ün, Milas havaalanının ve çevresinin su sıkıntısı yaşayacağı, tarım ve kentsel kullanım için su bulamayacağımız ortada.
İklim krizinin getireceği su kıtlığı riski de hesaba katıldığında, bunun sürdürülemez olduğuna şüphe yok.
Cennet ilimiz Muğla’nın tarihi varlıkları ve doğal güzellikleriyle turizm; zeytin ve çam balı başta, her türlü ürünün yetişebildiği iklimiyle tarım ve hayvancılık potansiyeline sahip olduğunu; zehir solumaya, hastalanmaya, geleceğimizin yok olmasına mahkum olmadığımızı biliyoruz. Sadece bunu yapacak bir anlayışa, iradeye, planlamaya ihtiyaç duyduğumuzu düşünüyoruz. Bu sadece bizim, Muğlalıların değil tüm ülkenin yararına olacak, bunun da farkındayız.
Buradan tüm milletvekillerimize, yöneticilere, karar vericilere sesleniyoruz. Hayatımızın söndürülmesine, köylerimizin yok edilmesine, arazilerimizin kamulaştırılmasına katlanacak gücümüz yok. Üstelik buna mecbur ve mahkum değiliz.
Hayatlarımızı söndüren, geleceğimizi karartan gidişata artık dur denmek zorunda. Çocuklarımızın temiz hava soluma, yeşillik içinde büyüme, köylerimizi, tarımı, yaşam biçimlerini ve kültürlerini sürdürme haklarını ellerinden almayın!
Paris İklim Anlaşması’nı onaylamayan tek OECD üyesi ülkenin yurttaşları olarak devletimizi, ekonomi, çevre, sağlık gibi çok çeşitli yönlerden ülkemiz, insanımız yararına olmayan kömüre dayalı enerji üretim politikasından vazgeçmeye çağırıyoruz. Ekonomik açıdan bakıldığında, kârlı olmayan, kamu destekleriyle ayakta kalmaya devam eden enerji üretim şirketleriyle yüz yüzeyiz. Bu sektörde yer alan şirketler, ülkemizin en yüksek borçluluk oranına sahip, iflasın eşiğine gelmiş şirketler. Kamunun, hepimizin kaynaklarını bu şirketleri ayakta tutmaya harcamayın.
Oysa artık Türkiye’nin bu termik santrallerden üretilen elektriğe ihtiyacı yok. Resmi haber kuruluşu olan Anadolu Ajansı, elektrik arzında fazlalık olduğunu belirten bir haberi çok yakın zamanda yayınladı.
Türkiye tükettiği elektriğin iki katını üretebilecek kurulu güce sahip.
Bu koşullarda, termik santralleri çalıştırmaya, kömür madenlerini genişletmeye devam edip, hesaba katılmayan yaşamsal bedellerini, yöre insanının geçimiyle, sağlığıyla, canıyla ödemesine daha fazla göz yummayın.
Düşük kalorili kömürle enerji üretimini bırakıp; rüzgar, güneş ve diğer alternatif enerji üretimine planlı bir şekilde geçiş yapmamız gerekiyor.
Termik santralleri kapatın; kömür yerin altında, köylerimiz bize, Muğlamız cennet kalsın.
Köylerinin kömür ocağı olmaması için mücadele eden ve “Burada doğdum; anamın, babamın, atalarımın mezarı şurada” diyebilmek ve doğdukları, doydukları verimli toprakları, cennet doğayı, atalarından kalan emaneti bozmadan çocuklarına devretmek isteyen Milas’ın İkizköy, Karacahisar köyleri ile Yatağan Turgut’tan yurttaşlar:
“Tüm halkımız, hatta tüm insanlık için de doğamızı korumak istiyoruz!”
Sizlere, Muğla’nın Milas ilçesi İkizköy, Karacahisar ve Yatağan ilçesi Turgut mahallelerinin halkı olarak sesimizi ulaştırmaya çalışıyoruz. Bizler zeytincilik, arıcılık, sebze-meyve ve süt ürünleri üretimi ile geçimini topraktan sağlayan, çalışmayı, üretmeyi ve yurdunu seven sade yurttaşlar olarak başımızdaki kömür belasına karşı desteğinizi istiyoruz.
Ormanları, denizi, tüm doğasıyla, tarihi, kültürü, tarımı ve turizmiyle ülkemizin gözbebeği Cennet Muğlamızda, 40 yıldır elektrik üretimi için kömür çıkarılıyor, üç büyük termik santral çalıştırılıyor. Bu 40 yılda kömürün toprağımızı, suyumuzu, havamızı nasıl kirlettiğini; bitkilerimizi, hayvanlarımızı nasıl hasta ettiğini; insanlarımızın sağlığını nasıl bozduğunu, bizi nasıl genç yaşta ölüme götürdüğünü bizzat gördük ve yaşadık.
Yok edilen sadece bugünümüz ve geleceğimiz de değil; binlerce yıldır bu topraklarda var olmuş sayısız uygarlık, kültürümüz, geçmişimiz, atalarımızın mirasları da yok ediliyor. Bu gidişle “Burada doğdum; anamın, babamın, atalarımın mezarı şurada” diyebilecek bir köyümüz kalmayacak.
40 yılda 8 köyümüzü yutan linyit madeni ocakları şimdi bizim köylerimizin sınırında. Şimdi bizden, çocuğumuz gibi baktığımız zeytinliklerimizi, suyunu içtiğimiz, bin bir emekle ekip biçtiğimiz, bize verdikleri ile çocuklarımızı büyütüp okuttuğumuz topraklarımızı şirkete satmamız, madene bırakıp, köylerimizi terk etmemiz isteniyor. Bir yandan da kanuna göre yasak olmasına rağmen zeytinlikler yok ediliyor.
Oysa bizler, doğduğumuz, doyduğumuz bu verimli toprakları, bu cennet doğayı, atalarımızdan bize bırakılan emaneti bozmadan çocuklarımıza devretmek istiyoruz!
Feryadımız sadece kendimiz için değil. Zeytinimizi, zeytinyağımızı, balımızı, peynirimizi, çeşit çeşit otlarımızı alıp yiyen, pınarlarımızdan akan tertemiz suyu içen, çam ormanlarımızın sağladığı mis gibi havayı soluyanlar için, tüm halkımız, hatta tüm insanlık için de doğamızı korumak istiyoruz. Zengin tarihi ve doğal varlıklarımızı, ülkemizin ve dünyanın farklı köşelerinden gelen milyonlarca misafirimizle paylaşmaya devam edebilmek istiyoruz.
Biliyoruz ki artık bu çağda enerji için kömürün karasına muhtaç değiliz. İnsanın ve doğanın sağlığını bozmadan hepimize yetecek enerjiyi üretmek mümkün.
Yerimizi yurdumuzu terk etmeden, doğa ile uyumlu, sağlıklı, adil, refah içinde ve güvenli bir gelecek kurabiliriz.
Devletin en üst düzey temsilcileri olarak sizlerden de bu güzel geleceği hep birlikte kurabilmek için öncülük bekliyoruz. Halkın sağlığına, yaşamına, geçmişine, kültürüne, geçimlik işine, gıdamıza, suyumuza ağır bedeller ödeten kömüre artık destek vermeyin. Şirketler adına kamulaştırma yapmayın. Gerçek kamu yararı için, bu verimli toprakları, su varlıklarını, ormanları, değerli yaşam alanlarımızı korumamıza destek verin! Santralleri ve kömür madenlerini işleten şirketlerin hukuk tanımaz biçimde zeytinlikleri yok ederek sürdürdükleri maden işletmeciliğini durdurun.
Artık kömür yerin altında, geleceğimiz köylerimizde kalsın.
Cennetimizi hep birlikte koruyalım, köylerimiz ve Muğlamız Cennet Kalsın.
Gereğini saygılarımızla arz ederiz.
Milas İkizköy, Karacahisar ve Yatağan Turgut Köylüleri
Marifet
Bedri Rahmi EYÜBOĞLU –
Marifet hiç ezilmemek bu dünyada
Ama biçimine getirip ezerlerse
Güzel kokmak
Kekik misali
Lavanta çiçeği misali
Fesleğen misali
Itır misali
İsâ misali
Yunus misali
Tonguç misali
Nâzım misali