BAKTIKÇA / A. Kemal KAŞKAR –
Bu hafta hepbirlikte ‘koronavirüs ile imtihanımız’a bakalım istedim.
Öncelikle, ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Modeli’nin salgınla mücadelede de çok kötü bir sınav verdiği, nerelere nerelere paralar saçılırken salgına karşı önlemlerin bir türlü yeterince alınamıyor olmasına bir iki tepki cümlesi kurmalıyım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, en son alınan önlemlerle ilgili olarak 30 Kasım akşam saatlerinde yaptığı açıklamadan derlediğim özet şöyle:
… Hafta içi her gün 21 ile 05 saatleri arasında ve hafta sonlarında Cuma akşamı 21’den Pazartesi sabahı 05’e kadar sokağa çıkma kısıtlaması uygulanacak. Üretim, tedarik, lojistik, sağlık, tarım, orman gibi genelgede yer alacak sektörler ile market, bakkal, kasap, manav gibi işletmeler ile evlere paket hizmeti veren yerler, belirlenecek saatler çerçevesinde hafta sonu kısıtlamasının dışında kalacak. Restoranlar paket servis haricinde hizmet veremeyecek. Daha önceki genelgelerde belirtilen istisnalar hariç 65 yaş üstü ve 20 yaş altı toplu taşıma araçlarını kullanamayacak …
Erdoğan, aynı açıklamada, artık ‘olmazsa olmaz’laşmış ‘en az 14 günlük kapanma’ adımının atılmamasının nedenini şöyle dile getirmiş:
“Sağlık krizini topyekûn bir ekonomik ve sosyal krize dönüştürmemek için adımları dikkatli atıyor, hem halkımızın sağlığını en üst düzeyde korumayı hem de üretimi, ticareti, istihdamı, eğitimi, sosyal hayatı sürdürmeyi birlikte sağlayacak yöntemler bulmaya çalışıyoruz.”
Elbette bu ‘tanıdık/bildik izahat’ın doğal sonucu, ‘etkili kapanma önlemleri’nin bir türlü alınamaması yüzünden tek tek her bir sevgili vatandaşımızın ‘yaşam hakkı’ ihlal edilmiş oluyor ve bu da haklı olarak tepkilerin giderek büyümesine yol açıyor.
“İtibardan tasarruf olunmaz” dene dene getirildiğimiz şu yere, düşürüldüğümüz hallere bir bakın Allah aşkına! Oysa ki tam da şu günlerde, en başta tasarruf edilmesi gereken yerlerde yaşayıp kıllarını kıpırdatmayanlara sormak isterim:
Para kazanabilmek için her gün her gün çalışmak zorunda olan, eğer ki çalışmazlarsa kıyıda köşede bir günlük bile birikimleri olmadığı için ‘kelle koltukta virüse teslim edilen’ sevgili vatandaşlarıma bir türlü ‘destek olunmaz’ken; bu insanlarımıza, o olmazsa yaşayamayacakları destek bir türlü yapılmazken, en başta siz, örneğin hiç maaş almasanız da yaşamını sürdürebilecek olanlar neden halâ maaşlarınızı zamlandıra ballandıra alırsınız ki? Halâ daha köprülerin, şehir hastanelerinin, otoyolların ‘taahhüt edilmiş müşteri sayıları’ üzerinden, üstelik ‘yükselen dolar’ değeri ile çarpıla çarpıla yapılan ödemeleri neden sürdürülür ki? Neden!
Ülkemin sevgili muhalefet edenlerinin aylarcadır bağır çağır gündemde tutmaya çalıştıkları ‘tam kapanma ihtiyacı’ halâ daha ‘bir ihtimal’ olarak dillerimizde … Koronavirüs salgını ile mücadeledeki yeri, mana ve ehemmiyeti (danışılası mı yoksa ‘birinci derecede hesap sorulası’ mı) karmakarışıklaştırılmış durumdaki ‘Bilim Kurulu’nun ve hatta Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın, bilebildiğimiz kadarıyla, sadece ve sadece ‘tavsiye’ olarak Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın takdirlerine sundukları önerilerinden hareketle, ucundan – kıyısından kesile kırpıla bi’kaç bi’şeyler uygulanarak günler boşa harcanıp gitti gidiyor. (Siyasetin içindeki Bakan Koca dışında sürece dahil edilmiş bilim insanları ‘yapılması gereken’i çok net ifade ediyorlardır diye düşünüyorum. Aksi durum, bu insanları ‘bilim dışı’na çıkarır, hatta savurur. Tam da bu noktada şuna dikkat çekmeliyim: ‘Yapılması gerekeni yapamayan siyasetçi’nin durumunu anlayışla karşılamak olamaz bilim insanlarının işi … Bu insanlar ‘bilimsel duruş’larıyla insan yaşamını öncelemeyeceklerse, ‘Bilim Kurulu’ olmalarına, ötesi bir ‘Bilim Kurulu’ oluşturulmasına ne gerek var ki!)
Keşke harcanıp giden sadece günler olsa(ydı) … Sevgili vatandaşlarımız ölüyor! Ö-lü-yo-ruz!
Bu arada sağlık emekçileri: “Ölüyoruz! Tükeniyoruz!” diye adeta çığlık çığlığalar. Yüzlerce sağlık emekçimizi kaybettik! Yüzlercesi kovit-19’un pençesinde, karantinada! Ve vaka sayısı kontrolden çıkmış yükselip duruyor.
İktidar sahipleri daha ne bekliyor? Topyekün bir insan kırımı yaşanmasını mı?
Sorumluluktan kaçamak cümleler kurup kaçabilecekleri bir yer kaldı mı, var mı?
“Vatandaşlar uymuyorlar” deyip durup gerekeni yapmamakta ısrar ettiğiniz sürece ölümler artıyor işte, görmüyor musunuz! Öyleyse daha ne bekliyorsunuz? Hep birlikte, 83 milyon çıksak meydanlara ve “kabahat bizde!” diye bağırsak, yitirmekte olduğumuz canlarımız için ne değişecek söylesenize!
Ama elbette sevgili vatandaşlarımızın da bir türlü yeterince yapmadığı, kimbilir belki de yeterince anlayamadığı birçok şeyler, dolayısıyla bir türlü üstesinden gelemediğimiz kocaman bir sorunumuz da var!
Konunun bu yönüne de dikkat çekmeden geçmek olmaz.
Halâ daha, yaşıyor olduğumuzun açıkça bir ölüm-kalım meselesi olduğunu bir türlü yeterince fark edebilmiş, görebilmiş değiliz, ne yazık ki … (Böyle bir şeyin mümkün olabilmesine şaşarak ve elbette çok üzülerek yazıyorum bunları …)
Bu konuda, ilçemizde sağlık camiası içinden iki değerli arkadaşımızın dikkat çeken eleştiri-uyarı paylaşımlarını dikkatlerinize sunmak istedim bugün ayrıca … Biri Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Ümit Özbek’in, diğeri ise Eczacı Meryem Karadeniz’den …
Daha fazla bi’şeyler yapmalıyız … Hem iktidar sahipleri ve elbette hem de vatandaşlar olarak hepimiz …
Dr. Özbek’ten, ‘virüsü dikkate almayanlar’a mesaj var!
İlçemiz Milas’ta da son haftalarda tırmanışa geçen Covid-19 vakaları ve riski konusunda, yetkililer uyarılarda bulunup neredeyse her gün salgına karşı önlemlerle ilgili denetimler yapılırken, mücadelenin en ön safında yer alan sağlık emekçilerinden de eleştiri, öneri ve uyarılar içeren açıklamalar geliyor.
Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doktor Ümit Özbek de bu anlamda, sosyal medya hesabından çok değerli, önemli bir paylaşımda bulundu …
“Ben, virüsü dikkate almayanlara söylüyorum …”
İyi akşamlar dostlar. Biraz önce Milas İzan Hastanesi Başhekimi sevgili dostum, arkadaşım Dr. İbrahim Özman’ın yazısını okudum. Şimdi ben başka bir pencereden Covid-19 ile ilgili bilgi aktaracağım. Mart 2020’de başlayan pandemi ile birlikte dünya corona virüsünü tanımaya başladı. Kimisi bu virüsün laboratuarda üretildiğini belirtti. Kimisi böyle bir şey olmadığını belirtti. Şöyle veya böyle nasıl ortaya çıkmış olsa da karşımızda yeni tanınmış ve özellikleri yeni yeni tespit edilmeye başlanan ve halâ birçok bilinmeyeni bulunan bir virüs hastalığı ile karşı karşıyayız.
Bu virüsün ne olduğunu belki medyada takip ediyorsunuzdur. Ben, virüsü dikkate almayanlara söylüyorum. Çünkü bu kişiler sayesinde maalesef sağlık personeli risk altında. Hastanelerde artık son zamanlarda büyük bir yığılma var. Bakın dostlar, bu virüs şimdiye kadar görmediğimiz, diğer virüslerden farklı olarak özellikle akciğer damarlarında tıkanıklıklara yol açıyor. Akciğerde ‘pnomoni’’ye (zatürre) sebep oluyor. Kalp kası iltihabı yapıyor. Beyin fonksiyonlarını etkiliyor. Yapılan çalışmalarda görülmüş ki hastalığı semptomsuz geçirenlerin % 12’sinde dahi psikiyatrik bozukluklar yapmış. Ölüm nedeni daha çok akciğer, damar tıkanıklığı ve zatürre. Ancak geç dönemde kalp krizi dahi tespit edildi. Özellikle erkeklerde spermler incelenmiş ve sayı eksiklikleri veya fonksiyon bozuklukları yaptığı tespit edilmiş.
Sonuç olarak hastalık belki gençlerde semptomsuz ya da hafif olgu şeklinde geçiyor olabilir. Ama bu gençler farkında olmadan virüsü evine taşıyorlar ve ev halkına bulaştırıyorlar. İşte sıkıntı bu orta-ileri yaş grubunda ortaya çıkıyor. Bugün için yüzde yüz bu virüse etkili ilaç yok. DSÖ’nün önerdiği şekilde tedavi uygulanıyor.
Şimdi size soruyorum (daha önce de yazdım): Böyle yaptığı hastalık tablosu belirsiz bir virüs ile tedbirleri bırakıp karşılaşmak mı yoksa tedbirlere riayet etmek mi?
Tedbir belli: MASKE, MESAFE, EL TEMİZLİĞİ.
Tercih sizin. Bu virüs bir gün etkisini yitirecek. O günler de gelecek. Tedbirlerimizi elden bırakmayalım. Böylece hastanelerin yükünü azaltalım. Sağlık camiasının karşı karşıya olduğu risk oranını azaltalım.
SAĞLIKLI VE GÜZEL COVİD’siz GÜNLERDE GÖRÜŞMEK DİLEĞİYLE.
Bir ‘Nöbetçi Eczacı’nın uyarıları:
“Bu sorumsuzluğa devam edersen seni tedavi edecek doktor bulamayacaksın!”
Kimileri olayın ciddiyetini yeterince fark edememiş olabilir belki ama eczacılar ve eczane çalışanları da bulaşma riskini en çok yaşayan sağlık çalışanları grubunun içindeler … Koronavirüs salgınında bugüne dek 25 eczacı ve 6 eczane çalışanının Covid-19 nedeniyle yaşamını yitirdiği belirtiliyor. Türk Eczacıları Birliği, eczanelerin yaygın ve etkili hizmet vermeye devam etmesi için gereken önlemlerin bir an önce alınmasını istiyor. Bu konuda büyük bir ‘farkındalık hareketi’ne ihtiyaç duyduğumuz kesin. İlçemizde Eczacılık yapan Sevgili Meryem Karadeniz, geçende ‘tuttuğu nöbet’ sırasında yaşananları – kendisine yaşatılanları kendine özgü anlatımıyla not etmiş ve sosyal medya hesabı üzerinden paylaşmış … ‘Farkındalık hareketi’ne katkısı olur umuduyla Karadeniz’in, “Nöbet raporu” başlığı ile yaptığı paylaşımı aynen aktarıyorum …
“Nöbet raporu”
1) İnsanlarımız ‘covid pozitif’liği o kadar özümsemiş ki, sıradan bir durum gibi, diğer hastalar gibi gelip eczanede bekleyip ilaç alabiliyorlar… Hiç mi yakının yok e insan evladı?
2) Hastaların bankaların kapısında üst üste binmesine eczanelerde alışık değildim, onu da gördüm, yerlere mesafe uyarı şeritleri çeksem, sözel uyarsam bile, covidli hastalarla iç içe olmak için yarıştılar.
3) Covid tedavisini kabul etmeyip ilacın yan etkilerini tartışacak kadar hepimiz doktor eczacı olmuşuz!
4) Nankör bir milletiz ki ABD bile favipiraviri ücretli olarak hastalara verirken, devlet siz iyi olun diye bu kadar pahalı bir ilacı size verirken, siz de azcık evinizde izole olmayı beceriverin ya, olimpiyatlık bir şey değil ki bu!
5) Sağlık sistemi çökmek üzere. Dün acil hizmeti sunmak üzere en az 5 uzman hekim daha çalıştı ve gece yarısına kadar reçete yazdılar, pcr aldılar. Üroloji doktorundan diş hekimine kadar herkes çalışırken bu sorumsuzluğa devam edersen seni tedavi edecek doktor bulamayacaksın!
6) En basitinden, 10 gün önce zeytinde gözüme yaprak girmesi nedeniyle göz hekimine başvurdum, kontrol zamanımda doktorum covid sebebiyle karantinaya alındığı için tedavi sürem uzadı, bu en küçük örnek…
7) Ücretli alınamayacak ilaçlar için polemiğe girmek ve ‘başka eczanelerden alıyorum ücretli’ demek artık bayatladı, ha gerçekten alabiliyorlarsa o meslektaşıma da Allah versin…
8) Şu andaki hastalık semptomlarını iş ve sosyal kaygılar ile saklayan, eczaneden alacağı 2-3 ilaçla geçiştireceğini düşünen vatandaş sende çok ağır olmayabilir ama sen virüs yayıcısısın ve herkesi enfekte ediyorsun!
9) Covid öncesi en ufak bir şeyde doktora giden millet, şimdi covid belirtileri olmasına rağmen gitmiyor, kötüleşince gidiyor! Bu neyin kafası anlatsanıza!
10) Pcr testim negatif diye elini kolunu sallayarak gezemezsin efem, testin duyarlılığı ve zamanı sonucu etkiler, yani sen gerçekten de negatif misin acaba? İzole ol!
11) Empati yapmadığımız her gün daha da kötüye gideceğiz, kendine gel millet yoksa iş işten geçince kendine gelsen de faydası olmayacak!
“Ahmet Çavuş sen de dur!”
Bilinen fıkradır. Komutan, kıt’asındaki Ahmet Çavuş’u durdurabilmek için, “Kıt’a dur!” dedikten sonra özel olarak bir de “Ahmet Çavuş sen de dur!” dermiş. Bu fıkrada güldüren şey: Ahmet Çavuş’un, kendisini bir türlü “Kıt’anın bir parçası” olarak algılayamamasıdır. Böylesi hallere güler dururuz ama günlük yaşamda benzer – benzemez bir dolu ‘eksik algı – üzerimize alınmama’ haliyle malûl yaşarız …
Bu konuda, Covid 19 ile mücadeledeki hallerimizden birçok örnek bulabiliriz. Bir adım önce ağzımızı doldura doldura eleştirdiğimiz şeyleri iki adım sonra rahatlıkla yapabiliyoruz. Televizyon ekranı karşısına geçip kamusal alanlardaki kalabalıklara tepki gösterenler, haberler bittikten sonra rahatlıkla ‘komşu – akraba ziyareti’ne gidebiliyor ya da böylesi ziyaretleri kabul edebiliyorlar. Birilerinin onlara da ‘durun’ demesini bekliyorlar. Öyle ya, ‘kapalı mekan buluşmaları’nın, meydanlardaki kalabalıklar kadar, belki de daha fazla risk oluşturduğundan haberleri yok mu acaba? Böyle bir ‘habersizlik’ nasıl mümkün olabilir …
İşte, Tosya Kaymakamlığı, bu duruma son verebilmek için ‘ev ziyaretleri’ için de para cezası uygulamaya başlamış. Böylece ‘Ahmet Çavuşlar’a “durun!” demeye başlanmış …
Konuyla ilgili haber şöyle:
Tosya’da ev ziyaretleri yasak: Cezası 3 bin 150 lira
Kastamonu’nun Tosya ilçesinde İlçe Umumi Hıfzıssıhha Kurulu aile ve akraba ziyaretlerini yasakladı. Hem misafire hem de misafiri kabul eden ev sahibine ayrı ayrı 3 bin 150 TL idari para cezasının uygulanacağını açıklayan Tosya Kaymakamı Deniz Pişkin, konuyla ilgili yazılı açıklamasında, “Tosya Umumi Hıfzıssıhha Kurulunca alacağımız karar doğrultusunda, 30 Kasım 2020 tarihinden itibaren, tüm ilçe genelinde aile, akraba ve hane ziyaretlerini yasaklıyoruz. Lütfen cezadan sakınmak için değil, hassaten kendinizin ve sevdiklerinizin sağlığını korumak için kimsenin evine misafir olmayın, evinize misafir kabul etmeyin, mecbur kalmadıkça dışarıya da çıkmayın” dedi. (Gazete Duvar)