A. Kemal KAŞKAR –
‘Boğa Yokuşu’nu, ‘bölünmüş yol’ haline getirilmeden önce, araç sollamanın çok riskli olduğu bir yol olarak anımsarım daha çok. Dolayısıyla, ‘bir an önce Tuzabat’a varma’ ya da ‘Milas ovasına inme’ istekleriyle özetleyebileceğim bir hatırası vardır bende. Ufak bir sabırsızlığın büyük kazalara sebep olduğu bu yokuş, tarih içinde -geçen yüzyılın başlarında, özellikle bölgemizde İtalyan işgalleriyle oluşan koşullarda artan- ‘eşkiyalık faaliyetleri’ne de sahne olmuş çokça … Böyle böyle geçen yıllar içinde soygun-yağma-insan kaçırma olaylarıyla ve ille de kazalarla anılır olmuş bir uzun yokuştur Boğa Yokuşu. Adını da, her bakımdan ‘çok zorlu bir yokuş’ olmaklığından ötürü almış …
Milas – Yatağan yolunun ilk kilometrelerinde aşılması gereken bu yokuş yaklaşık 10 yıldır hemen hemen tümüyle virajlardan arındırılmış bir ‘bölünmüş yol’ olarak araç trafiği bakımından çok daha güvenli. Asayiş sorunu olarak adlandırabileceğimiz başlık altında ise, kolayca tahmin edilebileceği gibi herhangi bir sorun yok, yani geçen yüzyılın ilk çeyreğinden bu yana Boğa Yokuşu’nda asayiş çok büyük ölçüde berkemal …
‘Boğa Yokuşu’nda kısacık bir mola vesilesi
Boğa Yokuşu’nda Yatağan’a doğru seyir halindeyken yolun sağ kenarında bir tabela dikkat çekiyor:
“Tarihi Taşkemer Köprüsü”.
Bu köprü, ‘eski yol’dan da önceki, -ulaşımın at, eşek sırtında, nakliyenin de deve kervanlarıyla yapılmaya devam edildiği- dönemde kullanılan ‘daha eski yol’ üzerindeki bir küçücük köprücük.
Köprü üzerindeki ‘Ulaştırma Bakanlığı Karayolları Genel Müdürlüğü’ imzalı kitabede şu açıklama yapılmış:
“Tarihi Taş Kemer
Geç Osmanlı döneminde, 1919-1921 tarihleri arasında İtalyanlar tarafından inşa edilmiştir. Yuvarlak kemerli, tek gözlü köprünün genişliği 6.05 metre, boyu 12.98 metredir. 2018 – 2019 tarihleri arasında Karayolları 2. Bölge Müdürlüğü tarafından onarılmıştır.”
Buna ‘onarmak’tan ziyade ‘yeniden yapmak’ demek daha doğru olur gibi ya, neyse konumuz bu değil … Konumuz ya da daha doğrusu sorunumuz, köprünün orta yerinde ateş yakılmış olmasıdır örneğin!
Bazılarımız kendilerinde böyle bir hakkı nasıl görebiliyor! Bu nasıl da haddini bilmez bir “özgürlük”tür(!)?
Bu vesileyle “yoldan çıkmış”ken, eski yol üzerinde biraz ilerleyince, yeni Boğa Yokuşu ve kısmen de Milas manzaralı bir noktada mola verilebilir … Ama bu mola yerinde de benzeri bir sorun var …
Böylesi güzelliklerimizi nasıl kullandığımıza, daha doğru bir yazışla nasıl da çirkinleştiriverdiğimize ilişkin aynı tablo hiç şaşırtıcı değil … Her yerde pet şişeler, ambalaj atıkları, cam şişe kırıkları ve hayatımıza yeni giren ‘maskeler’! … Bu çok büyük ayıptan bir türlü kurtaramıyoruz kendimizi. Nereye uğrasak atıklarımızla mahvediyoruz orayı burayı, doğayı … Zenginliklerimizi böyle böyle çirkinleştiriyoruz kolayca …
Yaptığımızdan çoktaaaan utanmamız gerekirdi diye düşünür yazarım yıllardır. Yıllardır böyle böyle haberler yaparım ama ne üzücü ki tablo değişmiyor bir türlü … Nedense, çok basit bir davranış özelliğini kazandıramıyoruz bazılarına … Ne iyi ve umut verici ki, 5 yaşındaki torunumuz Efe’nin de söylediği gibi: “Atıklarını, yanlarında getirdikleri torbada biriktirip kent merkezindeki bir çöp kutusuna atsınlar!”
…
Bunu yapabilme düzeyini bir yana bırakın, genellikle bira şişesi olmak üzere cam şişeleri kıra kıra ortalığı cehenneme çevirmeyi marifet sanıyorlar. Düzeysizliğin, düşüncesizliğin bu kadarına da gerçekten ‘pes’!
Geçip giden yıllardan bir şeyler beklemek yerine kendimize çekidüzen vermeyi denesek, örneğin doğayı hiç olmazsa böylesi yüklerle yormasak ne güzel olur … Böylece sadece doğaya değil, bu güzelim yerlerde diyelim ki kısacık bir çay molası vermek isteyenlere de saygı gösterilmiş olur … İyi olmaz mı!