Yekta KOPAN / Roman / Can Sanat Yayınları / 2018 / 142 sayfa
Ayşegül KAŞKAR
Yekta Kopan; yazar, seslendirme sanatçısı, program yapımcısı, sunucu.
1968’de doğdu. Öğrenim hayatı Ankara’da geçti. Televizyon ve radyolarda seslendirme yapmaya çocukluk yıllarında başladı. Aynı yıllarda çocuk programlarında sunuculuk ve oyunculuk da yaptı. 1989 yılında Hacettepe Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun oldu.
80’li yıllardan başlayarak öyküleri, şiirleri, deneme ve eleştiri yazıları çeşitli dergilerde yayınlandı. Özellikle ‘Hayalet Gemi’ dergisindeki çalışmalarıyla tanındı. İlk kitabı “Fildişi Karası” 2000 yılında okurla buluştu. “Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri” adlı kitabı 2002 Sait Faik Hikâye Armağanı’na, “Karbon Kopya” adlı kitabı 2007 Dünya Kitap Yılı Telif Kitabı Ödülü’ne, “Bir de Baktım Yoksun” adlı kitabı da 2010 Yunus Nadi Öykü Ödülü ile 2010 Haldun Taner Öykü Ödülü’ne değer bulundu. 2006 yılında İstanbul Uluslararası Tiyatro Festivali bünyesinde Tiyatro DOT tarafından sahnelenen ve bir Bülent Erkmen projesi olan İki Kişilik Bir Oyun’un metnini yazdı. Oyun Almanya, İtalya ve Hollanda’da sahnelendi. Şilili ressam Alex Pelayo tarafından resimlenen çocuk kitabı “Burun” 2009’da yayımlandı. Kitapları çeşitli dillere çevrildi. 2013 yılında “Aile Çay Bahçesi” adlı roman ve 2014’te “İki Şiirin Arasında” isimli öykü kitabını yazdı. 2000-2013 yılları arasında NTV’de yayınlanan günlük kültür sanat bülteni ‘Gece Gündüz’ün sunuculuğunu yaptı. 2013 yılında ArtıBir TV’de yapımcılığını da gerçekleştirdiği ‘Cumartesi’ adlı kültür sanat programını hazırladı. Aynı dönemde Radikal gazetesinde düzenli olarak yazan Kopan, bir yandan da YapımLab bünyesinde Yaratıcı Yazarlık dersleri verdi.
Son kitabı “Sakın Oraya Gitme” 2016’da raflara çıkan Yekta Kopan, bir YouTube platformunda “Yekta Kopan’la Noktalı Virgül” adlı kültür sanat programının yapımcılığını ve sunuculuğunu yürütüyor.
Yekta Kopan ayrıca, sesi Jim Carrey, Michael J. Fox, çizgi film karakteri Sylvester ve Buz Devri animasyon film karakteri Sid ile özdeşleşmiş bir seslendirmecidir.
Aile Çay Bahçesi …
Kitabın kahramanı Müzeyyen; kardeşi Çiğdem’i doğururken kaybettiği annesinin kuzusu, iki öksüzü büyüten babanesinin biriciği, hep uzak iki yabancı oldukları babasının ise …
“Kız kardeşimi hiç sevmedim. Doğacağını öğrendiğim günden beri. Aramıza katılacaktı… Böyle diyorlardı. Babanemin yılbaşında hediye ettiği örgü bebeğimle oynuyordum. Yünden saçlarına bakıp Sırma koymuştum adını; gözü düğme, burnu iplik Sırma. Bir tek, annemi üzmekten korkardım.
“Üzme beni kızım, zaten yeterince derdim var,” derdi. Dertliydi annem. Çok üzüldüğünde düşüp bayılıyordu.
…
“Gel kızım, otur şöyle,” dedi. Eliyle yanındaki mindere pat pat vurdu. Küçücüktü elleri. Çamaşır suyu kokardı. Bütün gün evi temizlerdi. Sabah erkenden kalkıp başlardı çalışmaya. Önce kahvaltıyı hazırlayacak. Kocasını işe, kızını okula gönderecek. Sonra bitmek bilmez temizliğe girişecek; odalar, banyo, tuvalet, camlar, kapılar, halılar, fayanslar… Günaşırı beyazları kaynatacak, renklileri soğuk sudan geçirecek. Arapsabunu. Çamaşır suyu. Sonra bir de soğan var, gözyaşlarıyla doğranan soğan. Öğleye ayrı yemek, akşama mutlaka üç çeşit; tencere-tava hep ayna gibi parlak olacak, baktı mı kendini görecek. Bir öğle kahvesi molası, belki en sevdiği komşusu Nezihe Teyze’yle yarım saatlik sohbet; konu belli, yemek tarifleri, ucuza açık deterjan satan yeni dükkân, aşağı mahalleye hafta başı gelecek hallacı kaçırma kaygısı, sonrası, hadi hadi kalk, işler bekler. Bir an dursa dengesini yitirip düşecekmişçesine çalışırdı annem. Pek dışarı çıkmazdı ama olur da bir yerlere gitmesi gerekirse aklı evde kalırdı.
Üçlü kanepede yan yana oturduk. Saçlarımı okşadı. Beyaz kurdelemi düzeltti.
“Sen artık kocaman kız oldun Müzeyyen,” dedi.
Biliyordum bunu. Büyümüştüm, kocaman kız olmuştum. Altı yaşındaydım. Bir tek Sırma kalmıştı çocukluğumdan, onunla da günde en fazla yarım saat oynuyordum. Hem öyle çocukça oyunlar değil. Okulda neler yaptığımı anlatıyordum bebeğime.
Erken başlamıştım okula, annem çok ısrar etmişti babama, bir an önce gönderelim diye. Masal kitaplarını teklemeden okuyordum, Sırma da sessizce dinliyordu. Annemin ayağının altında dolaşmıyordum o temizlik yaparken. Öğretmenim de çok seviyordu beni, en ön sırada oturtuyordu.
…
Derin bir nefes aldı annem. Sessizce bekledim.
“Abla olacaksın Müzeyyen. Sana bir kardeş geliyor.”
Neden?
Neden bir kardeşim olacaktı? Bu bizim ailemizdi. Annem vardı, babam vardı, bir de haftada üç-dört kere evimize gelen babaannem. O kadar. Üçü mü karar vermişti bir kardeşimin olmasına? Bana neden sormamışlardı? “İstemiyorum,” derdim en uslu halimle, yüzümü ekşitmeden söylerdim sorsalardı.
Neden?
…”