Çağla URAL / Roman / Destek Yayınları / 2018 / 495 sayfa
Ayşegül Şenay KAŞKAR –
Yeşim Çağla Ural 1970 yılında Almanya’da doğdu. İlköğrenimine Almanya’da başlayıp Türkiye’de devam etti. Marmara Üniversitesi İşletme Bölümü’nü, ardından da Marmara Üniversitesi Bankacılık Anabilim Dalı Yüksek Lisans programını bitirdi. Özel finans kurumları ve bankalarda çalıştı. Daha sonra eşi ile birlikte New York’a taşındı. Birleşmiş Milletler’de görev aldı. New York Üniversitesi’nde Finans piyasaları üzerine ve Baruch College’de Amerikan edebiyatı üzerine eğitim aldı.
2013 yılında Katherine Howe’un kitabı Galeyan’ı (The Physic Book of Deliverance Dane) Türkçe’ye çevirdi.
Şu an halen, eşi ve iki oğlu ile ABD’nin New Jersey Eyaletinde yaşamaktadır.
Kitapları: Galeyan, Sultanla Son Dans, Ve Müziğin Sustuğu An, Esir Şehirde Bir Kadın.
Bugün bir değişiklik yapalım ve Yazar kendi romanını tanıtsın dedim …
Birgün Gazetesi’nin 2018 Kasım ayında yaptığı söyleşide Yeşim Çağla Ural kitabını şöyle tanıtıyor…
“1920’li yıllar, gerçekten de yazılması, araştırılması zor bir dönem. Hem kaybedilen bir Dünya Savaşı ile başlayan işgal var, hem de yıkılan imparatorluk ile ortaya çıkan milliyetçilik var. Birdenbire yüzyıllardır uyum içinde yaşayan Müslüman Türkler ile Rumlar, Ermeniler, Kürtler ve diğer etnik gruplar, farklı amaçlar içinde buluyorlar kendilerini. Roman, geniş bir tarih yelpazesinde çok farklı millet ve etnik altyapıdan gelen karakterleri anlatıyor. Yazarken, tarihi olayları herhangi bir politik görüşten uzak, tarafsız, sadece bir aşk hikâyesinin parçası olarak aktarabilme konusunda endişem vardı. Romanda vermeye çalıştığım mesaj, hiç kimsenin mutlak olarak iyi veya kötü olmadığıdır. İyileri kötü olmaya iten nedenler her zaman olabilir, aynı şekilde kötü olanların da kendilerine göre haklı nedenleri vardır. Bu mesajı doğru verebilmiş olmayı ümit ediyorum.
Kitap, ülkenin işgal altında olduğu Kurtuluş Savaşı döneminde başlıyor. Genç bir kız olan Keriman’ın âşık olduğu Rum genci Hristo ile, o günkü şartlar altında birlikte olması neredeyse imkânsız. Keriman, içinde bulunduğu zor durumu bazı cesur kararlar alarak değiştirmeye çalışıyor ama ne yazık ki işler fazlasıyla çıkmaza giriyor. Keriman’ın duygularını yazarken ayrıca bir psikolojik okuma yapmadım. Ancak, bugün artık toplumumuzun gündemi farklı olsa da özellikle genç kızlarımızın halen benzer zor durumlarda kaldıklarını, baskılar, tabular ve kabul edilmesi zor şartlar altında çaresiz kararlar alabildiklerini medyadan duyuyor, okuyoruz. Ben de bu tür okumalardan faydalandım.
Araştırmalarımı yaparken, işgal yıllarında yolları İstanbul’da kesişen çok sayıda tarihi karakter olduğunu fark ettim. Bir İstanbullu olarak bu ilginç karakterleri hikâyeme katmak, onları okuyucularımla tanıştırmak istedim. Özellikle, Smirnov votkasının kurucusu Vlademir Smirnov, caz müziğini İstanbul’a tanıştıran zenci bir Rus olan Bruce Tomas ve Bolşevik Devrimi’nin önemli lideri Troçki’nin romana renk katacağını düşündüm. Bu isimlerin okuyucuda şaşkınlık ve heyecan yaratmasını bekliyordum, onların katkısıyla hikâyenin daha gerçekçi ve bir o kadar da sürprizlerle dolu hale geldiğini düşünüyorum.
Evet, işgal yıllarında ve Kurtuluş Savaşı yıllarında maalesef etnik köken ön plana çıkıyor. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu sadece Birinci Dünya Savaşı’nın yenilgisiyle kalmıyor, aynı zamanda etnik grupların bağımsızlık savaşı ile de mücadele ediyor. Böyle olunca eskiden uyum içinde yaşayan Müslüman, Rum, Ermeni, Kürt ve etnik gruplardan oluşan halk, birbirine düşman kesiliyor. Çok üzücü tabii, ancak olayları o dönemin şartları içinde anlamaya çalışmak lazım. Özelikle Türk ve Rum düşmanlığı öylesine artıyor ki, sonunda nüfus mübadelesine kadar gidiliyor. Bugün bile, koşullar farklı da olsa, halâ toplumumuzda değişik etnik, dini gruplara önyargının devam ettiğini düşünüyorum. Bu önyargı da maalesef insanların birbirlerine davranışlarını etkiliyor ve şekillendiriyor.
Hristo ve Keriman birbirlerini aslında çocukluklarından beri seviyorlar. İkisinin de fazlasıyla genç olmasından dolayı, duygularını biraz da daha yoğun, karşı konulamaz bir tutkuyla yaşıyorlar. Aşklarının imkânsız olması ve kavuşamamak onlar için bu aşkı daha güçlü, daha kutsal kılıyor ve aşkları bitmiyor. Günümüzde ilişkiler tabii bu kadar olanaksız değil. Hatta çoğunlukla fazla hızlı ilerleyen ilişkiler, yeterince özen ve çaba gösterilmeyen birliktelikler haliyle hızlıca bitiyor. Sanırım işin sırrı ilişkiler için çaba harcamak, emek vermek ve kaybetmemek için mücadele etmek.
Yazarken kendimi yarattığım karakterlerin yerine koyuyorum, onlar gibi düşünmeye, hissetmeye çalışıyorum. Öyle olunca, Keriman’ın aşkını, çaresizliğini, kaderini değiştirmek için attığı veya atmaya çalıştığı adımları yüreğimde hissederek yazdım. Bir yandan da üzülerek düşündüm tabii, aynı durum bugün olsaydı, her şey ne kadar farklı olabilirdi diye.
Farklılıklarımız değişti, ama farklılıklara olan yaklaşımımız değişmedi. O günlerde, savaşın ve işgalin sonucu olarak doğan belli etnik gruplara yönelik düşmanlıklar, önyargılar bugün yok desek de aslında ortadan kalkmadı sadece şekil değiştirdi. Toplum bugün kendine daha farklı kısıtlamalar, ötekileştirmeler çıkarttı, dinsel önyargıların da halâ devam ettiğini görüyoruz.”