İnci Aral / Roman / Kırmızı Kedi Yayınları / 2017 / 284 sayfa
Ayşegül Şenay KAŞKAR –
İnci Aral, 1944 yılında Denizli’de doğdu. Manisa İlköğretmen Okulu’nu ve Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü’nü bitirdi. Samsun, Manisa ve İzmir’de ve Gazi Eğitim Enstitüsü’nde öğretmenlik yaptı. 1984’te emekli oldu.
Yazmaya 1977’de öykülerle başladı. İlk öyküleri önce Türk Dili, Varlık, sonra sonra Dönemeç, Soyut ve Sesimiz dergilerinde yayımlandı. İlk öykü kitabı 1979’da yayınlanan “Ağda Zamanı”. Bu kitabıyla, Akademi Kitabevi 1980 İlk Kitap Öykü Başarı Ödülü’nü aldı.
Kahramanmaraş’taki toplumsal olayları anlattığı “Kıran Resimleri” 1983’te yayınlandı. Bu kitabıyla da Nevzat Üstün Öykü Ödülü’nü kazandı. Kitap 1989’da Fransızca’ya çevrilip yayınlandı.
Öykü ve romanlarında genellikle kadınca duygularla yaklaştığı kadın-erkek ilişkileri, kadın kimliği, bağlılık ve özgürlük sorunlarını ele aldı.
Öyküleri
Ağda Zamanı, Kıran Resimleri, Uykusuzlar, Sevginin Eşsiz Kışı, Gölgede Kırk Derece, Anlar İzler Tutkular, Ruhumu Öpmeyi Unuttun, Unutmak
Romanları
Ölü Erkek Kuşlar, Yeni Yalan Zamanlar, Hiçbir Aşk Hiçbir Ölüm, İçimden Kuşlar Göçüyor, Mor, Taş ve Ten, Safran Sarı, Unutmak, Sadakat, Şarkını Söylediğin Zaman, Sevgili
Deneme-Anı
Anılar İzler Tutkular
Sevgili: Bir
Yılmaz Güney romanı …
Aral böyle bir kitap yazmaya karar verişi için, “Rahmetli Tuncel Kurtiz aile dostumuzdu. ‘Sürü’ filminin çekimleri bittiğinde, Tarık Akan’la bize, Ankara’ya gelmişlerdi. Yorgun, bitkin ve açtılar. Ceplerinde yemek parası bile yoktu. Çünkü ‘Sürü’, tüm ekibinin, o sıralar hapiste olan Yılmaz Güney’e duydukları sevginin, inancın ve görülmemiş özverinin eseriydi. Halâ filmdeki kılıkları, sakalları ve tevekkülleri içindeydiler. Müthiş etkilendim, o zamandan beri aklımdadır.
Fatoş Güney 1998’de beni aradı ve Yılmaz Güney’in yaşamını anlatacak bir senaryo yazmamı istedi. İki yıla yakın uğraştım. Yılmaz Güney’i yazmak cesaret gerektiriyordu. Ama bu cesaret, yazma becerisiyle değil, vicdanla ilgili. Onu bilinçle, adalet duygusuyla, insana duyulan sevgiyle ele almak gerekiyordu” diyor.
Kitaptaki karakterin adı Yavuz Günay. İnci Aral kitapta direkt Yılmaz Güney ismini kullanmama sebebini, bir röportajında, bunun bir biyografi kitabı olmadığını belirterek anlatıyor.
Tarımla, hayvancılıkla uğraşan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Yavuz; kan davasından kaçıp Adana’ya yerleşen babasının, kız çocuğu sansınlar da öldürmesinler diye yedi yaşına kadar mavi taşlı bir küpeyle gezdirdiği bir çocuktur. Yavuz Günay, çocuk yaşta para kazanma çabasına girdiğinde sinema afişleri ve salonları ile tanışıyor. Aldığı küçük roller ile başla-yan sinema dünyası hayali her gün artarak bir tutkuya dönüşüyor. İstanbul’da artık filmlerin aranan ismi haline gelmeye başladığında ise yaşadığı çalkantılı özel hayatı ile aslında çokça da eleştiri topluyor. Kabadayı tavırları, birçok kadın ile isminin çıkması gibi durumlar onun için artık alışıldık haberler haline geliyor. Bir de 24 yaşında yazdığı bir yazıda geçen ‘eşitlik’ kelimesi sebebiyle başından geçen bir hapis deneyimi de bulunuyor. Bütün bunlar onu bir kimlik karmaşası ve arayış çabasına sürüklüyor.
Arkadaşları aracılığıyla Neslihan ile tanışıyor. Daha 17 yaşında, iyi bir ailenin eğitimli bir kızı olan Neslihan için Yavuz’un dünyası oldukça karmaşık geliyor. Aralarındaki 15 yaş farkını da düşünerek kendini uzak tutmaya çalışan Neslihan, sonradan bütün ömrünü mücadelesine harcayacağı adama aşık olmaya başlıyor.
Yavuz Günay artık kimlik arayışını sonlandırmak, eski hayatını tamamen bir kenara koyarak kendini sinema ve inandığı şeylerin yoluna adarken hayatında Neslihan olsun istiyor. Neslihan’ın ailesi; duydukları olumsuz olaylar, aralarındaki yaş farkı, Yavuz’un daha önce başarısız bir evlilik yapmış olması gibi birçok nedenle bu evliliğe defalarca karşı çıkıyorlar. Neslihan 18’ine bastığı yıl kaçarak Yavuz ile evlenmeye karar veriyor. Başlarda ailesinden beklediği desteği bir türlü göremeyen Neslihan, anneannesinin de yardımıyla bir süre sonra ailesiyle buzları eritiyor. Yavuz kendini senaryo yazmaya, yeni filmler çekmeye, halkın gerçek yüzünü halka göstermeye ve sevgilerini kazanmaya adıyor. Tüm bunlar olurken siyasi bir kimliğe büründüğünü fark etmeden dava adamı kimliğiyle yeni olaylara karışıyor. Türkiye siyasetinin en çalkantılı dönemleri 70-80ler döneminde hem bu kadar göz önünde olmak hem de yazan-film çeken bir sanatçı olmak kolay olmuyor. Oğulları doğduktan kısa bir süre sonra siyasi bağlantıları ve eylemleri sebebiyle Yavuz tutuklanıyor. Ayrılıklar, sürgünlerle dolu bir dönem oluyor. Oğlu ile 10 yıl boyunca hapishane görüşlerinde vakit geçirebilen Yavuz, oğlunun ilk adımlarını bile hapishane avlusundan annesinin elini tutup çıktığı an seyredebiliyor. Neslihan Yavuz hangi hapishaneye gönderilirse gidip o şehirde ev tutup eşinin yanında olabilmek için uğraşıyor. Değişen hükümet ile gelen af onlar için büyük bir ümit oluyor ve Yavuz koca bir 10 yıldan sonra cezaevinden çıkıyor. Bu çıkış için Neslihan’ın büyük ümitleri varken karşısında çok başka bir Yavuz buluyor. Dava arkadaşları halâ içerdeyken ve işkencelere kötü muamelelere maruz kalırken Yavuz dışarı çıkmaktan bir türlü memnun hissedemiyor kendisini. Bir akşam gittikleri bir lokantada sarhoş bir yargıcı öldürüyor. Önceki düşünce suçları, eylemleri derken Yavuz 100 yıla yakın bir cezalandırma ile yargılanıyor.
Hapishane günlerinin Yavuz’a bıraktığı mide rahatsızlıkları da iyice artmaya devam ederken bugüne kadar terk etmeyi asla düşünmediği ülkesinden gitmenin vaktinin geldiğini anlayan Yavuz, eşi ve hatırlı arkadaşlarıyla planlar yapıp ailesiyle birlikte yurt dışına kaçıyor. Yavuz’un mide rahatsızlıkları oldukça ciddi boyutlara geliyor, kanser olduğunu ve ancak 1 yıl kadar daha yaşayabileceğini öğreniyor …