BAKTIKÇA … – soru/yorum – A. Kemal KAŞKAR
Üniversite öğrencileri ‘yurt bulamamak’tan kaynaklanan çok büyük sorunlarına çare bulunsun diye ‘#barınamayanlar hareketi’ çatısı altında kentlerin kamuya açık parklarında-bahçelerinde yatmaya başladılar. İyi yapıyorlar. Güvenlik kuvvetlerinin çaresizce, öğrencileri parklardan bahçelerden uzaklaştırmaya çalışması, zaman zaman gerginlikler, itişler kakışların yaşanıp gözaltılar yapılması ise elbette öğrencilerin barınma sorununu çözmüyor. ‘Geçici’ çözümlerin çok kısa sürede bulunup (ki bazı belediyeler ve valilikler, bu yönde adımlar atmaya başladı) ‘köklü’ çözümler için de hiç zaman yitirilmeksizin harekete geçilmesi gerekiyor ama … ‘Ama’sı şu ki; mevcut iktidarın böyle bir ‘önceliği’ olmadığı açık: İktidarda geçen 20 yıl boyunca gelinen nokta bu!
20 yıldır büyüyen bu soruna çare üretememiş olan iktidarın sorumlusu Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, “Yurt sorununu bir yılda çözeceğim, çözemezsem siyaseti bırakırım” diyen CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na cevaben, öğrencilerin barınma sorununun ‘büyük bir sorun’ olmadığını söylüyor. Elbette bu sözün ağırlığını tartmak çok kolay: O zaman “bir yılda çözeceğim” vaadine karşılık bir şeyler yapın Sayın Erdoğan, örneğin ‘hemence’ çözüverin gitsin şu büyük olmayan sorunu …
Sevgili ülkemize iktidar gözlüğü ile bakanlar, sorunlarının çözülmesi için tepki gösteren yurttaşlarının ‘sırf muhalefet olsun diye’ mi böyle şeyler yaptığını düşünürler? Yani bu da bir tür ‘oyun’ mudur?
‘Maksat muhalefet olsun’ diye uydurulmuş, abartılmış şeyler mi bunlar?
İktidar sahiplerinden yıllarcadır yapmaları beklenenler ve fakat iktidar sözcülerinin bunun yerine gösterdiği reflekslerse bellidir:
Memleketimizde ‘abartılacak kadar’ açlık yoktur örneğin … Yıllar önce köylü yurttaşlara hitaben “Gözünüzü kara toprak doyursun’ sözleriyle sembolleşen ‘muamele kategorisi’ kapsamında, yaklaşık 20 yıl önce iktidara geldiklerinde “45 Liracık” olan bursu 650 Liraya çıkarmış oldukları için -bu parayı az bulanlara- ‘elinize dilinize dursun’ (bu deyimin aslı: ‘Gözün(üz)e dizin(iz)e dursun’dur) denilebilmiştir örneğin … Ancak bu muamele eksenine rağmen bir yandan zaman zaman ‘mutfaktaki yangın fırtınası’, ‘dış güçlerin oyunu limanı’na sığınılarak zımnen kabul edilebilmekte, öte yandan ‘fahiş fiyat artışları’nın sebebi market-pazaryeri denetimleri ile bulunup o sebeplerle yani müsebbiplerle; mevzuata uygun para cezaları verilerek mücadele edilmeye çalışılmakta ve kolaylıkla anlaşılabileceği gibi bu şekilde dertlere derman bulunması, olunması ihtimali söz konusu olamamaktadır.
Beklentilere cevap veremeyen, verme ihtimali kalmayan iktidar ise sevgili ülkemiz için çok büyük bir zaman kaybıdır. ‘Vakit nakittir’! ‘Vakit, erken seçim vaktidir’.
Atık toplamamız ‘pekiyi’ de …!
Yakın-uzak çevremizi kirletmede asla sınır tanımıyoruz. Caddelere, sokaklara, karayolu kenarlarına, dere yataklarına, deniz kıyılarına ve denizlerin diplerine, her yerlere atıklarımızı atıp saçıyoruz. Zaman zaman ‘gönüllü’ yurttaşların da dahil edildikleri çevre temizlik çalışmalarında, her seferinde tonlarla ifade edilen atıkları toplaya toplaya bitiremiyoruz bir türlü. Bu demektir ki; atıp saçtığımız atık miktarı, topladıklarımızdan çok çok daha fazla! Her yeri tıka basa atıklarımızla doldurmuş durumdayız. Tepeden tırnağa atıklara batmış halde, adeta bir atık denizinde yaşıyoruz …
Atık denizi deyince yazasım geldi: Yıllardır ilimizdeki deniz dibi temizliği çalışmalarının haberlerini yapıyoruz. Bu haberlerin hepsinde, deniz dibinde bulunması ‘şaşırtıcı olan’ tonlarca olmadık malzemenin çıkarıldığına ilişkin bilgiler veriyoruz. Bir kez olsun, “yapılan çalışmada denizlerimizin dibinde herhangi bir atık malzemeye rastlanmadığı”na ilişkin bir haber yaptığımızı anımsamıyorum. Dolayısıyla zaman içinde, şaşırmamız gerekenlere şaşırmaz hale geldik, durumu kanıksadık.
İşte o şaşırtmayan haberlerden biri daha: 17 Eylül tarihinde Muğla Valiliği’nden verilen bilgiye göre, ‘Marmaris körfezinin doğal yapısının korunmasına yönelik çalışmalar’ kapsamında Marmaris körfezine bağlanan dere ve yağmur suyu kanallarının deniz bağlantılarında dip temizliği yapılmış. Muğla Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, Sahil Güvenlik Güney Ege Grup Komutanlığı ve İl Emniyet Müdürlüğü Sualtı Grup Amirliği (Deniz Polisi) işbirliğiyle Netsel Marina Köprüsü (Azmak), Saman İskelesi ve Maksim 5 deresi mevkilerinde yoğunlaştırılan çalışmada cam ve plastik şişeler, trafik dubası, halı, paspas, araç lastiği, ızgara, plastik sandalye, kova, teneke kutu, usturmaça ve ağ parçası gibi yaklaşık 1 ton ağırlığında çok sayıda atık çıkarılmış.
Kıyılarından diplerine kadar ‘denizlerimizin temizliği’ için kurulmuş olan Deniz Temiz Derneği (TURMEPA) ise, geçenlerde, 1997 yılında başlattığı “Deniz Süpürgesi Kampanyası” kapsamında geçen 24 yıl boyunca Marmara, Ege, Akdeniz ve Karadeniz kıyılarından, yatlardan ve deniz dibinden toplam 2 milyon 850 bin ton atık toplandığını açıklamış. Bunun çok değerli bir çaba olduğu kesin ama …
Aması şu ki: 2 milyon 850 bin ton atık, olmaması-atılmaması gereken yerlerden toplanmış!
Bir karne düzenlense ve ülkemize 24 yıl boyunca artan nüfusa oranlı çevreyi kirletme notu da verilse, bu notun ‘zayıf’ olacağı kesin … Çok üzücü!
Eğer sevinilebilirseniz, ‘atık toplama’ konusunda ‘pekiyi’ durumdayız, buna sevinin isterseniz!
http://change.org/TuzlaSulakAlani
Muhtemelen yine: “Çevreye saygılı bir proje olduğu”na, “önyargılı yaklaşmamak gerektiği”ne ilişkin açıklamalar yapılacak ve fakat o açıklamalar kimsenin içini rahatlatmayacaktır. Milas’ta, göçen-göçmeyen yüzlerce kuş türünün evi olan ‘Tuzla Sulak Alanı’ ile Bargilya antik kentinin hemen yanıbaşına kurulmak istenen ve Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporuna 2 Haziran 2021 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ‘olumlu’ karar verilen ‘Turizm Kenti’ projesinden söz etmeye çalışıyorum.
Sulak alan demek, son yıllarda en çok duyduğumuz ‘iklim değişikliği’ vurgularını ve buna bağlı olarak ‘kuraklık uyarıları’nı ciddiye alıp ‘bir şey yapmak’ için ‘mutlaka ve mutlaka korunması gereken paha biçilemez doğal zenginliğimiz’ demek. Öyle değil mi! Diğeri de ‘tarih-kültür zenginliğimiz’ … Bunlardan büyük başka ‘zenginlik’ mi var! İçerisinde binlerce konut, alışveriş merkezleri, oteller ve golf sahalarının bulunduğu “Turizm Kenti” bir zenginlik seçeneği midir örneğin? Asla! Dolayısıyla bu bölgenin, ‘başka türlü bir zenginlik yaratacağı’ iddialarına-girişimlerine karşı ‘bütünüyle’ ve büyük bir özenle korunması gerek.
Bu projenin yürütmesinin durdurulması için Muğla Çevre Platformu ve TBMM Muğla İl Temsilciliği tarafından açılan davanın gerekçeleri, MUÇEP tarafından yapılan açıklamada şöyle özetlenmiş:
“Ulusal Öneme Haiz Sulak Alan olarak tescilli olan, Kesin Korunacak Hassas Alan olarak en yüksek seviyede doğal sit statüsüne sahip 1. ve 3. derece arkeolojik sitler barındıran, dolayısıyla, Çevre Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği ve Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik ile koruma altında. Ayrıca, Anayasanın 90. maddesi gereği kanun hükmünde olan, imzacısı ve tarafı olduğumuz Ramsar, Bern, Barcelona ve Biyoçeşitlilik Sözleşmeleri ile de korumak için söz verdiğimiz nice değeri barındırıyor. Açıkçası, kurumları görevlerini yapmaya, tabi oldukları mevzuata uygun davranmaya davet ediyoruz.”
Bölgemizin özgün değerlerinin korunabilmesi bakımından çok büyük önem taşıyan bu konuyla ilgili bir de imza kampanyası başlatılmış durumda. http://change.org/TuzlaSulakAlani linkinde desteklerinizi bekliyor …
Öğrenci yurtları için, AKP bilinçli bir şekilde davranıyor. Yurtları çoğaltmayıp, tarikat yuvalarına, ‘şefkat evlerine’ yönlendirmek için; çaresiz kalıp istemeyerek olsa bile, gideceğini hesaplıyor. Henüz siyasi bilinci oluşmamış çocukları bu şekilde, iyilik kisvesi altında “dindar” ve kindar bir nesil hayali kuruyor.