BAKTIKÇA … – soru/yorum – A. Kemal KAŞKAR
Sayın Can Pulak’ın, Ağaoğlu Şirketler Grubu’nun ‘Turizm Şehri Projesi’ ile ilgili yazısını okuyunca, önce ‘Günbatımı Söyleşileri’ WhatsApp grubuna, “Size katılmıyorum Can Abi” diye özetlenebilecek kısacık bir not göndersem diye düşündüm. Ama, geleneksel yazma teknikleri içinde anılan ve çok yaygın olarak kullanılan bazı ‘kalıp cümleler’ dahil, karşı çıkmam gereken o kadar çok şey vardı ki … Her şey bir yana bu ‘çok eski proje’ hakkında proje sahibi Ali Ağaoğlu’nun yıllar içindeki açıklamaları bile yeterince karmakarışıklık oluşturmaya yetiyordu … İşin içinden çıkmak oldukça zordu ama ben -yine- zor olanı seçip ‘kısacık bir not göndermek’ten vazgeçerek uzun uzun yazmaya karar verdim. Yaklaşık bir hafta süren bir okuma ve yazma sürecinin sonunda ortaya çıkan metni siz sevgili okur-yazarlarımın bilgisine sunuyorum …
“Çevrede kavga yerine diyalog”
Can Abimiz, “Çevrede kavga yerine diyalog” başlıklı yazısında, ilçemiz Milas’ta yapılmak istenen ‘Ağaoğlu Projesi’ni savunmuş. Buna hiç şaşırmadım, çünkü kendisi 26 yıl önce bu projeye dahil olduğunu en başta belirtmiş ve durumunu, “Teknik açıdan topa girmek, mühendis ve mimar olmadığım için bana düşmez. Ama o bölgede 26 senedir yaşayan ve 26 yıllık projenin (yeşil üretimini hazırlamak amacıyla) içinde olan biri” diye özetlemiş.
‘Teknik açıdan topa girmemek’ geleneksel ‘gazeteci-yazarlık’ tedbiridir. Baştan bu kaydı koyup olası ‘serbest vuruşlar’a karşı barajı sağlamlaştırmış olursunuz … Ama: ‘Esas mesele’ tam da o ‘teknik açı’dadır. O açı’dan bakmazsanız eğer, o bakışınızın ‘herhangi bir manzara fotoğrafına bakmak’tan farkı kalmaz. O manzarayı istediğiniz gibi çizmek de zaten elinizdedir ve dolayısıyla ortada tartışılacak bir şey olamayacak-kalmayacaktır. Aynı zamanda, teknik açıdan topa girmeden ‘projenin yeşil üretimi’ne ilişkin bilgilendirme yapmanın ‘çevre etki değerlendirmesi’ açısından herhangi bir etkisinin olamayacağı kanaatindeyim. Dolayısıyla Can abinin yazısından yola çıkarak projenin olumlanması ‘teknik olarak’ mümkün değildir.
Yazısının başında: “Namussuzluk, ahlaksızlık ve vatan hainliği taşımaması şartıyla her görüşe, her fikre, her düşünce ve anlayışa saygılı bir kişi” olduğunu belirten Sayın Pulak’ın, bu kalıplaşmış ‘kırmızı çizgi’ vurgusuyla da yazdıklarının etkisini arttırması mümkün değildir. Ancak bu gibi kalıp ifadeler: Projeye karşı çıkanların niyetlerine ilişkin ‘sorunlu bir alan’ oluşturulması anlamında iş görebilmektedir. Geleneksel ‘kürsü hamaseti’ kategorisine dahil edilebilecek bu tarz yazışlar ne yazık ki çok yaygın olarak tercih edilebilmektedir. Dolayısıyla Sayın Pulak, her ne kadar “Bazı gerçekleri okuyucuların bilgisine sunmak” amacıyla yazdığının altını çizse de bu ‘görev tanımı’ da yazısının gücünü arttırmamıştır.
Tam da bu noktada, çok genel anlamda ‘medyatik değil gerçek çevreci’ ayrımını yapıp -muhtemelen ‘medyatik olanlar’ın yaptığını kastederek- “konuyu araştırmadan, iyisine kötüsüne bakmadan, gerekli bilgileri toplamadan kulaktan dolma bilgi ve fısıltılarla yapılan protestolar” vurgusuyla konuyu ‘Turizm Şehri Projesi’ özeline getirerek bu projeye ‘haksızlık yapıldığı’ cephesini açan Can Abi’ye, projenin savunulmasının da, “konuyu araştırmadan, iyisine kötüsüne bakmadan, gerekli bilgileri toplamadan kulaktan dolma bilgi ve fısıltılarla” yapılabileceğini anımsatmak isterim. Ama nedense hep karşı çıkanlar, protestocular muhatap olur bu tip nitelemelere … Nüfusa oranlı olarak çok az olan ‘karşı çıkma hali’mizin nedenlerinden birinin, bu tür ifadelerle kolayca oluşturuluveren ‘iklim’ olduğunu da not etmeliyim.
Bir de, doğrudan proje sahiplerinin açıklamaları var ki, o açıklamalar insanda bir anda, “Ben ne ön yargılı, ne ‘fikirsiz’ ve hatta ne kadar ‘kötü’ biriyim” duygu-düşüncesi oluşturmaya yönelik sanki … Söz açılmışken, Ağaoğlu Şirketler Grubu’ndan geçen hafta yapılan açıklamanın bir bölümünü aktarmalıyım:
“Bölge halkı ile akıllı tarım alanları geliştirilecek”
“Grubumuz, Muğla – Milas Turizm Yerleşkesi projesini de Türkiye’de örneği bulunmayan bir şekilde tamamen sürdürülebilirlik anlayışıyla ve günün koşullarına ve beklentilerine uygun olarak hayata geçirmek için çalışmaktadır. Çevresel ve toplumsal hassasiyetlerimiz, çocuklarımıza daha güzel bir gelecek bırakma gayemiz ve uluslararası standartlar çerçevesinde projemizin geliştirme süreci devam etmektedir. Projenin tamamı dünyaca kabul edilmiş olan çevreye duyarlı uluslararası USGBC (US Green Building Council) tarafından verilen LEED-ND (Leed for Neighborhood Development) sertifikasının gerektirdiği esaslara göre planlanmaktadır.
Bu hedefler doğrultusunda Muğla – Milas Turizm Yerleşkesi hiçbir kamu ve belediye kaynağı kullanılmadan, sosyal, bölgesel, çevresel ve ekonomik fayda kriterlerinde Türkiye’de büyük bir dönüşümün öncüsü olmayı öncelikli hedef olarak belirlemiştir.
Proje dahilinde imarlı ve mülkiyeti tarafımıza ait olan yaklaşık 4,8 milyon metrekare arazi üzerindeki taban oturum alanının yüzde 10’u dahi geçmeyeceği öngörülmektedir. Arazinin geri kalan yüzde 90’lık kısmı ise yeşil alan, bölge halkı ile geliştirilecek akıllı tarım alanları, peyzaj alanları, spor alanları, kültür ve sanat alanları ve çocuk oyun alanları olarak planlanmaktadır.
Projenin bu denli büyük bir alanda oldukça yaygın alanda tasarlanan mimarisi ve kendi altyapısı bölgeye yük değil aksine fayda sağlayacaktır.”
Açıklamanın tümünü okumaya gerek yok: Çizilmeye çalışılan tablo çok net! Arazinin yüzde 90’lık bölümü içinde örneğin “bölge halkı ile akıllı tarım alanları geliştirilecek”miş. Böylesi bir ifade edişin ardından projeye ‘halâ’ daha ‘hayır’ diyebilmek için insanın aklını yitirmiş olması gerekir duygusu kuşatıyor çevrenizi bir anda … “Neredeyim, kimim ben … Böyle bir projeye nasıl karşı çıkabildim! Yoksa ben …”
“Türkiye’de ilk”
Yine Can Abi’nin yazısına döneyim: “90 seradan oluşan Ege ve Akdeniz’in en büyük üretim merkezini kurdum” diyerek projedeki sorumluluğu kapsamında yetiştirdiği ağaç, bitki, çalı ve çiçekleri: “7 değişik renkte on binlerce begonvil, 5 değişik renkte zakkum, 3 değişik renkte oya ağacı, 5000’in üzerinde narenciye ve değişik meyve ağacı ile on binlerce palmiye ve fenix” diye sıralayan Can Abi, yaklaşık çeyrek yüzyıldır hayata geçirilmeyi bekleyen bu projenin (“Türkiye’de ilk” vurgusuyla) yeşil altyapısını hazırladığına dikkat çektiği bölümde, 2007 yılında başlanan ve fakat tamamlanamayan golf sahası yapımı sırasında hafriyat alanında kalan 1000’den fazla zeytin ağacını söktürerek bir başka alana dikip hepsini kurtardığını da yazmış. Bunun ‘iyi’ bir şey olduğu konusunda kuşkuluyum. Olsa olsa ‘kötünün iyisi’ olabilir, fazlasını hak etmiyor bence …
Yönetmelik’ten …
Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’nden kısacık iki aktarma ile sürdürmeliyim:
“BİRİNCİ BÖLÜM (Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar)
Tanımlar / MADDE 4 – (1)
l) Koruma bölgeleri: Habitatların ve türlerin korunma önemine göre belirlenmiş olan mutlak koruma bölgesi, hassas koruma bölgesi, tampon bölge, kontrollü kullanım bölgesi ve sürdürülebilir kullanım bölgesinin kapsadığı alan …
İKİNCİ BÖLÜM (Sulak Alan Vasıfları, Koruma, Kullanım İlkeleri ve Yasaklar)
Ağaçlandırma / MADDE 14 – (1) Bu Yönetmelik kapsamına giren alanlarda, kuşların barınması ve üremesi için yeni habitatlar oluşturmak ve erozyonu önlemek gibi maksatlarla yapılabilecek ağaçlandırmalar ulusal öneme haiz sulak alanlar ve Ramsar Alanlarında Genel Müdürlüğün, (Değişik ibare:RG-23/10/2019-30927) Mahalli Öneme Haiz Sulak Alan ve diğer sulak alanlarda Bölge Müdürlüğünün iznine tabidir.”
Sadece bu kadarcık mevzuat aktarmasıyla: Proje alanının ‘mutlak-hassas-tampon-kontrollü kullanım ve sürdürülebilir kullanım” gibi birçok teknik vasfı taşıyan bir alan olduğunun altını ‘bitki örtüsü-ağaçlandırma’ ara başlıkları bakımından çizmek istedim. Devam edeyim …
Proje, yıllar içinde nasıl anlatılmış? …
Yaklaşık çeyrek yüzyıllık gerçekleşmemiş bir proje olarak ‘Turizm Şehri’ projesi hakkında bilgi edinmek için internette yaptığım araştırmada rastladığım farklı tarihli iki metinde Ali Ağaoğlu’nun projeyle ilgili olarak nasıl tablolar çizdiğini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Son günlerde, gerek Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras ve gerekse Milas Belediye Başkanı Muhammet Tokat’ın açıklamalarının da etkisiyle “Muğla – Milas Turizm Yerleşkesi” adıyla anılmaya başlanan projede -o yıllarda- ‘Milas’ın adının hiç kullanılmadığını belirterek ilk aktarmaya geçelim.
11 Mayıs 2008 tarihli Milliyet’te, İbrahim Ekinci’nin yaptığı “Ekonomi Konuşmaları”nın konuğu olan Ali Ağaoğlu bakın neler demiş:
“Bodrum’da iki güzel arazimiz var. Birisine 2007’de başladık. ‘Turizm şehri’ kuruyoruz. Hedefimiz ağırlıklı olarak yabancılara ikinci konut satmak. Golf sahaları yapıyoruz. 2009’da satışa çıkarız. Kuzey Avrupa ülkesi vatandaşlarını düşünüyoruz. 5 otel, 2 golf sahası, sosyal donatılar, alışveriş merkezleri, spor alanları ve 10 bin konut olacak. … Dünyanın en çevreci projelerinden biri olacak. … 30 milyon dolarlık ağaç yatırımı yaptım. Büyük bir sera kurduk. 1 milyon begonvil yetiştiriyoruz. Yüz binlerce ağaç… Başında Türkiye’nin en radikal çevrecilerinden Can Pulak var. Seranın patronu Can Pulak’tır.”
Ve tarih: 15 Eylül 2017
Sayın Ağaoğlu, projenin gerçekleştirilebilmesi için çıkış yolu aramayı sürdürüyor. Bu kez “Hong Konglu ve Çinli yatırımcılar”la görüşülüyor, yerinde incelemeler yapan heyetle “ön protokol imzaladık”larını söyleyen Ağaoğlu, açıklamasını şöyle sürdürüyor:
“Hong Kong merkezli finansal yatırımcı ile Çin devletine bağlı, şehir kurma konusunda uzmanlaşmış ve uluslararası yatırımları olan inşaat yatırım grubu ile Bodrum’da 12 ay yaşayacak bir turizm şehri oluşturmak için ön anlaşma imzaladık. … Çin’in tarihi İpek Yolu’nu canlandırma girişimi “Bir Kuşak Bir Yol Projesi” tam olarak aktif hale geldiğinde, 68 ülkede yapılacak altyapı yatırımlarına 8 trilyon dolarlık katkı sağlaması bekleniyor. Türkiye de bu yatırımlardan payına düşeni alacak. Çinli yatırımcılar ipek yolunun finişini Bodrum’da yapmak istiyor. Bodrum onlar için batıya açılan pencere olacak. … Bodrum’da planladığımız turizm şehri Türkiye’nin yeni cazibe merkezi olacak. Dünyanın ilgisini çekecek bir turizm şehri konsepti geliştiriyoruz.
Projenin içerisinde, golf sahaları, oteller, rezidanslar, villalar, üniversite, okul, ofisler, ticari alanlar, fuar alanı, teknopark, sağlık tesisleri ile çeşitli rekreasyon alanları, başlı başına ‘12 ay yaşayacak bir turizm şehri’. Burada konsepti, mimari tasarımı ve arazinin büyüklüğü ile Avrupa’nın en büyük turizm şehrini inşa etmeyi planlıyoruz. … Bodrum’u yeni bir Cannes ve yeni bir Miami yapacak çalışma içerisindeyiz. …”
Maksadım, ‘projenin içerisi’ne ilişkin çizilen tabloya yoğunlaşmanızı sağlamak: “Golf sahaları, oteller, rezidanslar, villalar, üniversite, okul, ofisler, ticari alanlar, fuar alanı, teknopark, sağlık tesisleri ile çeşitli rekreasyon alanları” … Yok yok!
“Bunca yıllık tecrübem şunu göstermiştir ki …”
Can Abi, yazısının devamında, halihazırda bölgedeki “kötü-çarpık-kaçak-kirletici-çok kötü kokutan yapılaşma”yı işaret edip ‘Turizm Şehri’ projesini “modern, kontrollü ve alt yapısı tam, Tuzla sulak alanına ve doğasına en küçük bir zarar vermeyen, yeşilliklere boğulmuş, doğal örtüsü önemli derecede korunmuş bir proje mi yaratılsın?” sözleriyle sunarak bu projeyi ayakta alkışlamamızı istiyor herhalde …
Ve ekliyor: “Bunca yıllık tecrübem şunu göstermiştir ki, yapılmaz-yapılmamalı dediğimiz her şey gözlerimizin önünde, tüm itirazlarımıza rağmen rahatça yapılıyor. Kim ne derse desin, komünizm gelmediğine, tapular delinmediğine göre Ağaoğlu da projesini zorlansa da, uğraşsa da sonuçta yapıp bitirecek. Acaba bilgisi olmadan fikri olanların verdiği gazla ortaya karşı kıyıdaki gibi sevimsiz, peynir kalıbı görüntüsünde ve altyapısız inşaat ve konut tarlası mı yapılsın, yoksa modern-çağdaş ve en son teknikle donatılmış, elektrik ve suyunu kendisi üretecek modern, yemyeşil ve örnek bir proje mi?”
70 yıldır gelmeyen komünizm bu kış da gelmeyeceğine* ve dolayısıyla bu projenin de öyle ya da böyle yapılıp bitirileceği tecrübeyle sabit olduğuna göre biz neyi konuşuyoruz Allah aşkına … Yazınızın en yerçekimsiz yeri burası olmuş Can Abi … Ayağı yere basan ne varsa hepsini uçuşturmuş … Tutabilene aşk olsun.
Ve yazının sonu
Yazının sonunda uçuşan cümlelerse şöyle:
“Aslında imkan olsa da tüm çevreyi gereği gibi elbirliğiyle koruyabilsek. Ama ülke nüfusu artıyor, üstelik bölgemize, Ege’ye ve Antalya’ya inanılmaz bir göç yaşanıyor. Bu durumda gecekondu benzeri inşaatlara değil, modern proje ve yapılara, güçlü yeşil altyapısı olanlara prim ve izin vermek gerek. Ayrıca Milas’a değer katacak, onu Bodrum’un gerisinde ve gölgesinde kalmaktan kurtaracak akılcı girişimleri de arttırmalı ve desteklemeliyiz. Tabii doğayı katletmemeleri, saygılı davranmaları şartıyla…”
Son hamle: “Milas’ı Bodrum’un gerisinde kalmaktan kurtaracak proje” vurgusu!
Ve ‘tünelin ucundaki ışık’ tadında ‘koşulluluk süsü verilmiş’ -olmazsa olmaz- bir son cümle:
“Tabii doğayı katletmemeleri, saygılı davranmaları şartıyla …”
“Birinci önceliğimiz sulak alanın korunması”
Bütün bu geleneksel hamasi savunuşlarla baş etmeye çalıştıktan sonra yazımı, “Birinci önceliğimiz sulak alanın korunması” başlıklı haberimden yapacağım aktarma ile Milas Belediye Başkanı Muhammet Tokat’ın dikkat çektiği ‘teknik alan’a davetle noktalamak istiyorum.
Projenin, Ağaoğlu grubunun NET Holding’ten devraldığı ‘eski’ bir proje** olduğunu, ‘ÇED raporlarının onaylanması’yla yeniden gündeme geldiğini belirten Başkan Tokat, “Yatırımın takibindeyiz, orada ne kadar alan kullanılıyor, çevre değerleri korunuyor mu? O bölgede zeytinliklerin çok olduğunu biliyoruz. Projenin ayrıntılarını inceleyip ona göre çalışmalarımızı yapacağız. Bize şu anda bu noktayla ilgili bir müracaat henüz yok. Ancak bizim şu anda yakından takip ettiğimiz temel konu; biliyorsunuz bu (yatırımın) arazinin hemen bitişiğinde bizim Tuzla Sulak Alanımız var. Bu sulak alanın bir koruma bandı var. Yani bir tampon bölgesi var. Cumhurbaşkanlığı Kanun Hükmünde Kararnamesiyle bu sulak alanın koruma bandının sınırı genişletilmiş ve bu genişletmeyle Ağaoğlu’nun arazisinin içine kadar giren bir bant söz konusu şu anda. Bu kanun hükmündeki kararnameye göre koruma bandının bu şekilde genişletilmesiyle planlar eğer düzeltilmez ise biz bunu dava yoluyla ve kendimiz dava açarak ya da açılmış bir davaya katılarak bu konuda mücadele edeceğiz. Çünkü orada önceliğimiz o. Ama bundan sonraki süre içerisinde yatırımın niteliği ve projelerin tam olarak önümüze gelmesinden sonraki aşamada gerekli değerlendirmeler çevresel olarak tabii ki yapılacaktır” diyor.
Okuduğunuz için teşekkürler …
*“Bu kış komünizm gelecek”: Eski Cumhurbaşkanlarımızdan Celal Bayar’ın 1950’li yıllarda ABD ile eşzamanlı olarak sürdürülen ‘McCarthyci propaganda’nın ülkemizdeki sembol cümlesidir.
** İşbu proje, arazinin 1991 yılında Net Holding tarafından satın alınmasıyla başlamış ve 2006 yılında Ağaoğlu şirketine devredildikten sonra değişe-gelişe bugüne dek gerçekleştirilemeden gelmiştir.