BAKTIKÇA … – soru/yorum – A. Kemal KAŞKAR
Araya ‘koronavirüs salgını’ girince, çok uzun zamandır ne yapacağını bilemez hallerde yaşar (belki de ne yaşayıp ne yaşamadığımızı bilemez) olduk. Zaman ise, bizim ne yaşayıp ne yaşamadığımızla hiç mi hiç ilgilenmeksizin geçip uçup gidiyor, acımasız. Gözlerimizin önünde kaçıp giden bir dolu ‘fırsat’ da böylece -asla bir daha yakalanamayacak şekilde- yok oluyor, soluyor, sönüyor, bitip tükeniyor, ölüyor … Zaten yeterince iş göremez olan hallerimizle adeta ‘çaresiz’ yolcu ediyoruz geçip giden zamanı …
Yahya Kemal Beyatlı’nın ‘zamandan demir almak’ üzerine yazdığı ‘Sessiz Gemi’ şiirindeki ‘veda hüznü’nü olabildiğince yumuşatıp ‘zaman’la yarışamamanın verdiği kaçınılmaz sancıymış gibi okumanızı istiyorum:
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol,
sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller, ne giden son gemidir bu
hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler,
bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
birçok seneler geçti, dönen yok seferinden.
Sözü, ‘yerel tarih çalışmaları’nda son yıllarda en çok kullanılan bir yönteme, yürünen bir yola getirmek istiyorum.
Milas Kent Konseyi’nin 2009 yılının Haziran ayında kuruluşundan itibaren, altında imzam ve emeğim olduğu için büyük gurur ve mutluluk duyduğum ‘Geleceği Birlikte Kuralım’ çağrısını ‘Geçmiş zamanlar’la zenginleştirmek, renklendirmek, bir bakıma “ete-kemiğe büründürmek” için yazıyorum bu satırları …
‘Geçmişi unutmamak’ sıradan bir çağrı-söz olmanın ötesine taşınmalı, bunun için -zaman yitirmeksizin- yakın/uzak geçmiş zamanların yaşayan tanıklarının anılarının kayda alınacağı bir çalışma başlatılmalı, bu çalışmayı gerçekleştirecek bir gönüllü grup oluşturulmalı diyorum … Bu çalışma, Milas Kent Konseyi’nin son genel kurulunda yaptığım ama çeşitli nedenlerle hayat bulamayan ‘Kent Kıdemlileri Çalışma Grubu’ bünyesinde gerçekleştirilebilir…
Elbette işin içinde ‘kıdemlilik’ olunca, bulaşıcı salgın riskinden de özenle korunma önlemlerini öne alan bir model oluşturulması gerektiğine dikkat çekmeme bilmem gerek var mı …
Konunun, gönüllülük ekseninde ama ille de ‘Belediye’ kurumsallığı içinde ele alınmasının önemini de ayrıca vurgulamalıyım …
Bu alanda, ‘Kardeş Kent Bodrum’da başarılı bir deneyim var. Bir grup Bodrum Gönüllüsü hemşerimiz tarafından (Bodrum Kent Konseyi internet sitesinden edindiğim bilgiye göre; Nuran Yüksel, Firdevs Şengül, Mustafa Çakmaklı, Hatice Yücel, Meral Kalafat ve Melek Öneş) ‘Geçmişten Geleceğe Köprüler Kuralım’ çağrısı ile 31 Ekim 2007 tarihinde ‘Anılarla Bodrum Sohbetleri’ diye başlatılan, önce Bodrum Belediyesi bünyesinde “Bodrum Belediyesi Bodrum Sözlü Tarih Çalışma Grubu” adıyla, sonraki yıllarda ise (2012 yılında kurulan) Bodrum Kent Konseyi çatısı altında, “Anılarla Bodrum Sohbetleri Çalışma Grubu / Sözlü Tarih Çalışmaları” adıyla sürdürülen çok güzel bir çalışmadır bu.
Grup Sözcüsü, Emekli Öğretmen Nuran Yüksel, 2014 yılında yaptığı bir konuşmada çalışmaları hakkında bakın neler söylemiş:
“Gönüllü bir çalışma gurubu olarak geçmişten geleceğe köprü kurmak, Bodrum’u Bodrum yapan değerlerimizi tanımak, geleceğe çocuklarımıza aktarabilmek üzere başlattığımız kayıt altına alma ve arşivleme çalışmalarımızı sürdürmeyi, Bodrum’a ve çocuklarımıza karşı bir görev ve sorumluluk olarak görüyoruz. Bu amaçla bu güne kadar en kısa zamanda tamamlanacağına inandığımız Bodrum Kent Müzesi arşivine vermek üzere 26 bin fotoğraf, 1860 doküman, 35 video ve belgeler kayıt altına alınmıştır. Bodrum adına yapılacak tüm çalışmaların Bodrum Belediyesi kurumsal çatısı altında yapılmasının gerekliliğine inanıyoruz. İstiyoruz ki Bodrum’da görev yapan tüm yöneticilerin öncelikli, önemli sorumluluklarının başında Bodrum’un değerlerine sahip çıkmak ve sürdürülebilirliğinin sağlanması için acilen yerel kültür politikalarının oluşturulması için gereğinin yapılması olduğuna inanıyoruz.”
Tekrar yazmama gerek yok, yazımın son bölümüne geçmeden, bu sözleri ‘Milas’ diye okuyun lütfen …
…
Önerimi biraz daha somutlamak istiyorum:
İlk anda akla gelenler: Siyasetçiler, belediye başkanları, belediye ve il genel meclisi üyeleri, kamu yöneticileri-çalışanları, meslek odaları, sendika ve derneklerin yöneticileri ve iş insanlarının yanı sıra örneğin, Hacıapti mahallesindeki TARİŞ Çırçır ve Zeytinyağı fabrikalarına dair ve adını o fabrikalardan alan ‘Fabrika Sokak’taki, ‘Hacıilyas Meydanı’ndaki ve ilçemizin daha bir dolu yerinden -mahalle sakini- geçmiş zaman tanıklarının “geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer”li anılarının kaydedilmesinden söz ediyorum.
Bu kayıtların yapılacağı buluşmalar için belli bir mekan tanımı yapılmamasında da yarar var.
Şunu kastediyorum: Bazı buluşmaların kamuya açık mekanlarda olabileceği-yapılabileceği gibi, bazı buluşmaların da evlerin misafir odalarında, salonlarında yapılabilmesi daha uygun olacaktır.
Bu buluşmalar, konu edilen tarihlere ilişkin olabildiğince ayrıntıya ulaşmak için tek yoldur. Elbette kaçınılmaz olarak elde edilecek bu ‘fazlasıyla ham bilgiler’in işlenmesi de sonra ve daha sonra atılmak gereken kesintisiz adımların konusu olacaktır.
Biz gazetecilerin -çok ama pek çok heves etsek de- bu kapsamda bir çalışmayı, geçen zamanı en verimli şekilde kullanabilip gerçekleştirebilmemiz çok zor. Bunun, sadece ‘çalışkanlık’la ilgili bir durum olmadığı, başkaca birçok olanağı gereksindiği açık. Yerel gazetelerin, gazetecilerin mesleklerini doyasıya gerçekleştirebilecekleri koşullara sadece bugünün koşullarında değil ‘geniş zamanlı’ olarak sahip olamadıklarını herkes biliyor.
Benim ki biraz da, bu büyük mesleki sorumluluğun, ilgili kişi ve kurumlarla ortaklaşarak, gönüllülük temelinde paylaşılıp altından kalkabilme, üstesinden gelebilme arayışı, çabası …
Kısacası, hızla geçen zaman karşısında artan ‘borçluluk hissi’nden bir derece de olsa kurtulabilme isteği … Milas’ın son 30 yılına katılmışlığım oranında hisse sahibi bir yurttaşınız olarak, daha az borç hissiyle ‘veda’ edebilmek için …
Elbette verilen tüm kurumsal katkılara da dikkat çekerek Bodrum’un bu alandaki deneyimini çok büyük emeklerle ortaya çıkaran hemşerilerimize de teşekkürlerim, selam ve sevgilerimle …
“Tonguç’un Işığında Köy Enstitüleri”
İlçemiz Milas’ın Köy Enstitülü Çınarlarından Cafer Mete’nin, Milas Belediyesi Kültür Yayınları arasında “Tonguç’un Işığında Köy Enstitüleri” adlı kitabının yayınlanması vesilesiyle, hem Cafer Öğretmenimi saygıyla, sevgiyle selamlamak hem de Milas Belediyesi’ne teşekkürlerimi sunmak istedim.
Penceresinden Kızılçullu Köy Enstitüsü’nün Saat Kulesi görünen bir evde doğup büyümüş bir hemşeriniz olarak, benim bütün zamanlarımda Köy Enstitüsü vardır. Bu anlamda köy enstitüleri ve köy enstitülü büyüklerim, benim ufkumu besleyen en geniş zamandır.
Onlara çok şey borçluyuz … Ne yapsak, ne desek, ne yazsak ödenmez …
‘Soru-Cevap Oyunları’
Yıllardır sorularını kendi özgür iradesiyle soran, ‘soruyorum’larını özgürce yapan bir gazeteci olarak, Erdoğan’a soru soruyormuş gibi yapan “gazeteciler” (!?) konusunda bir iki satır yazmasam olmazdı.
Yeniçağ Gazetesi; hafta başında Katar’a hareket etmeden önce düzenlenen basın toplantısında gazetecilerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gerçekte soru sormadıklarını ortaya çıkardı.
Dolayısıyla, cümleyi şöyle yazmak gerekiyor:
‘Hafta başında Katar’a hareket etmeden önce sözde gazeteciler, Erdoğan’a hitaben, kendilerine verilen soruları okudular’!
Gazetecilerin ‘seslendirdiği’ soruları sanki bilmiyormuş-ilk kez duyuyormuş gibi yapan Erdoğan’ın da, seslendirmecilerden birine; “Sen beni köşeye sıkıştırıyorsun” diğerine de “Sen zaten değerlendirmeyi yaptın” cümleleriyle ‘takılıp’ sahneye heyecan katmaya çalışması da ayrıca altı çizilesi bir başka durum …
İktidarlarını sürdürebilmek için şu yaptıklarına bir bakar mısınız lütfen! Ne kadar utanılası şeyler bütün bunlar …
Basın toplantısından çok kısa süre önce Yeniçağ’ın yayınladığı sorular, toplantı sırasında gazeteciler tarafından Erdoğan’a aynen okununca, iktidar temsilcileri ve “havuz medyası” arasında bugüne dek farklı farklı yollarla, yöntemlerle oynanmaya çalışılan ‘soru-cevap oyunları’ da böylece kabak gibi ortaya çıkmış oldu.
Ortaya çıkmış oldu da ne oldu?
‘Soru seslendirmesi yapanlar’ gazetecilik mesleği adına kamuoyundan ve meslektaşlarından özür mü dilediler?
Bu denli itibarsızlaşmaya dayanamayıp gazeteciliği mi bıraktılar?
Soru seslendiricilerinin temsil ettikleri kurumlar, böyle bir trajediye alet oldukları için duydukları büyük pişmanlığı dile mi getirdiler?
Böylesi bir ‘oyun’un oynanmasının perde arkasında nelerin nelerin yaşandığına ilişkin ayrıntılarla yüzleşildi mi?
…
Gazetecilerin özgür iradeleri ile soracakları sorulardan korkmanın bu denlisi hiç görülmüş, yaşanmış şey değil. Özgürce sorulacak soruları önlemek için böyle işler yapılabilmesi gerçekten anlaşılır şey değil.
Yıllarcadır gazetecilik yaptım, böyle rezillik görmedim.
Ötesi: İtibarsızlaşmanın bu kadarına gerçekten pes …
‘Soru’nun değersiz olduğu yerde ‘yanıt’ın ne anlamı olur ki …
6 Aralık 2021 Pazartesi günü, Avrupa Gazeteciler Birliği Türkiye Temsilciliği, Basın Yayın ve İletişim Emekçileri Sendikası, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Türkiye Basın Yayın Matbaa Çalışanları Sendikası, Parlamento Muhabirleri Derneği ve Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın konuyla ilgili ortak açıklaması ise şöyle:
“Mesleğimiz adına bir ‘utanç’ yaşandı”
Türkiye’de uzun zamandır kalıcı hale getirilmeye çalışılan otoriter anlayış, mesleğimiz gazetecilik üzerinden bu gün yine tezahür etti.
Basının büyük kısmını kontrolü altında tutan AKP iktidarı, gittikçe yaygınlaştırdığı akreditasyon uygulamasını, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Katar ziyareti öncesi İstanbul Atatürk Havalimanı’nda yaptığı açıklama sırasında başka bir boyuta taşıdı.
Devletin üst düzey yetkililerinin hemen hemen her yurt dışı gezisinden önce, uçağa binilmeden düzenlediği basın toplantıları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Katar ziyareti öncesinde de gerçekleştirildi. Erdoğan, kendisine yöneltilecek ‘sorular’ı yanıtlamak üzere basın mensuplarının karşısına geçti. İktidar güdümünde yayıncılık yapan basın kuruluşlarında çalışan basın mensuplarının alındığı toplantının sorular kısmında mesleğimiz adına bir ‘utanç’ yaşandı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın bu ve benzeri toplantılarda Erdoğan’a sorulacak soruları organize ettiği yönündeki basın özgürlüğü karşıtı uygulaması, Katar ziyareti öncesi Yeniçağ gazetesi tarafından deşifre edildi. Yeniçağ gazetesinde basın toplantısı öncesinde “Katar’a ziyareti öncesi Erdoğan’a sorulması için gazetecilere verilen sorular sızdı” başlığıyla yayınlanan haberde, Erdoğan’a kimin hangi soruyu soracağına yer verildi. Haberde yazıldığı gibi Erdoğan’a aynı sorular yöneltildi.
Erdoğan; Anadolu Ajansı (AA), Demirören Haber Ajansı (DHA), A Haber ve CNN Türk’ten basın mensuplarının sorularını, sorulardan bihabermişçesine yanıtladı. Milyonların önünde tam bir tiyatro oynandı. Bu durum; iktidar için ‘güvenli’ bir basın toplantısı, iktidar yanlısı basın için ‘kazasız’ bir toplantı, halk adına habercilik yapan gazeteciler içinse yaşanan rezaletin ortaya dökülmesidir.
Gazeteciliği iktidarlarının yanında konumlandırmaya çalışan, hatta iktidarlarının uzantısı olarak görenler ve buna ‘basın kuruluşu’ görünümü altında zemin hazırlayanların, gazetecilik adına düştükleri trajikomik bu durum sadece kendilerinin çaresizliğidir. Halk adına ve gerçeklerin sözcülüğünü yapan gazeteciler, bir tiyatronun sergilendiği o salonlarda da, o uçaklarda da hiçbir zaman olmaz, olmayacaktır.
Mesleğimizin varlık nedenlerinden biri olan soru sormayı değersiz hale getirenlerin, ne sordukları ‘soru’nun ne de verilen ‘yanıt’ın bir değeri vardır.