Yılmaz Kaya AYLANÇ –
TCMB rezervi: 10 Aralık 2021 eksi 38.8 milyar, 17 Aralık 2021 eksi 47.7 milyar, 24 Aralık 2021 eksi 55,7 milyar 31 Aralık 2021 eksi 56.4 milyar Lira.
TCMB Aralık 2021’de döviz çıkışı net 17.8 milyar dolar.
TCMB faizleri Ekim 2021’de 200, Kasım 2021’de 100, Aralık 2021’de 100 baz puan daha indirmişti. Böylece Aralık 2021’de TCMB faizi yüzde 14 oldu. Bu faiz indirimleri sonrası piyasada faizler düştü mü?
Yurt dışında; 1 yıllık faizler 2021 Eylül’de yüzde 17.8 iken, yıl sonunda yüzde 23.76 .
5 yıllık faizler 2021 Eylül’de yüzde 17.95 iken, yıl sonunda yüzde 26.34 .
10 yıllık faizler 2021 Eylül’de yüzde 16.98 iken, yıl sonunda yüzde 25’in üstüne çıktı.
Türk Lirasının reel değeri ise Aralık 2021 itibariyle 47.8 ile 1981 tarihinden bu yana en düşük noktasında.
Aralık 2021 Amerikan doları, ayın 20’sinde 17,50TL. 21’inde 13,04TL. 7 Ocak 2022’de 13,77 TL.
Türkiye 2021’i yüzde 36,5 tüketici enflasyonu ile kapattı. Bu TÜİK enflasyonu. Aynı dönem için ENAG tarafından hesaplanan tüketici enflasyonu ise yüzde 82,81 oldu.
Enerjide ise, Aralık’ta yapılabilecek zamlar ücret artışlarını etkilemesin diye yeni yılın ilk günü yayınlandı ve yürürlüğe girdi.
Doğalgaza meskenler için yüzde 25, sanayide kullanılan için yüzde 50, elektrik üretimi için kullanılana da yüzde 15 zam yapıldı.
Aynı gün akaryakıtta ise: Motorine 1,29, benzine 0,61 ve LPG’ye 0,78 TL zam yapıldı.
Elektrikte durum daha vahim gerçekleşti: Meskenlere aylık 150 kWsa’a kadar kWsa başına 1,37 TL, bunun üzerinde kullanılması halinde kWsa başına 2,06 TL zam yapıldı. Buna göre 150 kWsa’a kadar yüzde 50, sonrası için üzerine yüzde 50 daha zam yapılmış oldu. Kademeli olarak elektrik zamları yüzde 125’e kadar zamlandı.
Boğaz köprülerinde ise tek yön olmak üzere ortalamada geçiş ücretleri yüzde 25 zamlanmış oldu.
İhracat rekoru olarak ifade edilen 2021 yılı rakamı 225.4 milyar dolar iken, ithalatı da 271.3 milyar dolar olarak gerçekleşti.
Niye bu rakamlar ile başladım yazıma, yukarıdaki değerler devletin resmi kayıtlarından alınmıştır. Bir kısmı TCMB, bir kısmı TÜİK.
Rakamlara şöyle bir baktığınızda ekonomik olarak iyi ve mutlu bir tablo görmek mümkün değil. Gelecek açısından da insana umut verecek rakamlar hiç değil. Oysa 20 Aralık operasyonu ile doları bir gecede “şak” diye indiren anlayışa şunu sormak gerekmez mi:
Neden artmasına izin verdiniz, madem düşürebiliyordunuz?
Bunu müthiş bir ekonomik deha diye duyurup, gülen gözlerle gazetecilere “gözlerime bakın ne görüyorsunuz” diyen bakana da, bu operasyon sonrasında davul zurna çalıp kutlayan bir kısım vatandaşa da soracak pek çok soru var elbet.
Bu operasyonda kim ne kadar, ne zaman ne yaptı? Tabii ileride bunların hepsinin kayıtları ortaya çıkacak ve neler olduğu anlaşılacak. “Kimler ne kadar kazandılar” sorusuna da yanıt bulunacak.
Peki kimler kaybetti?
Hazine ve Maliye Bakanı, kaybedenin “küçük yatırımcı” olduğunu tebessüm ile söyledi. Kimdi küçük yatırımcı?
Halk! Bir iktidar, devleti yöneten siyasi irade halkına bunu yapar mı?
Daha bununla da kalınmıyor.
Buldukları çözümün adı “kur garantili mevduat hesabı”. Bu hesap nasıl çalışıyor. Bu hesabı 3-6-9 veya 12 aylık vade şeklinde açıyorsunuz. Devletin mevduat faizi yüzde 14, ancak sizin vade başı ve vade sonunda dolar kuru nedeniyle bir kaybınız olursa fark Hazine tarafından hesap sahibine ödenecek. Yani zengin parasını bankaya faize yatırıyor, dış güçlere ve dövize karşı olan iktidar bu faize kur garantisi verdiği için vade sonunda kur artmış faiz az kalmış ise aradaki farkı hesaplayıp “sen paranı dövize yatırsaydın yapacağı fark bu kadar, bizim faiz eksik kaldı, biz sana farkını devlet hazinesinden ödüyoruz” diyorlar.
Ortalama üç yüz bin kişinin bankadaki parasına verilecek faizi halka ödetmek, akıl alacak, kabul edilebilecek ve anlaşır bir şey değil. Yani farkı halka ödetiyorlar.
Ne gibi? “Cebimizden bir kuruş çıkmayacak” diye beş müteahhite yaptırdıkları, döviz üzerinden araç veya kişi garantili köprü, hastane veya yol işleri gibi. Oysa her yıl döviz karşılığı artacak milyarlarca lira ödemeyi biz, çocuklarımız ve torunlarımız dahi ödüyor olacağız.
Ancak her işte olduğu gibi “biz yaptık oldu” anlayışı ile maalesef ülkemiz biraz daha yoksullaşmaya doğru koşar adımlar ile gitmekte.
Bununla da bitmiyor ki!
Aralık ayında yapacağı zamları bir gün bekletip 2022 yılının ilk günü açıklayarak milyonlarca emeklinin, memurun daha fazla maaş zammı almasını da bilinçli olarak engellemiş olması kabul edilebilir bir devlet yönetimi değil tabii ki.
TCMB’nın sayfasına girdiğinizde göreceğiniz, bu kurumun öncelikli görevinin “enflasyonu denetim altına almak ve düşük seviyede tutmak” olduğu halde bu görevi yapıyor mu?
İktidar, önce Çin modeli, sonra döviz kuru artışı sağlanarak ihracat ile ekonomiyi düzeltmek gibi, özellikle döviz ihtiyacını karşılamayı düşünen yöntemlere girse de şimdi yine dövizi belli noktada tutmaya dönük piyasa müdahalelerine devam etmektedir.
İktidar, kafa karışıklığı içinde ve ne yapacağını bilmeyen günlük kararlar ile ekonomiyi ve ülkeyi yönetmeye çalışmakta.
Yapılan zamlar ile enflasyonun çok daha büyük rakamlara gideceğini tahmin etmek çok zor değil. Halkın satın alma gücü her gün azalmakta. İnsanlar sadece yiyecek ihtiyaçlarını karşılamaya çalışır noktaya geldi. İktidar, tüm bunları da kendi lüks yaşamından fedakarlık etmeden yapmayı sürdürmekte.
Üretmeyen bir ülke ekonomisi iyi olabilir mi?
Her konuda dışarı bağımlı olma politikalarını adım adım hayata geçiren iktidar bunu büyük oranda başarmış durumda. Oysa iyi bir ekonominin olmazsa olmazı üretimdir. Gerek tarımsal, gerekse sanayi ve hizmet üretimi, temel anlayış ve desteklenmesi gereken bir yolsa da iktidar beton ve müteahhit ilişkilerini önemseyen politikaları benimsemiştir.
Sözün kısası, her konuda geriye gidiş tüm hızı ile devam etmekte olup, ekonomik açıdan iflasa yakın noktalarda olduğumuzu düşünmekteyim. Vatandaşların borç içinde oldukları ortamda devlet de ciddi borçlanma içinde olup bu borçların önemli kısmı dış borç olarak döviz cinsindendir. Buna bir de ülke içinde yapılan borçlanmaların döviz cinsinden olması, kur korumalı vadeli hesabın da farkının döviz kuru üzerinden olacağı düşünülürse, içimiz dışımız döviz borcu dolmuş durumda.
Buradan çıkışın yolu, bu anlayışa sahip iktidarın değişmesidir. Bu değişimin de şimdiye kadar olduğu gibi bu kez de sandıkta demokratik teamüllere uygun şaibesiz bir seçimle gerçekleşmesidir.
Şaibesiz bir seçimin yapılması ise iktidarın birinci görevi olup her yurttaşa borcudur.
Sizce de öyle değil mi?