A. Kemal KAŞKAR –
Yıllar önce, ilçemizin yıkılan zengin kent dokusuyla ilgili bir haber metninde, “koruyamadığımız binalardan korunmaya çalışıyoruz” diye yazmış ve ilçemizin kent dokusunu zenginleştirici başta gelen unsur olan tarihî Milas evlerinin yaşatılması çağrısı içeren haberlerin yanı sıra bu binaların günlük yaşamımız için oluşturduğu tehlikelere karşı uyarıcı, önlem alınmasını talep eden haberler yapmaya başlamıştım.
Bu konuda çok sayıda haber yapmış, yazılar yazmış bir hemşeriniz olarak çabalarımın sonucunda mutlu sonla biten çok az gelişme yaşandı. Haber-yazı konusu yaptığım mimari zenginliğimizin çok sayıda örneği yavaş yavaş yıkıldı, yıkılmaya devam ediyor.
Önceki gün, o evlerden birkaçının son durumunu, siz sevgili okur-yazarlarım için görüntüledim. Ne üzücü ki, gidişatta herhangi bir düzelme, iyileşme yok … İlçemiz ne yazık ki yüksek tarih-kültür değeri olan güzelim evleriyle değil, daha çok o mirasın yıkıntılarının görüntüleriyle anılan bir kent olma yolunda ilerliyor.
İşte o evlerden İnönü Caddesi üzerindeki birinin daha birkaç hafta önce cumbası da yıkıldı. Önceki yıllar, aylar boyunca yan duvarları ve çatısının büyük bölümü yıkılan, önünde yanında güvenlik alanları oluşturulan bu bina da, çok kez haberleştirdiğimiz pek çok Milas Evi gibi adım adım yıkılıyor. (Şuracığa, küçücük bir not düşmeliyim: Bu, -‘usul erkân bilme’ anlamında- öyle ‘efendi bir ev’ ki, adeta yakın çevresine zarar vermemek için itina ile yıkılıyor …)
Gelelim haber metnimizin ‘uyarılar bölümü’ne …
Bu gibi evlerin yakınlarından yaya geçişlerinde de dikkatli olunması gerekiyor. Zaten bu durumdaki binaların çevresindeki tabelalar aracılığıyla yapılan uyarılarla bu yönde bir farkındalık yaratılmaya çalışılıyor. Ama nedense ‘en kötü ihtimal’in bizim başımıza gelebileceğine pek ihtimal vermiyoruz. Bu çok yaygın duygu ve hatta düşünceyle, giderek kalıplaşmış bir davranış tarzı oluşturuyoruz. Böylece, ‘bize bi’şey olmaz kültürü’yle ‘tesadüfen’ yaşayıp gidiyoruz. Dikkat çekmeye çalıştığım bu çok özgün kültürümüzün en somut göstergelerinden birini de araç park etme konusundaki büyük cesaretimizle (!) gösteriyoruz.
Peki ama her an yıkılabilecek durumdaki binaların çevresine “DİKKAT! DİKKAT!” tabelaları niye konur? Neye, nelere dikkat etmemiz istenir? Olası ve çok yakın bir yıkılma tehlikesine karşı nasıl dikkatli olunur? Ne yapılır, ne yapılmaz? Bu soruların yanıtlarını bulamamak, bilememek mümkün olabilir mi?
Ama bu konuda ilginç bir umursamazlık hali dikkat çekiyor.
Uyarıları ciddiye, dikkate almıyoruz. Dolayısıyla önleyici, koruyucu basit adımları atamıyor ve çok üzücü, çok acı kazalara adeta davetiye çıkarıyoruz … Abartıyor muyum yoksa!