Yılmaz Kaya AYLANÇ
Cumhurbaşkanı, 14 Mayıs tarihinin seçim için uygun olacağını, bunun bir erken seçim değil seçimin biraz öne alınması olduğu açıklamasını yaparak ülkemizin seçim sürecini başlatmış oldu.
Zaten bir süredir, daha önceki yazılarımızda da söylediğimiz gibi para muslukları ardına kadar açıldı/açılıyor. Kredi vermek için yakın zamanda devlet bankaları kapılarını açacak. Ev ve araba satın almaktan, sanayiciye, esnafa ve vatandaşlara pek çok konuda kredi imkanı verilmeye başlandı/başlanacak.
Yeter mi? Yetmez tabii!
Her seçimde olduğu gibi şirketlere ve/veya vatandaşlara ait ödenmemiş vergi borçları, sigorta prim borçları gibi borçların belli bir yere kadar affı, bir kısmına ceza ve faiz affı, bir kısmına da kalan ana borçların taksitlendirilmesi şeklinde birçok af gündeme gelmekte.
Yeter mi? Yetmez tabii!
Bir nedenle alınmış ehliyetlerin iadesi, sicil afları, eğitim ve denklik afları, Bağ-Kur tescil afları gibi idari afların da olacağı malum.
Yeter mi? Yetmez tabii.
Sanırım belli bir biçimde genel af ile imar affının da olabileceğini düşünmekteyim.
Bu arada şunu bir not olarak eklemek isterim: İktidar 20 yıllık iktidarı sürecinde 13 kez vergi affı çıkartmıştır.
Sonuç, yeni bir AF!
Kimse Anayasa’nın 73. Maddesinde ifade edilen “eşitlik ilkesine aykırılık oluşturacaktır” (1982 Anayasasının “Vergi Ödevi” başlıklı 73’üncü maddesinin son hali aşağıdaki gibidir: “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır) diye bir kaygı ne yazık ki duymuyor.
Bakalım şapkadan daha neler çıkacak göreceğiz.
Bugüne kadar olduğu gibi Cumhurbaşkanı hemen her konuda yaptığı gibi ‘Tek Adam’ tavrını seçim konusunda da sürdürmekte.
Kendi beyanı ile 14 Mayıs’ı işaret etti ve buna göre yürümeye başladı. Ancak daha bu konuda resmi bir işlem yapılmadı. Bildiğiniz gibi ya Cumhurbaşkanı Meclisi feshederek seçimlere gidecek veya TBMM 360 oy ile ülkeyi seçimlere götürecek.
Bu ayrımın en önemli yönü Cumhurbaşkanı’nın yeniden seçimlere girmesindeki yasal kısıt durumu.
Seçimlere Meclis feshederek gidersek, Cumhurbaşkanı tekrar aday olabilir. Oysa Cumhurbaşkanı seçimlere götürürse bu muhalefete göre 3. kez, iktidara göre 2. kez seçime gitmesi anlamına geliyor ki; biri yasal diğeri yasal olmayan bir durum ortaya çıkmış oluyor.
Şu işe bakın ki ortada bir Anayasa var ve fakat iki taraf aynı olaya farklı sonuç ortaya koyabiliyor.
Ancak bana daha garip gelen, muhalefetin şu ana kadar ki söylemi; “Cumhurbaşkanı’nın mağdur söylemi üretmemesi için seçimlerin 14 Mayıs tarihinde olacağını büyük oranda kabullenmiş” açıklamalarıdır.
Hiçbir muhalif lider veya kurullarından, bu durumun “Anayasa’ya aykırı olduğundan kabulü mümkün değildir” dediklerini ve buna göre konunun yasal alanlara taşınacağı, gereken karşı çıkışların yapılacağı şeklinde bir söylem neredeyse duymadık.
Neden?
Mağdur olur!
Böyle nasıl “Hukuk Devleti” olunur; yorumu sizlere bırakıyorum.
Ancak ben kendi adıma, demokrasi ve hukukun sınırları içinde tepki gösterilmesi, her yerde, her durumda ve her yasal noktada konuya itiraz edilmesi ve kanunsuzluğa, hukussuzluğa karşı gereken neyse yapılacağı ilan edilerek bu yönde söylem ve eylemlere gidilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Yoksa bu durumu izleyen yurttaşların yasalara, Anayasa’ya nasıl saygısı olacak? Veya başkaca odakların hal ve hareketlerinde “nasıl olsa onlar da uymuyorlar” dediği ve yasaları hiçe saydıklarını düşünmek çok zor değil.
Neden bu kaos “bir kişi mağdur olmasın” diye?
Ya yıllardır mağdur olanları ne yapacağız?
Bakın İstanbul seçimleri üzerinden çok geçmedi, henüz hafızalarımızda.
Ne yapmışlardı?
Aynı zarfa konulan 4 oy pusulasından 3’ü geçerli 1’i geçersiz sayılmıştı.
Bu olacak, insan aklının alacağı bir şey mi?
Kazanılmış seçimlerin bir daha yapılmasına rıza gösterilerek yeniden seçimlere gidildi. Devletin yapamadığını halk yaptı ve daha büyük bir çoğunlukla Sayın Ekrem İmamoğlu seçimleri kazandı.
Peki şimdi soruyorum, Cumhurbaşkanı mağdur olmasın diye kabul edilecek bir durum sonucu seçimleri muhalefet kazanır ve iktidar aynı İstanbul seçimlerinde olduğu gibi bir nedenle seçimleri geçersiz kıldım derse ne yapacaksınız?
Hukukun üstünlüğü öyle lafla olmaz, yeri ve zamanı geldiğinde gerekeni yapacak, ödenecek bedel varsa ödeyeceksin.
85 milyon bu olanları izlemekte. Umarım ki pek çok konuda yasaların oyuncak gibi savrulduğu bu ortamda en önemli konu olan seçimlerin yasal dayanaklarının tartışmasız ve yasalara uygun gerçekleşmesidir.
Bu nedenle de muhalefetin güçlü bir itiraz ortaya koyması çok çok önemli.
Bazı konular, eylemler veya söylemler gelecek açısından son derece önemlidir. Ahlaklı bir toplum yaratmanın temelinde bu anlayışın yattığını düşünüyorum.
Siz doğrular için gereken mücadeleyi bugün vermezseniz yarın neler olabileceğini kestirmek çok zor olabilir.
Tarihimizde bunun örnekleri maalesef çok, yeri gelmişken birini paylaşayım.
Ne demişti geçmişte bir siyasi lider: “Anayasa’yı bir kez delmekle bir şey olmaz”.
Alın şimdi neler olduğunu görün!
Bugün demokrasisi oturmuş, yasalara herkesin uyduğu, yarın hangi parti seçilirse seçilsin hayatlarımızın değişmeyeceği bir ülke henüz değiliz ki.
Neyse ki 20 yıllık mevcut iktidar kendisine ‘YETER’ demekte.
İnsan düşünmeden edemiyor, acaba neye ‘yeter’ diyor iktidar?
Hatta, ‘acaba iktidar olmaya’ mı diye muzip bir ifade de aklıma gelmiyor değil.
Beklentimiz; sağlıklı, hukuki ve/fakat her şeye hazırlıklı tek ses bir muhalefetin gerektiği yerde gerekeni yaparak kendine güvenen ve bekleyen yurttaşların beklentilerini boşa çıkarmaması.
Hata yapmasınlar YETER …
Son söz: “YETER SÖZ MİLLETİN”!