Antoine de Saint-Exupéry / Roman / Dokuz Yayınları / Kasım 2020 / 192 sayfa
Ayşegül Şenay KAŞKAR –
Antoine de Saint-Exupéry; 29 Haziran 1900’de Lyon’da doğdu, Fransız pilot, yazar ve şairdir. Özellikle “Küçük Prens” isimli eseriyle ünlenmiştir. Beş kardeşin üçüncüsüydü. Aristokrat bir aileye mensup olan Exupéry dört yaşındayken babasını kaybetti. Babasının ardından aile hızla yoksullaştı. Anneleri kültürlü bir kadındı. İlk öğretmenleri anneleri oldu. Exupéry okulda başarılı değildi. Ödevlerle arası yoktu, sürekli ceza alıyordu. Uçaklarla 12 yaşında tanıştı. Evlerinin yanındaki hava alanına gizlice girer, uçakları yakından seyrederdi.
12 yaşındayken bir pilot onu uçağına aldı ve uçurdu. Kardeşi François’in ölümü onu ve ailesini çok sarstı. Liseyi bitirdikten sonra pilot olmayı çok istediği halde annesini kırmamak için denizcilik okuluna kaydoldu. 19 yaşında Beaux-Arts’ta mimarlık fakültesine girdi. 21 yaşında orduya çağrıldı. Eğitimini yarıda bırakıp askere gitti. Askerlik görevini Fransız Hava Kuvvetleri’nde teknisyen olarak yaptı. Strasbourg şehrinde pilotluk eğitimi aldı. Askerliğin ardından ailesinin isteği üzerine Paris’te bir ofiste kamyon satıcısı olarak çalışmaya başladı. Ticaret yaşantısında başarısız oldu. Bu arada yazı yazmaya da başlamıştı.
1926 yılı hayatında bir dönüm noktası oldu: Tekrar uçmaya başlamıştı. Toulouse ve Dakar arasında posta servisi yapan uçağın pilotu olarak göreve başladı. İlk kitabı “Güney Postası”nı bitirdi. Burada ilk uçuş deneyimlerini anlatıyordu. Aynı şirketin Arjantin bölge sorumluluğuna getirildi. “Gece Uçuşu” adlı romanı Arjantin’deki yaşantısını anlatır. Paris’te evlendi. 35 yaşındayken uçağı arıza yaptı ve Tunus’ta çöle zorunlu iniş yaptı, kayboldu. Dört günlük zorlu çöl macerası ardından bir Bedevi tarafından bulundu. İspanya İç Savaşı boyunca Fransız gazetesi adına muhabir olarak görev yaptı. Havacılık alanında birçok buluşa imza attı. Gece uçuşlarını düzenleyen cihazların geliştirilmesinde katkı sağladı.
II. Dünya Savaşı başladığında Fransa, Almanya’nın işgaline uğradı. Komutanları Exupéry’ye sağlık durumunun savaş şartlarına uygun olmadığını söylemesine rağmen o askere yazıldı. Fransa’nın yenilgisi üzerine ABD’ye gitti. Buradayken yazdığı “Dünya ve İnsanlar” ile “Savaş Pilotu” adlı iki kitabı New York’ta çok tutuldu. En önemli eseri olan “Küçük Prens”i de bu dönemde yazdı. Savaşın getirdiği yıkımın ortasında dünyaya bir umut mesajı vermek istiyordu. Bunu “Küçük Prens”te bir çocuğun gözüyle yapmaya çalıştı. Ülkesinin işgal altındaki durumu onu çok üzmekteydi. Olaylar karşında sessiz kalamayacağına karar vererek ABD ordusuna katılıp yüzbaşı rütbesiyle Kuzey Afrika’ya gitti. Görevi Alman ordularının hareketini havadan izlemekti. Yine böyle bir keşif uçuşu sırasında 31 Temmuz 1944’te uçağı vuruldu ve Marsilya açıklarında denize düştü. Uçağının enkazı 2000 yılında balıkçılar tarafından bulundu.
Kitapları
Küçük Prens, Gece Uçuşu, İnsanların Dünyası, Savaş Pilotu, Küçük Prens’in Güzel Hikayesi, Kale, Bir Rehineye Mektup, Güney Postası, Küçük Prens ile Sayıları Öğreniyorum, Sevgi, Kanayan İspanya, Küçük Prens ile Bir Gün, Küçük Prens ile Hayvanları Tanıyorum, Sevgi Dolu Dilekler, Mektuplar, Arkadaşlık, Sana Ait Olanı Bu Kadar Önemli Yapan Onun İçin Harcadığın Zamandır, Seni Düşünüyorum, Küçük Prens ile Renkleri Öğreniyorum, Küçük Prens ile Görgü Kurallarını Öğreniyorum, Küçük Prens ile Karşıtlıkları Öğreniyorum
İnsanların Dünyası
Saint-Exupéry’nin Sahra ve And Dağları’nda yaşadığı ve posta pilotluğu yaparken başından geçen maceraları, Küçük Prens’ten aşağı kalmayan bir duyarlılıkla anlattığı İnsanların Dünyası, aynı zamanda Saint-Exupéry’nin hem pilot hem romancı hem de filozof yanını bize tüm açıklığı ile gösteriyor.
İnsanların Dünyası, Saint-Exupéry’nin, pilotluk mesleğinin zorluklarını gözler önüne sermek, uçuşlar sırasında kaybettiği meslektaşlarına saygı duruşunda bulunmak, kuşbakışı gördüğü dünyayı herkese gösterebilmek, teknisyeniyle geçirdiği korkunç kazayı anlatmak ve çölün gizemlerini ortaya çıkarmak için yazdığı, insana ve insanın yaşadığı dünyaya dair en felsefi romanı.
IV
Uçak ve Dünyamız
1. Bölüm
Uçak bir makinedir, bir araçtır. Bu araç bize dünyanın gerçek yüzünü buldurttu. Yüzyıllardır, yollar bizi aldatıp durdular. Uyruklarını görüp kendi yönetimini beğenip beğenmediklerini anlamak isteyen şu kraliçeye benziyorduk. Yalaka takımı gözünü boyamak için, yolu üzerine birkaç güzel dekor koyup parayla adam tutup dans ettirdiler. Bu ince yol dışında kraliçe, ülkesinin hiçbir yerini görmedi ve ötede açlıktan ölenlerin kendine lanet okuduğundan haberi olmadı.
Bizler de, kıvrımlı yollar boyunca yürüyorduk. Bu yollar çorak topraklardan, kayalıklardan, kumluklardan geçmiyor; insanın gereksinimlerini hesaba katıp çeşmeden çeşmeye uzuyordu. Köylüleri ambarlarından buğday tarlalarına götürüyor, ağılların eşiğinde davarlarını alıyor, doğan günle birlikte yonca tarlalarına salıyordu. Bu yollar bir köyü bir başkasına da bağlardı, zira köyler arasında kız alıp verilirdi. Bu yollardan biri çölü aşmaya kalksa, bin bir kıvrıntılar yapıp vahalardan yararlanmaya çalışırdı.
Bu dolaşmaları, hoşgörüyle karşıladığımız diğer yalanlar gibi kanıp, gezilerimizde güzelce sulanmış arazileri, meyve bahçelerini, çayırları izleye izleye kendi zindanımızı süsleyip güzelleştirmişiz. Kendi dünyamızı epey sevecen sanmışız.
Ama görüşümüz netleşmiş ve ilerleyişimizi kıyıcı ve yıkıcı yapmışız. Uçakla düz yolu öğrendik. Uçağı havalandırdığımız an, yolları bir yana bırakıverdik. Artık o gözbebeğimiz köleliklerden, o çeşme gereksiniminden kurtulup rotayı uzak amaçlara çevirdik. İşte ancak o zaman düz görünen yolların yüksekliklerinden gerçek temelini ve kayaların, kumların, tuzların temelini buluyoruz. Bu temel üzerinde yaşam, harabelerin arasındaki gelişigüzel çiçekler gibi açmaktadır. Artık, kayalık kenarlarında yer alan ve elverişli iklimi bulup bahçeler gibi çiçeklere bezenen bu uygarlıkları inceleyen fizikçilere, biyologlara döndük. Artık, insanı, tıpkı çözümleme araçlarında incelercesine uçak pencerelerinden seyredip evren ölçüsünde düşünür olduk. Tarihimizi yeni baştan okuyoruz. (Sayfa 47-48)