Rıfat ILGAZ / Roman / Çınar Yayınları / Basım – 2016 / 164 sayfa
Ayşegül Şenay KAŞKAR
Tam adı Mehmet Rıfat Ilgaz olan usta yazar, 7 Mayıs 1911’de Kastamonu’da dünyaya geldi. İlk ve ortaokul eğitimini Kastamonu’da tamamlayan Ilgaz, yatılı olarak öğrenim gördüğü Muallim Mektebi’nden 1930 yılında mezun oldu.
Şiir yazmaya öğrencilik yıllarında başlayan Ilgaz, 1936’da Gazi Eğitim Enstitüsü’nde Edebiyat eğitimi de alarak, 6 yıl süreyle Gerede, Akçakoca, Gümüşova’da ilkokul öğretmenliği yaptı. Ilgaz, daha sonra İstanbul’a tayin olarak Karagümrük Ortaokulu ve Nişantaşı Lisesi’nde Türkçe Öğretmeni olarak görev yaptı.
İlk şiiri “Sevgilimin Mezarında”yı 15 yaşında kaleme alan Rıfat Ilgaz’ın eserleri 1940’da Çığır, Oluş, Ulus, Güneş, Yücel, Varlık, Hamle ve Yeni İnsanlık gibi birçok dergide yayımlandı.
Felsefe eğitimi de alan Ilgaz, yine 1940’lı yıllarda Hasan Tanrıkut, Sabahattin Kudret Aksal, Salah Birsel’le tanıştı. Ömer Faruk Toprak ile 1942’de Yürüyüş dergisini çıkaran Ilgaz, bu dergide Orhan Kemal, Sait Faik Abasıyanık, Cahit Irgat, İbrahim Abdülkadir Meriçboyu, Nâzım Hikmet gibi şairlerle birlikte çalıştı.
1944’te yazdığı “Sınıf” adlı şiir kitabından dolayı 6 ay hapis cezası aldı. Serbest bırakıldıktan sonra da öğretmenlik yapmaya devam etmek isteyen Ilgaz, 1946’da öğretmenlikten ayrılmak zorunda kaldı ve gazetecilik yapmaya başladı.
Yazılarında ve yaşamında ‘toplumcu gerçekçi’ bir çizgi devam ettirmeye çalışan Ilgaz’ın 1953’te yazdığı “Devam” adlı kitabı da toplatıldı. Yazıları ve şiirleri nedeniyle kovuşturmaya tabi tutulan Ilgaz, yaklaşık 5 buçuk yıl mahkumiyet alsa da hem hastalığından dolayı hem af kapsamına girdiği için cezasının bir kısmını yattı.
Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin ve Esat Adil gibi isimlerle Gerçek gazetesini, sonrasında ise Yığın dergisini çıkarırken, Markopaşa adlı mizah dergisinde de yazı işleri müdürlüğü yaptı. Necati Sözen’in sahibi olduğu Adembaba dergisinde 1952’de yazmaya başlayan usta yazarın, o dönemde popüler olan Dolmuş, Külah ve Taş gibi mizah dergilerinde yazıları yayımlandı.
Asıl ününü 1959’da Türkiye’deki eğitim sistemini eleştirmek amacıyla hazırladığı “Hababam Sınıfı” adlı kitapla kazanan Rıfat Ilgaz’ın bu romanı 1966’da oyunlaştırılarak Ulvi Uraz Tiyatro Topluluğu tarafından sahnelendi.
Vatan, Demokrat İzmir, Yeni Gün, Yeni Ulus gazeteleri ile Akbaba dergisinde de yazılar yazan Ilgaz, sonra Sınıf Yayınları’nı kurdu ve kendi kitaplarını buradan yayımladı. Basın Şeref Kartı’nı ise 1970’de alan Ilgaz, 1974’te emekli oldu ve doğum yeri olan Cide’ye yerleşti.
12 Eylül 1980 darbesinde de gözaltına alınan Ilgaz, “Yıldız Karayel” adlı eseriyle 1982’de Madaralı Roman ve Orhan Kemal Roman ödüllerini, “Ocak Katırı Alagöz” ile de 1987’de Ömer Faruk Toprak Şiir ödülünü aldı.
Ömrü boyunca roman, hikaye, anı, tiyatro ve çocuk edebiyatı alanında birçok eser veren Rıfat Ilgaz 7 Temmuz 1993’te İstanbul’da vefat etti, Zincirlikuyu mezarlığına defnedildi.
Şuracıkta, beni çok etkileyen, 19 Kasım 1991 tarihinde yazdığı ‘Son şiirim’ şiirini sizlerle de paylaşmak istedim …
“Elim birine değsin,
Isıtayım üşüdüyse…
Boşa gitmesin son sıcaklığım!”
Romanları-
Hababam Sınıfı, Pijamalılar, Halime Kaptan, Meşrutiyet Kıraathanesi, Karartma Geceleri, Sarı Yazma, Yıldız Karayel, Apartıman Çocukları, Hoca Nasrettin ve Çömezleri, Hababam Sınıfı İcraatın İçinde
Öyküleri-
Radarın Anahtarı, Don Kişot İstanbul’da, Kesmeli Bunları, Nerde O Eski Usturalar, Saksağanın Kuyruğu, Şevket Ustanın Kedisi, Garibin Horozu, Altın Ekicisi, Tuh Sana, Çatal Matal Kaç Çatal, Bunadı Bu Adam, Keş, Al Atını, Hababam Sınıfı Uyanıyor, Hababam Sınıfı Baskında, Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı, Rüşvetin Alamancası, Sosyal Kadınlar Partisi, Çalış Osman Çiftlik Senin, Şeker Kutusu
Karadenizli bir kadının romanı
‘Halime Kaptan’…
Bir kadın kaptanın, fırtınalar, azgın dalgalar ve korsanlarla mücadele ederek İnebolu’ya cephane taşımasının romanıdır bu. Halime Kaptan, Türk kadınının ülkesi için denizlerde de verdiği mücadelenin ve Kurtuluş Savaşı’na cephane kadar, dalga dalga ‘umut’ taşımasının da bir belgeselidir.
Yer, Cide sahilinde bir köy evidir. Romatizma ağrılarından muzdarip Temel Reis yatakta durmadan dönmeye çalışmakta, torunu Memiş yanındaki yatakta, gelini Halime ise diğer odada yatmaktadır. Halime’nin kocası Sabri ise Samsun Askerlik Şubesi’nde askerdir.
Temel Reis’in takası ise biraz ilerde kumsalda yaşlı gövdesi ile azgın karayele direnmeye çalışmaktadır. Savaş yılları olduğundan, köyde büyük bir kıtlık vardır. İnsanlar yiyecek ekmek bulamamaktadır. Kış yaman geçeceği için mutlaka yakacak odun, yiyecek, gaz yağı, tuz ve şeker temini gerekiyordu. Bunun için de İnebolu’ya gitmekten başka bir çareleri yoktur. Bu nedenle Temel Reis sabah erkenden kalkar. Sağlamca giyindikten sonra kendisine yardımcı olması için çağırdığı Halime’nin yeğeni on üç yaşındaki Bekir’i diğer iki çocuğu çağırması için gönderir. Bütün eli silah tutan erkekler cephede vatan savunmasında oldukları için köyde yalnızca kadınlar, çocuklar ve yaşlılar kalmıştır.
Temel Reis evden çıkıp köyün ortasına doğru yürür. Halime Gelin ile Memiş de arkasından … Köy kahvesine gelince oturanlar Temel Reis’in el etmesiyle kalkıp sahildeki kayığın suya indirilmesine yardım etmek için onlara katılırlar. Kayık suya indirilir. Bekir ve diğer iki çocuk Zeynel ile Halil de kayığa binerek hareket hazırlığına başlarlar.
Temel Reis, gelini Halime ve torunu Memiş ile vedalaşır. Kıyıdakilerle de helalleşerek kayığa biner. Açılan yelkenle birlikte iki çocuk irisi tüm güçleri ile küreklere asılırlar. Cide’de yoksul halkın hemen hemen tek gelir kaynağı olan yumurtaları yükleyerek İnebolu’ya doğru açılırlar.
Gece vakti Halime’nin kapısı çalınır. Gelen Temel Reis ile birlikte giden Zeynel’dir. Halime gelin kalbi sıkışarak neler olduğunu anlar ama yine de sorar. Zeynel, yolda Rum Niko’nun saldırısına uğradıklarını, Temel Reis’in çatıştığını ve sonra da yağan yağmurdan hastalanıp İnebolu’da hastaneye yatırdıklarını, bir daha da kalkamadığını anlatır.
Temel Reis ölmüştür …
Halime evin geçimini sağlamak için tekneyi yürütmeye ve para kazanmaya karar verir. Yanına oğlu Memiş’i de alarak sahile doğru yürür. Halil ve Zeynel çoktan teknedeki yerlerini almışlardır. Artık Reis ‘Halime Kaptan’dır. Denizde geçirdikleri birkaç gün içinde Halime bilgisi, becerisi ve gözü pekliği sayesinde Zeynel ve Halil’in de takdirini kazanmış, çocuklar yeni kaptanlarına gönülden bağlanmışlardır.
Denizdeki fırtına yüzünden yanaşmak istedikleri bir kıyıda korsanların eline esir düşerler. Erkek kılığına giren Halime Kaptan kendisini “Halim Kaptan” olarak tanıtmış çocukları da öyle tembihlemiştir.
…
Halime Kaptan bir yandan Karadeniz’in hırçın sularıyla bir yandan da korsan ve eşkıyalarla mücadele edip İnebolu’ya cephane taşıyarak bir efsane haline gelir. Kadın haliyle bunları yaparken savaşan erkeklere de cesaret verir. Artık o, Kurtuluş Savaşı’nın cefakar kadınlarından Halime Kaptan’dır …