BAKTIKÇA – soru/yorum – A. Kemal KAŞKAR
14 Mayıs’ta yaşadığımızın bir ‘deprem’ olmadığına dikkat çekmek için yazıyorum. 14 Mayıs’ta yapılan sadece ve sadece bir seçimdi. Dolayısıyla sonuçları her ne olursa olsun bu seçimin bizi depremzede haline getirmesine izin vermemeliyiz. Bir sarsıntı yaşadığımız kesin. Ama bunun bize ağır bir çöküntü, büyük bir yılgınlık ve giderek bir çaresizlik yaşatmasına engel olabilmeliyiz.
14 Mayıs seçimleri; ‘tarihî’ diye gördüğümüz, ‘büyük önem taşıyor’ diye dikkat çektiğimiz bir seçimdi elbette.
Hatta kimileri bu seçimle ilgili olarak ‘ölüm-kalım seçimi’ ve hatta ‘son seçim’ bile diyebildi. Ne dendiyse dendi, sonuç belli: Bu bir seçimdi.
Bu seçimde, sonuçları itibariyle beklentilerimiz karşılanmamış, umutlarımız gerçekleşmemiş olabilir. Bu seçim, sinirlerimizi bozmuş, uykularımızı kaçırmış olabilir. İktidar sözcülerinin haksız-hukuksuz söylemler eksenine oturttukları propaganda tercihleri yüzünden beden ve ruh sağlığınız bozulmuş da olabilir. Ama bütün bu durumlar, yaşadığımızın ‘deprem’ değil ‘seçim’ olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Birilerinin, seçimler sırasında münferit ya da organize olarak yaptığı öne sürülen hileleri ve dikkat çeken ‘organize itiraz işleri’ gibi yüksek şüphe oluşturan yorucu hamleleri karşısında, yasalar çerçevesinde gösterilen tepkileri de dahil ediyorum bu yinelemeye. Çünkü şunu çok iyi biliyoruz ki ‘hileler de seçimlere dahil’ ne yazık ki, ne üzücü ki … Ancak seçimler sonucunda ortaya çıkan tabloyu bir tür ‘deprem’ olarak görmek, değerlendirmek ve dolayısıyla kendi kendimizi enkazlara gömmek, yapılabilecek en büyük hatadır. Bu hatayı, kendimiz ve ülkemiz için yapmamalıyız.
Bütün bunları, hiç gecikmeden şuracığa not ediyor ve sürdürüyorum.
…
Ben ne yazarsam yazayım, ne dersem deyim kimileri kendini ‘enkaz altında’ bırakmış olabilir. ‘Olabilir’in ötesinde, bazılarının bu durumda olduğunu biliyoruz, görüyoruz. Bu bakımdan hiç zaman yitirmeksizin bu ‘yapay enkazlar’dan çıkılmalıdır. Yaşam sürüyor çünkü. Hem de artan bir hızla. Hızlanarak. Ona yetişmek, onu yakalamak gerek. Bu çerçevede yaşam bizlerden doğru tercihler yapmamızı, gerekeni yapmamızı bekliyor.
Önümüzde, “kararsızlık gerekçesi olabilecek” çok karışık-karmaşık bir tablo da yok artık. Aksine, yapılması gereken çok net, çok açık. 28 Mayıs 2023 Pazar günü yapılması gerekenden söz ediyorum. Ve özellikle ‘herkes’ diyorum. Eksiksiz ‘herkes’, tarihe oy tercihleriyle yön verme şansını değerlendirmeli diyorum.
…
14 Mayıs’ta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminin üç seçenekli olduğunu bilmiyor ya da unutmuş olamayız.
Seçenekler şöyleydi:
Birinci seçenek, Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanmasıydı, olmadı.
İkinci seçenek: Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimi kazanmasıydı, o da olmadı.
Üçüncü seçenek: Seçimin ‘ikinci tur’a kalmasıydı, olan budur.
Tam da bu noktada, 14 Mayıs’ta 22 yıllık iktidarının gücüyle seçime girmiş olan Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanamamış olduğu, öncelikle ve ısrarla vurgulanmalıdır.
Bu yorumun, muhalefetin gücünü farketmesi bakımından çok büyük önemi olduğunu yazmalıyım.
Ve şimdi artık Cumhurbaşkanlığı için ‘iki seçenekli’ ikinci tur seçim üzerinde yoğunlaşmalıyız. Bunu, ikinci tur seçiminin iki seçeneği olduğunu unutmadan bir an önce yapmalıyız.
Birinci seçenek: Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanmasıdır.
İkinci seçenek: Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimi kazanmasıdır.
Bu iki seçenekten herhangi birinin gerçekleşmesi halinde hiç kimse ‘sonsuza dek’ zafer ya da yenilgi duygusuna kapılmamalıdır, kaptırmamalıdır kendisini. Seçimin sonucu her ne olursa olsun ‘Tarih’ bitmeyecektir çünkü.
…
Bir başka anımsatma da, demokrasinin sadece belirli periyotlarla oy kullanmaktan ibaret bir yönetim modeli olmadığının farkına varılmasıdır, bu yöndeki görev ve sorumluluklarımızın farkedilmesidir, farkettirilmesidir.
Seçimler arasındaki uzunca zaman dilimlerinde sevgili ülkemiz için ‘demokrasi içinde’ yapılabilecek, doğrudan ya da dolayımlı olarak siyaset yapmak da dahil, bunun ötesinde ya da öncesinde, gönüllü olarak yapılabilecek o kadar çok iş vardır ki! Bunu görmeliyiz. Bunun gereğini yapabilmeliyiz. Buna zaman ayırabilmeliyiz. Demokrasimizi ‘temsilî’ olmaktan ötelere ‘doğrudan’ mertebesine yükseltmeliyiz. Bunu başarabilmeliyiz.
Evet, elbette ‘oy vermek’ çok ama çok önemlidir.
Hele hele 28 Mayıs’ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçiminde, ilk turda oy verenlerin yanısıra oylamaya katılmayan sevgili seçmen vatandaşlarımızın da oylarını illâ ki kullanmaları, tercihlerini sandığa yansıtmaları çok önemlidir. Zaten çok önemli olan bu görev ve sorumluluğumuz, şimdi çok daha fazla önem kazanmıştır.
Bunun önemine yine ve yine dikkat çekmeliyiz.
Ve fakat, 28 Mayıs’ta sandıktan hangi sonuç çıkarsa çıksın, sonrasında ülkemizin siyaset sahnesi ile daha yakın, daha sıcak ilişki içinde olmalı, bu konuda özverili bir çaba göstermeliyiz.
Şikayetçi olduğumuz her ne ise o alanda değişim için sözümüzü söylemeli, kararlara dahil olmalıyız.
Ülkemizi temsilî demokrasiden ‘doğrudan’ demokrasiye taşıyacak kurumları oluşturabilmeli, mevcut kurumları bu yönde zorlamalı, bu hedefe doğru yürüyüşe sarsılmaz bir inançla katılmalıyız. Yürümeli, hatta koşmalıyız.
…
Sonuç her ne olursa olsun, sevgili ülkemin güzel muhalefeti buharlaşmayacak, başarıya doğru adım adım iktidar yürüyüşü sürecek, sürdürülecektir.
(Fotoğraf, internet’ten aktarılmıştır)